95

Ey iman edenler, ihramlı iken av öldürmeyin. Kim içinizden onu kasden öldürürse, öldürdüğü hayvan kadar bir ceza verir. Bunu içinizden adalet sahibi iki kimse Kabe’ye ulaşmış bir kurban olarak takdir eder. Yahut bir kefarettir ki, o da bir yoksul doyumudur veyahut bunun dengi bir oruçtur. Ta ki, ettiğinin vebalini tatsın (çeksin). Allah geçmişi bağışladı. Kim de geriye dönerse Allah ondan intikam alır. Allah mutlak galiptir, intikam sahibidir (intikam alıcıdır).

"İhramlı iken av öldürmeyin": Allahü teâlâ bu âyetle imtihanın hangi taraftan geleceğini, hangi zamanda ve yasaktan sonra onu öldürene ne lâzım geleceğini beyan etmiştir.

"İhramlı iken"de: Üç görüş vardır:

Birincisi: Hac veya umre için ihramlı iken, bunu çoğunluk, demiştir.

İkincisi: Siz haremde iken. Ahremerrecülü denir ki, adam haram bölgesine girdi, encede denir ki: Adam Necid bölgesine girdi, demektir.

Üçüncüsü: Her iki görüşün de toplamı.

"İçinizden kim onu kasden öldürürse":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Kim onu ihramlı olduğu aklında iken öldürürse, bunu İbn Abbâs ile Atâ’ demiştir.

İkincisi: İhramda olduğunu unutarak onu kasden öldürmektir, bunu da Mücâhid, demiştir.

Onu yanlışlıkla öldürmede ise iki görüş vardır:

Birincisi: O da kasden öldürmüş gibidir, bunu da Hazret-i Ömer, Osman ve cumhûr, demiştir. Zührî de şöyle demiştir: Kur’ân kasden öldürmeyi açıklamak üzere indi, sünnet de yanlışlıkla öldüreni açıkladı, yani yanlışlıkla öldüreni kasden öldürenle birleştirdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: İhramlı bir kimse sırtlan öldürürse bunda kefaret olarak bir koyun vardır. 26

26 - Beyhakî, es - Sünen el - Kübra, 5/183; Hakim, Müstedrek, 1/452, 453.

Bu, kasden ve yanlışlıkla öldüren için genel bir hükümdür.

Kadı Ebû Ya’lâ da şöyle demiştir: Âyette kasden öldürene tehdit vaki olmuştur, bu da ancak kasden öldürene özgü bir şeydir.

İkincisi: Onda bir şey yoktur, bunu da İbn Abbâs, İbn Cübeyr, Tâvûs, Atâ’, Salim, Kasım ve Dâvud, demişlerdir. İmam Ahmed’den de iki rivayet vardır ki, en doğrusu vacip olmasıdır.

"Fecezaün mislü ma katele minennam":

İbn Kesir, Nâfi, Ebû Amr ve İbn Âmir, muzaf ve misi"in cerri ile: "Fecezaüm misli” okumuşlardır; Âsım, Hamze ve Kisâi de, tenvinle: Fecezaün” ve ref ile:

"mislü” okumuşlardır.

Ebû Ali de şöyle izah etmiştir: Muzaf yapanlar,

"minennam” kavlini ceza’nın sıfatı yapmış olurlar. Neden: "öldürdüğünün misli” dedi, halbuki ona ancak öldürdüğünün cezası lâzım gelir, misli lâzım gelmez?” denilirse, cevap şöyledir: Çünkü onlar (Araplar) şöyle derler: Ene ükrimü mislek (ben senin gibilere ikram ederim) derler, maksat, sana ikram ederim, demektir.

Mana da: öldürdüğünün cezası lâzım gelir, demektir.

"Mislü” merfu okunduğu takdirde de

Mana şöyledir: Ona öldürülene denk bir hayvan cezası lâzım gelir, takdiri de şöyledir: Ona Ceza vardır.

İbn Kuteybe de şöyle demiştir: Naam: Devedir, bazen sığır ve koyuna da denir. Ama genellikle deveye denir.

Zeccâc da şöyle demiştir: Naam, lügatte deve, sığır ve koyundur. Eğer deve tek başına olursa ona, naam, denir. Eğer sığır veya koyun tek başına olursa, ona, naam denmez.

Kadı Ebû Ya’lâ şöyle demiştir: Öldürmekle ceza lâzım gelen av; ceylan, yabaneşeği, devekuşu vb. gibi eti yenen veya canavar denen eti yenen hayvandan doğandır, çünkü o sırtlanla kurttan doğar. Diğer canavarlarda ise onu ister doğrudan öldürsün isterse üzerine saldırdığı için nefsi müdafaadan öldürsün, onun katiline ceza yoktur. Çünkü bu canavarın ne şekil ne de kıymet olarak emsali yoktur. Onun için âyetin kapsamına girmez. Bir de Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yılan, akrep, fare, karga, atmaca, kuduz köpek ve saldırgan canavar gibi hayvanları öldürmeyi ihramlı için câiz görmüştür. Ve (Kadı) şöyle demiştir: Av öldürmekle vacip olan kefaret, emsali olan hayvanlarda emsalidir, emsali olmayanlarda da kıymetidir. Malik ve Şâfiî’nin görüşleri de böyledir.

Ebû Hanife ise: Kıymeti vaciptir, demiş ve emsali kıymet manasına almıştır. Âyetin zahiri ise onu reddeder. Bir de ashap âyeti şekil itibarı ile emsale hamletmişlerdir;

İbn Abbâs: Misi, benzerdir; geyikte bir koyun, deve kuşunda da bir deve lâzım gelir, demiştir.

