2Ey iman edenler, ne Allah’ın işâretlerini ne haram ay’ı, ne Ka’be’ye hediye edilen kurbanları ne gerdanlık takılan işaretli hayvanları ne de Rablerinden lütuf ve rıza arayarak Beyt-i Haram’ı ziyarete gelen hacıları helâl saymayın. İhramdan çıktığınız zaman avlanın. Mescid i Haram’dan men ettiler diye binlerine olan nefretiniz sakın sizi tecavüze sürüklemesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın; günah ve tecavüz üzerinde yardımlaşmayın. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah’ın cezası pek şiddetlidir. "Allah’ın işâretlerini helâl saymayın": İniş sebebi hakkında iki görüş vardır: Birincisi: Şüreyh b. Dubey’a Medine’ye geldi, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna girdi: "Sen neye davet ediyorsun?” dedi. O da: Allah’tan başka İlâh olmadığına ve benim de O’nun Resul’ü dır, dönüp onlara danışayım, dedi, sonra da dışarı çıktı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de: içeri kâfir yüzle girdi, gaddar iki topukla çıktı, adam Müslüman değildir, dedi. Şüreyh Medinelilerin sürüsüne rastladı, onu önüne katıp sürdü. Hudeybiye senesi olunca, Şüreyh umre yapmak üzere Mekke’ye çıktı. Yanında da ticaret malı vardı. Sürü sahipleri zamanında o yağma ettiği gibi şimdi de onlar onu yağmalamak istediler. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den izin istediler, bunun üzerine bu âyet indi. Bunu Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Süddi de isminin Hutam b. İbn Hind el - Bekri olduğunu söylemiştir. Sürüyü önüne katıp sürünce, şu recezi söylemeye başladı: Gece, develeri kırıcı (seri) bir sürücü ile sardı, O ne deve çobanıdır ne de koyun çobanı. Ne kütük üstünde et döven kasap da değildir, Onlar gece uyudular, İbn Hind ise uyumadı. O, yağmanın hesabını yaparak geceledi, ok gibi delikanlıdır, Bacakları dolgun, düztabandır. İkincisi: Müşriklerden bazı kimseler Mekke’nin fethinde umre yapmak üzere Beytullah’ı ziyarete çıktılar, Müslümanlar: Bunları bırakmayalım, bunlara saldıralım, dediler. Bunun üzerine: "Ne Beyt- i Haramı ziyarete gelenleri helâl sayın” kısmı indi. İbn Kuteybe de: Allah’ın işâretleri, taatine alâmet kıldığı şeylerdir, demiştir. Burada onlardan ne kasdedildiği hususunda da yedi görüş vardır: Birincisi: Onlar hac ibadetleridir, bunu Dahhâk İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Ferrâ’ şöyle demiştir: Araplar Safa ile Merve’yi işâretlerden saymaz, ikisinin arasında tavaf etmezlerdi. Allahü teâlâ bunu terk etmeyi helâl saymayın, dedi. İkincisi: Onlar Allahü teâlâ’ın ihramda yasak ettiği şeylerdir. Bunu da el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Üçüncüsü: Allah’ın dininin tamamıdır, bunu da Hasen, demiştir. Dördüncüsü: Allah’ın koyduğu hudutlardır, bunu da İkrime ile Atâ’, demişlerdir. Beşincisi: Allah’ın haremidir, bunu da Süddi, demiştir. Altıncısı: Beytullah’il - Haram’a hediye edilen kurbanlardır, bunu da Ebû Ubeyde ile Zeccâc, demiştir. Yedincisi: Onlar haremin alâmetleridir, Allah onları Mekke’ye girmek istedikleri zaman ihramsız geçmekten men etmiştir. Bunu da Maverdi ile Kadı Ebû Ya’lâ zikretmişlerdir. "Ne de haram ay’ı": İbn Abbâs: onda savaşmayı helâl saymayın, demiştir. Haram aydan ne murad edildiği hususunda da üç görüş vardır: Birincisi: O, zilkade ayıdır, bunu da İkrime ile Katâde, demişlerdir. İkincisi: Ondan maksat haram aylardır. Mukâtil şöyle demiştir: Cünade b. Avf her sene Ukaz panayırında kalkar: Beni dinleyin, ben filanca ayı helâl ettim ve ve filanca