88

Mûsa: Rabbimiz, sen Fir’avn’e ve adamlarına (insanları) senin yolundan saptırsınlar diye dünya hayatında süs ve mallar verdin. Rabbimiz, mallarını silip süpür ve kalplerini sık ki, acıklı azabı görünceye kadar iman etmesinler.

"Rabbimiz, sen Fir’avn’e ve adamlarına (insanlan) senin yolundan saptırsınlar diye mallar verdin":

İbn Abbâs şöyle demiştir: Onların Mısır’ın Fustat bölgesinden Habeş toprağına kadar içinde altın, gümüş, zebercet ve yakut madenleri olan dağları vardı.

"Yolundan saptırsınlar diye (liyudıllu)":

"Liyudıllu"nun lamı üzerinde de dört görüş vardır:

Birincisi: O, "key = için, diye” manasına gelen lamdır,

Mana da şöyledir: Sen onlara insanları saptırmaları için mallar verdin. Bu, Ferrâ’’nın görüşüdür.

İkincisi: Sonuç lâmıdır,

Mana da şöyledir: Sen onlara bunu verdin, bu da onları sapıklığa götürdü. Şu âyette de öyledir:

"Liyekune lehüm adüvven ve hazena” (Kasas: 8), yani durumları onları Mûsa’nın onlara düşman olmasına götürdü. Yoksa onlar bunu istemiş değillerdi. Bu, mal kazanıp da o da onu helake götüren insan için: Innema kesebe fülanün lihatfihi (filanca ölmek için mal kazandı). Aslında o, malı ölüm için kazanmadı, durum ona götürdü. Şöyle bir şiir getirmişlerdir:

Her anne çocuğunu ölüm için büyütür,

İnsanlar da harap olmak için imar ederler.

Bir başkası da şöyle demiştir:

Anneler kuzularını ölmek için doğururlar,

Nitekim yurtlar da harap olmak fişin kurulur.

Bir başkası da şöyle demiştir:

Eğer ölüm onları bitirdiyse,

(Zaten) anne çocuğunu ölüm için doğurur.

Demek istiyor ki: İşin sonu ve akibeti oraya götürür. Bu, Zeccâc’ın görüşüdür.

Üçüncüsü: Bu, dua lâmıdır,

Mana da şöyledir: Rabbimiz, senin yolundan saptırdıkları için onları derde mübtela kıl. Bunu da İbn Enbari zikretmiştir.

Dördüncüsü: Bu, "için” manasına gelen lamdır,

Mana da şöyledir: Sen kendinden onlara bir ceza olarak onları saptırmak için bu malları verdin. Şu âyet de öyledir:

"Seyahlifune billahi leküm izenkalebtüm ileyhim litu’ridu anhüm (onlardan vazgeçmeniz için gelip size yemin edecekler)” (Tevbe: 59). Bunu da bazı müfessirler nakletmişlerdir. Kufeliler - Mufaddal’ın dışında -

Ebû Hatim de Ya’kûb ’tan rivayeten yenin zammasiyle: "Liyudıllu” okumuşlardır ki, başkalarını saptırmak için, demektir.

"Rabbenatmis (Rabbimiz mallarını sil süpür)": Halebi, Abdülvaris’ten, mimin zammesiyle "utmuş” rivayet etmiştir.

"Mallarını sil süpür":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Malları taş oldu, bunu Mücâhid, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Katâde, Dahhâk, Ebû Salih ve Ferrâ’ da böyle demişlerdir. Kurazi de: Şekerleri taşa döndü demiştir.

İbn Zeyd de: Altınları, gümüşleri ve mercimekleri taş oldu, demiştir.

Mücâhid de: Allah hurmalarını, meyvelerini ve gıdalarını taşa çevirdi; dokuz mucizeden biri oldu, demiştir.

Zeccâc da şöyle demiştir: Tams, bir şeyi yararlanılacak ilk hal ve suretinden çıkarmaktır.

İkincisi: O (tams) helak manasınadır, mana da: Mallarını helak et, demektir. Bunu da el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Mücâhid, Ebû Ubeyde ve

İbn Kuteybe de böyle demişlerdir. Tumiset aynuhu da bundandır ki, gözü gitmektir. Tumisetittarik de: Yolun silinip kaybolmasıdır.

"Kalplerini sık":

Bunda da dört görüş vardır:

Birincisi: Onları mühürle, bunu da el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Mukâtil, Ferrâ’ ve Zeccâc da böyle demişlerdir.

İkincisi: Onları kâfirler olarak helak et. Bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiş; Dahhâk da böyle demiştir.

Üçüncüsü: Kalplerini sapıklıkla sıkıştır, bunu da Mücâhid, demiştir.

Dördüncüsü: Bunun manası: Kalplerini katılaştır, demektir. Bunu da İbn Kuteybe, demiştir.

"îman etmesinler":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Bu da onlara bedduadır, sanki: Allah’ım, iman etmesinler, demiştir. Bunu Ferrâ’, Ebû Ubeyde ve Zeccâc demiştir. İbn Enbari de, mana: İman etmediler, demiştir. Şair A’şa da şöyle demiştir:

Beni gördüğün zaman kaşlarının çatıklığı gitmedi,

Benimle karşılaştığın zaman hep isteksiz davrandın.

Şiirde geçen layenbesit, vela telkani: Lenbseta vela lekıyteni manasına kullanılmıştır (muzarilere mazi manası verilmiştir. Mütercim).

İkincisi: O,

"Yolundan saptırmaları için” kavlinin üzerine ma’tûftur,

Mana da şöyledir: Sen onlara mal verdin ki, yoldan sapsınlar da iman etmesinler. Bunu da Zeccâc, Müberrid’den nakletmiştir.

"Acıklı azabı görünceye dek":

İbn Abbâs: O, suda boğulmadır, demiştir. Mûsa dua eder, Harun da amin, derdi. Allahü teâlâ da:

"Dualarınız kabul olundu” buyurdu. Dua ile kabul olunması arasında kırk yıl vardır.

Eğer: "Nasıl (tekil olarak) "davetüküma” dedi, hâlbuki iki dua vardır?” denilirse, buna üç cevap vardır:

Birincisi: Davet (dua) iki duaya da denilir, çok duaya da denilir, uzun söze de denilir. Nitekim bunu A’raf: 158’da açıklamış bulunuyoruz. Kelime de birçok kelimelere denir. Şair şöyle demiştir:

Kavmine bir davette bulundu,

Kesinleşmiş işe gelin, dedi.

"Davet” kelimesini beytinin sonundaki lâfızlara kullanmıştır.

İkincisi: Mananın şöyle olmasıdır: Dualarınız kabul olunmuştur. Birini söyleyerek diğerlerini terk etmiştir. Bu iki cevabı İbn Enbari zikretmiştir. Hammad b. Seleme de, Âsım’dan, onun elifle ayın da meftuh olarak çoğul halinde "daavatüküma” okuduğunu rivayet etmiştir.

Üçüncüsü: Dua eden, Mûsa aleyhisselam idi, binaenaleyh dua onundur, ancak Harun da amin dediği için o da katılmıştır. Çünkü amin de duadandır.

88 ﴿