"Bunu içinizden adalet sahibi iki kimse takdir eder": Yani cezayı takdir eder. Neden iki denilmiştir? Çünkü av bizzat farklıdır, emsalini doğru takdir etmek için iki adil kimseye ihtiyaç duyulmuştur.

"İçinizden": Yani sizin dininizden olanlardan, demektir.

"Hedyen baliğal Ka’be":

Zeccâc şöyle demiştir: Bu hal olmak üzere mensubtur,

Mana da şöyledir: İki hakem onu Kabe’ye hediye edilmek üzere takdir eder.

"Baliğal Ka’beti": Lâfzı marife ise de manası nekiredir.

Mana da: Baliğan el - Ka’bete, demektir. Ancak hafif olması için tenvin atılmıştır.

İbn Abbâs da şöyle demiştir: Mekke’ye geldiği zaman onu boğazlar ve etini sadaka eder.

"Ev keffaretün": İbn Kesir, Ebû Amr, Hamze ve Kisâi, tenvinle (ev keffaretün), taamu da merfu okumuşlardır. Nâfi ile İbn Âmir de, merfu olarak ve tenvinsiz

"ev keffaretü", taamu mesakin’i de izafetle okumuşlardır.

Ebû Ali de şöyle izah etmiştir: Merfu okuyup da muzaf kılmayan, onu atıf beyan olarak kefaret’in üzerine atfetmiş olur. Çünkü taam kefaretin aynısıdır. Kefareti taama muzaf kılmaz, zira kefaret avı öldürdüğü içindir, yemek için değildir. Kim de kefareti taama muzaf kılarsa, kefaret verenin kurbanla yemek ve oruç arasında serbest olduğunu görünce, bunun için izafeti câiz görmüştür. Sanki: Keffaretü taamin demiş; lâ keffaretü hedyin veya sıyamin dememiş olur.

Mana da: Yahutta ona ceza ve kefaret bedeli vardır ki, o da yoksulların doyurulmasıdır, olur.

Yemeği çıkarmada emsalin kıymeti mi, yoksa avın kıymeti mi nazar-ı dikkate alınır?

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Emsalin kıymeti nazar-ı itibara alınır. Bunu da Atâ’, Şâfiî ve Ahmed, demişlerdir.

İkincisi: Avın kıymeti nazar-ı itibara alınır, bunu da Katâde, Ebû Hanife ve Malik, demişlerdir.

Her yoksul için yemeğin miktarında da iki görüş vardır:

Birincisi: İki ölçek buğdaydır, bunu da İbn Abbâs ile Ebû Hanife, demişlerdir.

İkincisi: Bir ölçek buğdaydır, bunu da Şâfiî demiştir. İmam Ahmed’den de, yukarıdakiler gibi iki görüş vardır.

"Ev adlü zalike sıyamen": Ebû Rezin, Dahhâk, Katâde, Cuhderi ve Talha: Aynın kesri ile

"ev idlü zalike” okumuşlardır. Biz de bu manayı Bakara suresinde anlatmış bulunuyoruz. Arkadaşlarımız şöyle demişlerdir: Her bir ölçek buğday veya yarım sa’ hurma veya arpa için bir gün oruç tutar, demişlerdir.

Ebû Hanife ise: Hepsinde de yarım sa’ için bir gün oruç tutar, demiştir. Malik ile Şâfiî de, hepsinde her ölçek için bir gün oruç tutar, demişlerdir.

Bu ceza tertip üzere midir yoksa serbest midir?

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Benzerini vermekle oruç tutmak ve yemek yedirmek arasında serbesttir.

İkincisi: Tertip üzeredir; eğer kurban bulamazsa yiyecek satın alır, eğer fakir ise oruç tutar. Bunu da İbn Sîrin, demiştir. İki görüş de İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir. Fakihlerin çoğunluğu birinci görüşü almışlardır.

"Yaptığı işin vebalini çeksin": Yani cezasını çeksin.

Zeccâc şöyle demiştir:

"Vebal": İstenmeyen ağır şeydir, taamün vebilün ve maün vebilün de bundandır ki, ağır yemek ve ağır su demektir. Allahü teâlâ da:  

"Feehaznahu ahzen bevila” (Müzzemmil: 16) demiştir ki, onu ağı bir şekilde yakaladık, demektir.

"Allah geçeni affetti":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Cahiliyette geçen ihramlı iken av avlamayı, bunu da Atâ’, demiştir.

İkincisi: İlk defa yapılan av öldürmeyi, bunu da İbn Cerir nakletmiştir. Doğrusu birinci görüştür. Birinci görüşe göre mana şöyle olur: Kim İslâm’da tekrar ederse. İkinci görüşe göre de: Kim ikinci kez yaparsa.

Ebû Ubeyde: ‘Ade” (döndü), döner manasınadır demiş ve şu beyti delil getirmiştir:

Eğer bir şüphe duyarlarsa sevinçlerinden uçarlar,

Eğer yanlarında bir kötülükle anılırsam, kulak kesilirler.

"Allah ondan intikam alır": İntikam, ağır ceza demektir. Bu intikam tehdidi ikinci kez yaptığı takdirde yeniden ceza göreceğini gerektirir. İmam Malik, Şâfiî ve Ahmed de böyle demişlerdir.

İbn Abbâs, Nehaî ve Dâvud’dan: İkinci kez yaparsa ona ceza yoktur, dedikleri, bunun sadece bir korkutma olduğu da rivayet edilmiştir.

95 ﴿