6

Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı mesh edip ayaklarınızı topuklara kadar (yıkayın). Eğer cünüp olursanız iyice temizlenin. Eğer hasta olur veya seferde bulunursanız veyahut biriniz ayakyolundan gelirse veyahut kadınlara dokunur da su bulamazsanız, temiz toprakla teyemmüm edin; yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size zorluk dilemiyor; ancak sizi tertemiz etmek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor ki, şükredesiniz diye.

"Namaza kalktığınız zaman":

Zeccâc şöyle demiştir, mana: Namaza kalkmak istediğiniz zaman demektir, tıpkı:

"Kur’ân okuduğun zaman euzü çek” (Nahl: 98) âyetinde olduğu gibi.

İbn Enbari de şöyle demiştir: Bu, "biriyle kardeş olacaksan soyluyu seç, ticaret yapacaksan kumaş ticareti et” sözüne benzer. Kelâmda takdim ve tehir olmak da câizdir ki, takdiri şöyle olur:

Yüzlerinizi yıkayıp da abdesti tamamladığınız zaman namaza kalkın.

Âyetten murat edilen şey üzerinde de Âlimlerin iki görüşü vardır:

Birincisi: Abdestsiz iken namaza kalktığınız zaman, gereken yerleri yıkayın. Bu durumda abdestsizlik abdestin farz olması için gizlenmiş olur. Bu da Sa’d b. Ebi Vakkas, Ebû Mûsa’l - Eş’ari, İbn Abbâs ve fukahanın görüşleridir.

İkincisi: Kelâm mutlaktır, gizlisi yoktur; abdestsiz olsun olmasın namaza kalkmak isteyen herkesin abdest alması vaciptir. Bu da Hazret-i Ali radıyallahu anh, İkrime ve İbn Sîrin’den rivayet edilmiştir. Onlardan bunun mensuh olmadığı da rivayet edilmiştir. Bir grup ulemadan da bunun vacip olduğu, sonradan sünnetle neshedildiği nakledilmiştir. Bu hususta Büreyde, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den onun Mekke’nin fethinde beş vakit namazı bir abdestle kıldığını rivayet etmiştir. Hazret-i Ömer ona:

"Bugün şimdiye kadar yapmadığın bir şey yaptın?” dedi; o da: Ey Ömer, kasden yaptım, dedi. 5

5 - İmam Ahmed, Müsned, 5/350, 351; Ebû Dâvud, Taharet, bab, 66; Tirmizî, Taharet, bab, 61; Nesâî, Taharet, bab, 100; Beyhakî, es - Sünen el - Kübra, 1/162, 271.

Bazıları da şöyle demişlerdir: Âyette takdim ve tehir vardır, manası da şöyledir: Uykudan kalktığınız veya ayakyolundan geldiğiniz veyahut kadınlara dokunduğunuz zaman yüzlerinizi yıkayın...

"Ve eydiyeküm ilel merafîki": îla, bir sınıra, gayeye varmak için konulmuştur. O sınır bazen sürece dahil olur, bazen de olmaz. Abdestsizlik kesin olduğu için ancak onun gibi kesin bir şeyle ortadan kalkar ki, o da elleri dirseklere kadar yıkamaktır.

Başa gelince: Onun tamamını meshetme hususunda İmam Ahmed’ten nakil vardır, İmam Malik de bu görüştedir. Ondan, başın çoğunu meshetmek vaciptir, dediği de rivayet edilmiştir.

Ebû Hanife'den de iki rivayet vardır:

Birincisi: O, meshedilecek yeri başın dörtte biri ile takdir etmiştir.

İkincisi: Üç parmak miktarıdır, demiştir.

"Ve ercüleküm ilel ka'beyn": İbn Kesir, Ebû Amr, Hamze ve Ebû Bekir de Âsım’dan rivayetle, başı meshetmeye atfederek “Lâm” ın kesresi ile (ve ercüliküm) okumuşlar; Nâfi, İbn Âmir, Kisâi ve Hafs da Âsım'dan rivayetle gusle (vücuheküme) atıfla “Lâm” ın fethası ile (ve ercüleküm) okumuşlardır. O zaman kelâm takdim ve tehir edilmiş olur.

Zeccâc şöyle demiştir: Ricl uyluk kökünden ayağa kadar olan kısma denilir, topuklar sınır olarak verilince yıkamanın orada bittiği bilinir. Topuklarla sınırlama, ayağı yıkamanın vacip olduğunu gösterir. Nitekim eller de

"dirsekle” sınırlandırılmıştır. Meshin sınırlanması ile ilgili bir şey gelmemiştir. Kesre kıraatine göre de yıkama kasdedildiğini anlamak câizdir, çünkü iki topukla sınırlandırılınca, yıkamanın vacip olduğu anlaşılır. O zaman yıkama meshe atfedilmiş olur, örnek olarak şair de şöyle demiştir:

Keşke kocan sabahleyin

Kılıcı ve mızrağı kuşanmış olarak gelse idi!

Mana: Kılıcı kuşanmış, mızrağı eline almış olarak demektir.

Bir başkası şöyle demiştir:

Ona saman ve soğuk su yemi verdim.

Mana: Ona yem verdim ve soğuk su içirdim, demektir.

