79

Başına gelen bir iyilik Allah’tandır. Başına gelen bir kötülük de kendi nefsindendir. Biz seni insanlara peygamber olarak gönderdik. Buna şahit olarak Allah yeter.

"Başına gelen bir iyilik Allah’tandır":

Bu kelâmla muhatap olanlar hakkında iki görüş vardır:

Birincisi: Bu, geneldir, takdiri şöyledir: Ey insan başına gelen şey Allah’tandır, bunu Katâde, demiştir.

İkincisi: O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e hitap ise de maksat başkasıdır, bunu da Maverdi zikretmiştir.

İbn Enbari de şöyle demiştir: Allah’ın sana verdiği iyilik ve Allah’ın sana verdiği kötülük O’ndandır. Her iki fiil de aziz ve celil olan Allah’a râcîdir.

"İyilik ve kötülük” hakkında da üç görüş vardır:

Birincisi: İyilik; Bedir’de nasip olan fetihtir; kötülük de Uhut’ta başlarına gelendir, bunu İbn Ebi Talha, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

İkincisi: İyilik taat; kötülük de beladır, bunu da İbn Kuteybe, demiştir. Ebû’l - Âliyye’den de aynısı rivayet edilmiştir, doğrusu da budur. Çünkü âyet geneldir. Kirdab da Yakub’tan şöyle rivayet etmiştir:

"Ma esabeke femennullahi (başına gelen Allah’ın vergisidir); nun şeddeli ve merfu, mîm mensûb,

"Allah” ismi de mecrurdur.

"Vema esabeke min seyyietin femen nefsük";

Bunda da mîm mensûb, sin merfudur (başına gelen Allah’tandır, nefsin kim oluyor?).

İbn Abbâs da şöyle okumuştur: Maesabeke min seyyietin, femin nefsik ve ene ketebtüha aleyke (sana gelen bir kötülük nefsindendir, onu sana ben yazdım).

İbn Mes’ûd da: Onu sana ben sayarak verdim, demiştir.

"Fe min nefsik": Yani günahının yüzündendir, bunu Hasen ile Katâde ve bir grup müfessir demişlerdir.

Burada İbn Enbari başka bir ihtimal daha zikretmiş ve mana şöyledir, demiştir: Efemin nefsike (kendinden mi?), istifham hemzesi gizlenmiştir;

"ve tikle nimetün": Eve tikle nimetün kavlinde olduğu gibi.

"Ve erselnake resula":

Zeccâc şöyle demiştir: Resul’ün zikredilmesi

"erselnake” kavlini tekit içindir.

"Billahi"deki ba da tekit içindir. Mana: Allah şahit olarak yeter, demektir. Şehid de temyiz olmak üzere mansubtur, çünkü: Allah yeter der de neye yeteceğini açıklamazsan sözü kapalı bırakmış olursun.

Burada Allah’ın şahitliğinden ne murat edildiği hususunda da üç görüş vardır:

Birincisi: Senin Peygamber olduğuna şahittir, bunu da Mukâtil, demiştir.

İkincisi: Onların dedikleri şeye şahittir, bunu da İbn Saib, demiştir.

Üçüncüsü: Senin mesajı ilettiğine, onların da yalanlayıp münafıklık ettiklerine şahittir, bunu Ebû Süleyman Dımeşki, demiştir. Eğer:

"Bunlar: İyilik Allah katındandır, kötülük Peygamber aleyhisselam katındandır dedikleri zaman, onları:

"De ki: Hepsi Allah katındandır” sözü ile reddedip, sonra da dönüp

"Sana gelen iyilik Allah’tandır, sana gelen kötülük ise nefsindendir” diyerek onları nasıl kınadı?

O topluluk sadece böyle mi?” dediler,

denilirse, buna iki türlü cevap verilir:

Birincisi: Onlar kötülüğü ve uğursuzluğu ona nispet etmekle Peygamber'ee izafe ettiler; O da: Hepsi Allah’ın takdiri iledir, dedi. Sonra da: Sana gelen bir iyilik, Allah’tandır, yani O’nun lütfüdür, başına gelen kötülük de günahının yüzündendir, hepsi Allah’ın takdiri ile olsa da böyledir, dedi.

İkincisi: Manaya aşina bir bölük de şöyle dediler: Kelâmda söylenmeyen sözler vardır, takdiri şöyledir: Bu topluluğa ne oluyor ki, neredeyse söz anlamıyorlar ve: Sana gelen bir iyilik Allah’tandır, sana gelen kötülük de nefsindendir, diyorlar. Buna göre bu, onların sözünden olur. Kur’ân’da hazfedilip de söylenmeyen çok söz vardır;

Meselâ şunlar gibi:

"Rabbimiz, bizden kabul buyur” (Bakara: 127): Yani Rabbimiz, derler, demektir.

"Yahut başından rahatsızlığı olan fidye versin” (Bakara: 196), yani tıraş olursa fidye versin, demektir.

"Yüzleri simsiyah olanlara: Kâfir mi oldunuz?” (Al-i İmran: 106), yani onlara böyle denir, demektir.

"Melekler onlara her kapıdan girer: Selamün aleyküm” (Ra’d: 23, 24), böyle derler.

"Yahut onunla ölüler konuşturulsaydı, hayır emir Allah’ındır” (Ra’d: 31), yani böyle bir şey olsaydı o, bu Kur’ân olurdu, demektir.

"Üzerinizde Allah’ın lütfü ve rahmeti olmasaydı ve Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı” (Nûr: 20), size azap ederdi, demektir.

"Rabbimiz, gördük ve işittik” (Secde: 12), yani böyle derler. Şair Nemir b. Tevleb de bu kabilden şöyle demiştir:

Kim ölümden korkarsa,

Nerede (olsa) karşısına çıkar.

Yani nereye gitse, demektir. Bir başkası da şöyle demiştir:

Yemin ederim ki, senden başka bir elçi bize gelseydi,

Ancak seni reddedecek bir şey bulamıyoruz.

Yani onu reddederdik, demek istemiştir.

79 ﴿