ayı haram ettim, derdi. Üçüncüsü: O receptir, bunu da İbn Cerir Taberî zikretmiştir. Hedy: Beytullah’a hediye edilen her şeydir. Kalâid için de iki görüş vardır: Birincisi: Onlar gerdan takılan hediyelerdir, bunu da el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. İkincisi: Onlar cahiliyede müşriklerin, düşmanlardan emin olmak için develerine ve kendi nefislerine gerdan yaptıkları şeylerdir, çünkü savaş Araplarda haram aylar hariç devam ederdi. Boynuna veya devesinin boynuna gerdan takmış veya develerine işaret koymuş ve kurban süren birine rastlarlarsa ona dokunmazlardı. İbn Abbâs şöyle demiştir: Haram ayların dışında yolculuk etmek isteyen, devesinin boynuna kıl veya yapağıdan bir işaret koyardı, istediği yere emin olarak giderdi. Malik b. Miğvel de Atâ’’dan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Onlar Harem ağaçlarının iç kabuğunu gerdanlık olarak takar bununla haremi geçtikleri zaman emin olurlardı. Bunun üzerine bu âyet indi. Katâde de şöyle demiştir: Cahiliyede bir adam evinden haccetmek üzere çıkarsa, semüre ağacından boynuna gerdan yapardı, kimse ona taarruz etmezdi. Döndüğü zaman da kıldan işaret koyardı, yine kimse ona taarruz etmezdi. Ferrâ’ şöyle demiştir: Mekkeliler ağacın iç kabuğundan gerdan yaparlardı, diğer Araplar ise yapağı veya kıldan gerdan yaparlardı. Bu Kelâmın manasında da üç görüş vardır: Birincisi: Gerdanlık takılmış hediyelik kurbanları helâl saymayın. İkincisi: Gerdanlık sahiplerini helâl saymayın. Üçüncüsü: Bu, mü’minleri müşriklerin cahiliyede yaptıkları gibi haremin ağaçların koparıp gerdanlık yapmalarını yasaklamadır. Bunu da Abdülmelik, Atâ’’dan rivayet etmiştir. Mutarrif ile Rebi’ b. Enes de böyle demişlerdir. "Vela âmminel beytel harame": Beyt-i Haram Ka’bedir, onu ziyarete gelenlere saldırmayı da helâl saymayın, demektir. Fadl: Lütuf, ribh de ticarettir. Allah’ın rızası: Kendi inançlarına göre aradıkları rıza-i İlâhidir, "İlâhına bak” (Taha: 97) kavli de böyledir. Lütuf aramanın genel, rıza aramanın da mü’minlere özel olduğu da söylenmiştir. "İhramdan çıktığınız zaman avlanın": Lâfız emir ise de, manası ibahadır, benzeri de: "Namaz bittiği zaman yeryüzüne dağılın” (Cumua: 10) kavlidir. Bu da ihrama daha önce girildiğini göstermektedir. "Vela yecrimenneküm": Velid, Ya’kûb ’tan, nunun sükunu ve şeddesiz olarak: "yecrimenküm” rivayet etmiştir. İbn Abbâs da: Sizi sevk etmesin, demiştir. Başkası da: Sizi cürüm işlemeye zorlamasın, demiştir. Meselâ: Asemtuhu denir ki: Onu günaha soktum, demektir. İbn Kuteybe de: Size günah kazandırmasın demiştir: Fülanün carimü ehlihi, denir ki: Ailesine kazanç sağlayan demektir. El - Hüzeli de bir kartalı tarif ederken şöyle demiştir: Yavrusuna dağın zirvesinde rızık toplar, Topladığı kemiklerden yağ sızdığını görürsün. Beytte geçen cerime, kazanç sağlayan, rızık toplayan, demektir. "Şenean": Buğz ve nefret demektir. Şene’tühu ve eşneuhu denir ki, buğz etmektir. İbn Enbari de şöyle demiştir: "Şenean": Nefret; nunun sükunu ile "şen’an” ise: Nefret edendir. Kurralar şenean’ın nununda ihtilaf etmişlerdir; İbn Kesir, Ebû Amr, Hamze ve Kisâi, harekesiyle; İbn Âmir de sükunu ile okumuştur. Hafs da, Âsım’dan harekeli, Ebû Bekir de ondan sakin okuduğunu rivayet etmiştir. Nâfi’den de farklı okunuş rivayet edilmiştir. Ebû Ali şöyle demiştir: "Şenean": Sıfat olarak da, isim olarak da gelir. Kim harekeli olarak ‘şenean” derse, masdar yapmış olur. Masdarm da faalan vezninde gelmesi çoktur. Kim de sakin