Ebû'l - Hasan el -

Ahfeş de şöyle demiştir: İtba üzere mecrur olması da câizdir (ruusiküm’ün cerrine uyum sağlamak için). Meselâ Cuhru dabbin haribin sözü gibi (haribün denecekken dabbine uyum sağlamak için cer edilmiştir. Mütercim).

İbn Enbari şöyle demiştir: Ayaklar başlardan sonraya bırakılınca, yakın ve komşu olduğu için ruusiküm ile uyum sağlamıştır. Aslında o mana bakımından vücuheküm kavlinin üzerine ma’tûftur. Çünkü Araplar yıkamaya mesh derler. Zira yıkama da ancak mesihle olur.

Ebû Ali şöyle demiştir: Mecrur okuyanın delili şudur: O, iki âmil bulmuştur:

Birincisi: gusül (fağsilu fi’li) dir, diğeri de: Cer harfi be’dir. İki âmil de birleşince, uzağın değil de yakının nazar-ı dikkate alınması esastır, yakın olan da burada

"be"dir. Mesihten maksadın yıkama olduğu da iki yönden açıktır:

Birincisi:

Ebû Zeyd şöyle demiştir: Mesh de hafif yıkamadır. Temessahtü lissalati denir ki, namaz için abdest aldım, demektir.

Ebû Ubeyde de şöyle demiştir: "Fe tafika meshen bis-sûkı ve’la’nak” (Sâd sûresi, 33) âyetinde de mesh, vurmak manasınadır. Sanki ayetteki mesh de hafif yıkama olur (su vurmadır). Eğer: Üç defa yıkama müstehaptır, denilirse, âyet sünnet olanı değil, farz olanı vermiştir, denir.

İkincisi: Sınırlama ve belirleme mesh edilende değil de yıkanandadır. Mesh denildiği halde sınırlama gösterilince (topuklara kadar), o meshin de yıkama hükmünde olduğu anlaşılır, çünkü yıkama gibi sınır belirtilmiştir. Mensûb okuyanların (ve ercüleküm) delili de bunu yıkamaya hamletmesidir; zira büyük merkezlerin fakihleri ayakları yıkama üzerinde icma etmişlerdir.

"İlel ka’beyn":

"İla", "Maa” manasınadır (ayakları topuklarla beraber yıkayın). Ka’beyn (topuklar) ise ayağın iki yanındaki çıkıntılı kemiklerdir.

"Ve in küntüm cünüben fettahheru": Fetetahheru, demektir. Te tıya idgam edilmiştir. Çünkü ikisi aynı mahreçtendir. Sakinle başlama mümkün olmadığı için de hemze-i vasi getirilmiştir. Allahü teâlâ cünübün iyice temizlenmesini Nisa suresinde:

"Gusül edinceye kadar” (Nisa: 43) kavliyle açıklamıştır. Biz de orada âyetin tamamında:

"Allah size zorluk yüklemek istemiyor” kavline kadar olanları açıklamıştık.

"Harec” ise darlıktır. Allahü teâlâ teyemmüme müsaade ederek dini genişletmiştir.

"Ancak sizi tertemiz etmek istiyor": Yani sizi temizlemek istiyor, demektir.

Mukâtil de: Abdestsizlikten ve cünüplükten, demiştir. Başkası da: Günah ve hatalardan demiştir. Çünkü abdest günahları siler.

"Üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor":

Nimetin ne ile tamamlanacağı hususunda da dört görüş vardır:

Birincisi: Günahların bağışlanması ile. Muhammed b. Ka’b el - Kurazi şöyle demiştir: Bana Abdullah b. Dâra, Humran’dan şöyle dediğini anlattı: Osman b. Affan’a uğradım, yanında bir testi su vardı, onu istedi ve abdest aldı, güzel de aldı, sonra şöyle dedi: Eğer Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir, iki, üç kere işitmeseydim, bunu size söylemezdim: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle dediğini işittim: Bir kul güzelce abdest alır, sonra da namaza kalkarsa, o namazla gelecek namaz arasındaki günahları bağışlanır. Muhammed b. Ka’b diyor ki: Ben bir hadis işittiğim zaman onu Kur’ân’da arardım, bunu da aradım; onu şurada buldum:

"Şüphesiz sana apaçık bir fetih verdik Allah geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın ve üzerindeki nimetini tamamlasın, diye". (Feth: 1, 2) Bildim ki, günah bağışlanmadıkça nimeti tamam olmaz imiş. Sonra da Maide suresindeki:

"Namaza kalktığınız zaman... Size olan nimetini tamamlamak ister” âyetini okudum; bildim ki, onları bağışlamadıkça onlara olan nimetini tamam etmeyecektir. 6

6 - Suyuti, er - Dürrü'l - Mensur, onu İbn Mübarek'in ez - Zühd'ünden nakletmiştir.

İkincisi: İmana hidayet etmek ve dini tamamlamakla, bu da İbn Zeyd’in görüşüdür.

Üçüncüsü: Teyemmüme müsaade etmekle, bunu da Mukâtil ile Ebû Süleyman, demişlerdir.

Dördüncüsü: Şeriati açıklamakla, bunu da bazı müfessirler demiştir.

6 ﴿