167

Bir de münafıkları ayırt etmesi içindir. Onlara: Gelin, Allah yolunda savaşın yahut kendinizi savunun” denildi de:

"Eğer biz savaşmayı bilseydik mutlaka size tabi olurduk” dediler. Onlar o gün imandan çok küfre daha yakındırlar. Ağızları ile, kalplerinde olmayanı söylüyorlar. Allah onların gizlediklerini pekiyi bilmektedir.

İbn Kuteybe şöyle demiştir: Nifak, tarla sıçanının nafikasından alınmıştır ki, deliklerinden biridir; biri tıkanırsa ötekisinden çıkar. Ziyadi, Esmaî’den şöyle dediğini nakletmiştir: Tarla sıçanının dört deliği vardır: Nâfika: Genellikle bundan girer ve bundan çıkar. Kasıa: Buna böyle denilmesi, deliğin toprağını çıkarıp bir kısmı ile deliğin ağzını tıkamasındandır. Buradan hareketle: Curhu fülanin kad kasaa biddem, derler ki: Yara kanla doldu, akmadı, demektir. Damaa: Buna da böyle denilmesi, toprağı deliğin ağzından çıkarıp sonra deliği sıvar gibi örtmesidir. Buradan hareketle de: Üdmüm kıdreke bişahm derler ki, tencereye içyağı sür, demektir. Rahite ise, hangi kökten geldiğini bildirmemiştir. Sıçanın bu kadar çok delik açmasının sebebi, biri tıkandığı takdirde diğerinden çıkması içindir.

Ebû Zeyd şöyle demiştir: Münafık da buna benzetildi; çünkü o, dili ile İslâm’a girer, inancı ile ondan çıkar, tıpkı tarla sıçanının bir delikten girip ötekinden çıkması gibi.

İbn Kuteybe de şöyle demiştir: Nifak, İslâm orijinli bir kelimedir, Araplar İslâm’dan önce bunu bilmezlerdi.

İbn Abbâs da şöyle demiştir: Münafıklık edenlerden maksat Abdullah b. Übey ile adamlarıdır. Mûsa b. Ukbe de şöyle demiştir: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Uhut savaşında Müslümanlarla çıktı, b. nefer idiler, müşriklerse üç b. kişi idiler. İbn Übey üç yüz adamıyla geri döndü.

Âyette geçen savaştan murat, savaşa katılmadır.

Müdâfa’adan murat edilen şey hususunda da üç görüş vardır:

Birincisi: Sayıyı çoğaltmaktır, bunu da Mücâhid, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Hasen, İkrime, Dahhâk, Süddi, İbn Cüreyc ve diğerleri bu görüştedir.

İkincisi: Bunun manası: Kendinizi ve harim-i ismetinizi (namusunuzu) savunun, demektir. Bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Mukâtil de bu görüştedir.

Üçüncüsü: O da savaş manasınadır, bunu da İbn Zeyd, demiştir.

"Eğer savaş bilseydik": Bunda da üç görüş vardır:

Birincisi: Bunun manası: Bugün savaş olacağını bilseydik, size teslim olmazdık, demektir. Bunu İbn İshak, demiştir.

İkincisi: Eğer iyi savaşmayı bilseydik, arkanıza düşerdik.

Üçüncüsü: Bunun manası: Orada öldürülme var, savaşma yoktur, demektir. Bu iki manayı Maverdi, demiştir.

"Hüm lil-küfri": İlel küfri demektir (lâm ilâ manasınadır). Akrabu minhüm liliman: Yani ilel iman demektir (yine lâm ilâ manasınadır). Neden

"o gün” denilmiştir; çünkü daha önce böyle bir durum göstermemişlerdi. Daha önceki halleri imana daha yakın idi.

"Kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar":

Bunda da iki vecih vardır; bunları da Maverdi, demiştir:

Birincisi: İmanı dilleriyle telaffuz ediyorlar, kalplerinde ise küfrden başka bir şey yoktur.

İkincisi: Bizler yardımcılarız diyorlar, aslında onlar düşmandırlar.

Gizledikleri şeyde de iki görüş vardır:

Birincisi: O münafıklıktır.

İkincisi: Düşmanlıktır.

167 ﴿