olarak (şen’an) okursa, yine masdar kabul etmiş olur, çünkü masdar fa’lan vezninde de gelir. Leveytuhu deynehu leyyanen denir ki, borcunu savsakladım, demektir. Her iki kıraatin, lâfzı farklı olsa da manası birdir. "En saddukum": Üzerinde de ihtilaf etmişlerdir; İbn Kesir, Ebû Amr kesre ile, diğerleri de fetha ile okumuşlardır. Kim fetha ile okursa, sadd’i mazi kılmış ve mana da: Sizi çevirmelerinden dolayı olmuş olur. Kim de kesre ile okursa onu şart edatı kılmış ve çevirme de beklenir olur. Ebû’l - Hasen Ahfeş şöyle demiştir: Kesre ile in okunduğu takdirde bile fi’lin mazide olması câizdir, meselâ: "İn yesrik fekad sereka ehun lehu min kabl” (Yûsuf: 77) âyetinde olduğu gibi. Onlara (Yûsuf’un kardeşlerine) göre hırsızlık mazide olmuştu. Ebû Ali şu beyti misal olarak getirmiştir: Soyumuzu söylediğimiz zaman, beni kötü bir kadın doğurmamıştır, Ey kadın, sen bunu ikrar etmekten başka çare bulamazsın. İbn Cerir de şöyle demiştir: Hemzeyi fetha ile okumak mana bakımından daha açıktır, çünkü bu sûre Hudeybiye seferinden sonra inmiştir, çevirme de önceden olmuştur. Buna göre Kelâmın manasında iki görüş vardır: Birincisi: Sizi Mescid-i Haram’dan çevirdiler diye Mekke halkına buğz etmeniz onlara orada saldırmaya, onlarla savaşıp oraya girdikleri takdirde mallarını almaya sevk etmesin. Bunu Ebû Salih, İbn Abbâs'tan rivayet etmiştir. İkincisi: Mekke halkından nefret etmeniz ve sizi Mescid-i Haram’dan çevirmeleri sizi umre yapan müşriklere saldırma gibi helâl olmayan şeyi yapmaya sevk etmesin. Nitekim bu da âyetin iniş sebebinde geçmişti. "İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın": Ferrâ’: Birbirinize yardım edin, demiştir. İbn Abbâs da: "el -birr (iyilik): Emrolunduğun şeydir. "Takva” da: Men olunduğun şeyi terk etmektir. "İsm": Günahlar; udvan ise: Allah’ın hududunu çiğnemektir. Bunu da Atâ’, demiştir. Nasih ve mensuh Âlimleri bu âyette iki görüş halinde ihtilaf etmişlerdir: Birincisi: Âyet muhkemdir, Hasen’den: Maide’den hiçbir şey neshedilmemiştir, dediği rivayet edilmiştir. Ebû Meysere de bir grup alimle beraber: Ne İlâhi işâretleri helâl saymak ne de hediyelik kurbanı vaktinden önce kesmek câiz değildir, demiştir. Bir grup alim de şöyle demiştir: Kesilinceye kadar hediyelik kurbanın boynuna takılan gerdanı çıkarmak haramdır. Başkaları da şöyle demişlerdir: Cahiliye halkı haremin ağaçlarından kurbanlıklarına gerdanlıklar yaparlardı, onlara: Haremden gerdanlıklar almayı helâl saymayın ve Beytullah’ı tavaf etmeye gelenleri çevirmeyin, denilmiştir. İkincisi: O, mensuhtur. Ondan mensuh olan hakkında da dört görüş vardır: Birincisi: Onun hepsi mensuhtur, bu da Şa’bî’nin görüşüdür. İkincisi: O, hediyelik kurbanlarına gerdanlıklar takan ve ihram ve telbiye gibi hac merasimlerini yerine getiren müşrikler hakkında nazil olmuştur. Müslümanlar bu âyetle onlara saldırmaktan men edildiler. Sonra bu, "müşrikleri nerede bulursanız öldürün” (Tevbe: 5) kavliyle neshedildi. Bu da çoğunluğun görüşüdür. Üçüncüsü: Neshedilen sadece. "Beyt-i haram’ı ziyarete gelenleri” kavlidir ki, onu da: "Bu yıldan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar” (Tevbe: 38) kavli neshetti. Bu da İbn Abbâs ile Katâde'den rivayet edilmiştir. Dördüncüsü: Ondan neshedilen: Haram ayın haram edilmesidir. Beytullahil Haram’ı ziyaret edenler de müşrikler olduğu takdirde, müşriklerin kurbanları da onlar Müslümanlardan aman almadıkları takdirde neshedilmiştir. Bunu da Ebû Süleyman Dımeşki, demiştir. |
﴾ 2 ﴿