13Sözlerini bozmaları sebebiyle onlara lânet ettik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimeleri yerlerinden tahrif ediyorlar. Onlar nasihat edildikleri şeyden nasip almayı unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Onları affet, onlara aldırma. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever. "Sözlerini bozmaları sebebiyle": Kelâmda atılma vardır, takdiri şöyledir: Sözlerini bozdular, biz de bozmaları sebebiyle onlara lânet ettik. Bu lânetten murat edilen şey hususunda da üç görüş vardır: Birincisi: O, cizye ile azap etmedir, bunu İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: Suretlerini değiştirmekle azap etmedir, bunu da Hasen ile Mukâtil, demişlerdir. Üçüncüsü: Rahmetten uzaklaştırmadır, bunu da Atâ’ ile Zeccâc, demiştir. "Ve caalna kulubehüm kasiyeten": İbn Kesir, Nâfi, Âsım, Ebû Amr ve İbn Âmir, elifle "kasiyeten” okumuşlardır. Kaset, fehiye kasiyetün denir. Hamze, Kisâi, Mufaddal da Âsım’dan rivayetle, elifsiz ve yenin şeddesi ile, "kasiyyeten” okumuşlardır. Çünkü fail ve feil şahid ve şehîd, alim ve alîm gibi de gelir. "Kasvet” ise: Yumuşaklık ve inceliğin tersidir. Bunu da Bakara suresinde anlatmış bulunuyoruz. Sözü tahrif etmelerinde de üç görüş vardır: Birincisi: Tevrat’ın sınırlarını değiştirmektir, bunu da İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sıfatını değiştirmektir, bunu da Mukâtil, demiştir. Üçüncüsü: Onu indirildiğinden başkasıyla tefsir etmektir. Bunu da Zeccâc, demiştir. "Yerlerinden” kelimesi de Nisa suresinde açıklanmıştır. "Nasihat edildikleri şeyden nasip almayı unuttular": Burada unutmak bilerek terk etmektir. Haz ise: Nasip, demektir. Mücâhid de şöyle demiştir: Kendilerine indirilen Allah’ın kitabını unuttular. Başkası da: Kendilerinden alınan sözdeki nasiplerini unuttular, demiştir. "Nasihat edildikleri şey"in manasında da iki görüş vardır: Birincisi: Emredildikleri şeydir. İkincisi: Vasiyet edildikleri şeydir. "Vela tezalii tettaliu alâ hainetin minhüm": A’meş: "Alâ hiyanetin minhüm” okumuştur. İbn Kuteybe de: Haine ile hiyanet aynı manayadır, demiştir. Hainin sıfatı olması da câizdir, nitekim: Recülün tağiyetün (azgın adam) ve raviyetün lilhadis (çok hadis rivayet eden adam) denir. İbn Abbâs: Bu da Kurayzalıların Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e verdikleri sözü bozmaları ve Ka’b b. Eşrefin Mekke’ye gidip Kureyş’i Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in üzerine kışkırtması gibi şeylerdir, demiştir. "Onlardan pek azı hariç": Bunlar sözü bozmadılar, bunlar da Abdullah b. Selam ile arkadaşlarıdır. Bazıları da, pek azı, iman etmeyenleridir, demişlerdir. "Onları affet ve onlara aldırma": Bunun neshi hususunda da iki görüş halinde ihtilaf etmişlerdir: Birincisi: O, mensuhtur, bunu da cumhûr, demiştir. Onu nesheden baklanda da üç görüş halinde ihtilaf etmişlerdir: Birincisi: O, kılıç âyetidir. İkincisi: "Allah’a iman etmeyenleri öldürün” (Tevbe: 29) kavlidir. Üçüncüsü: "Eğer bir kavmin hiyanetinden korkarsan” (Enfal: 58) kavlidir. İkincisi: O Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile aralarında antlaşma olup da onu bozan ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i öldürmek isteyen, Allah’ın da onu onlara karşı galip getirdiği kimseler hakkında inmiştir. Sonra da Allahü teâlâ bu âyeti indirdi, bu âyet neshedilmedi. İbn Cerir de şöyle demiştir: Savaş yapmadıkça ve cizye vermekten ve küçüklüğü kabul etmekten kaçınmadıkları sürece yaptıkları haksızlığı atfetmiş olması câizdir. O nedenle nesihten bahsedilemez. |
﴾ 13 ﴿