15

Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya karar verince, (bunu gerçekleştirdiler). Biz de ona (Yûsuf'a):

"Yemin olsun, bu işlerini onlara haber vereceksin” diye vahyettik.

"Onu götürüp de": Bu kelâmda kısaltma ve gizleme vardır, takdiri şöyledir: Onu oğullarıyla beraber gönderdi, onlar da onu götürüp de,

"karar verince": Yani onu kuyunun dibine atmaya karar verince, demektir.

Kıra Gitme Kıssalarına İşaret

Müfessirler şöyle demişlerdir: Kardeşleri Yûsuf’a:

"Bizimle çıkıp oynamak ve avlanmak istemez misin?” dediler. O da: Evet, dedi. Kardeşleri: Babandan seni bizimle göndermesini iste, dediler. O da: Yaparım, dedi. Hep birlikte Yakub’un yanına girdiler: Babamız, Yûsuf bizimle çıkmak istiyor, dediler. O da Yûsuf’a:

"Oğulcağızım, sen ne diyorsun?” dedi. O da: Evet, babacığım, kardeşlerimin bana çok yumuşak ve gayet nazik davrandıklarını görüyorum, bana izin vermeni istiyorum, dedi. Onu kadeşleriyle beraber gönderdi. Kıra varınca, ona karşı içlerindeki düşmanlığı açığa vurdular, ona kaba konuştular. O da kime sığmdıysa kendine vurmaya ve eziyet etmeye başladı. Kararlarını anlayınca: Ya’kûb babam, Yûsuf’u ve kardeşlerinin ona yaptığını görsen üzülür ve ağlardın. Baba, sana verdikleri sözü ne çabuk da unuttular, vasiyetini yerine getirmediler, dedi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

Dahhâk, İbn Abbâs’tan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rubil onu yakalayıp yere vurdu, sonra göğsüne çöktü, onu öldürmek istedi. Yûsuf ona: Yapma kardeşim, beni öldürme, dedi. O da: Ey Rahil’in oğlu, ey rüyaların adamı, söyle rüyana, seni elimizden kurtarsın, dedi. Boynunu kırmak için büktü, Yûsuf: Yahuda, Allah için olsun, beni kurtar, dedi. Beni öldürmek isteyen bunun elinden kurtar, dedi. Yahuda ona acıdı, kardeşlerim, "size bundan daha iyi ve onun için de daha hafif bir şey tavsiye edeyim mi?” dedi. Onlar da: "Nedir o?” dediler. Yahuda: Onu kuyuya atın, bir kervan onu götürsün, dedi. Onlar da: öyle yapalım, dediler. Onu kuyuya götürdüler, gömleğini soymaya başladılar. O da: Kardeşlerim, gömleğimi neden çıkarıyorsunuz? Onu bana geri verin; onunla avret yerimi örteyim ve onu kefen edineyim, dedi. Allah kuyunun içinde suda bir taş çıkardı, Yûsuf ayaklarını onun üzerine koydu.

Süddi şöyle demiştir: Onu kuyuya sarkıtmaya başladılar, o da kuyunun kenarına yapışmaya başladı, ellerini bağladılar, gömleğini çıkardılar, o da: Kardeşlerim, gömleğimi bana geri verin de avret yerimi kapatayım, dedi. Onlar da: Güneşe, aya ve on bir yıldıza yalvar, dediler. Onu kuyuya sarkıttılar; ortasına gelince ölmek üzere onu atmak istediler. Kuyuda su vardı, onun içine düştü. Sonra oradaki bir taşın üzerine çıkıp ayakta durdu. Onu kuyuya atınca ağlamaya başladı, ona seslendiler, kendisine acıdıklarını zannetti, onlara cevap verdi. Üzerine bir kaya atıp onu ezmek istediler. Yahuda onlara engel oldu. Yahuda ona yemek getirirdi.

Ka’bu’l - Ahbar şöyle demiştir: Ellerini boynuna bağladılar, gömleğini soydular, Allah ona bir melek gönderdi, ellerini çözdü ve ona suyun içinden bir taş çıkardı. Yûsuf taşın üzerine oturdu.

Ya’kûb İbrahim’in ateşe atıldığı gün üzerindeki gömleğini bir kamışa koyup Yûsuf’un boynuna astı. Melek de onu Yûsuf’a giydirdi. Kuyu aydınlandı.

Hasen de şöyle demiştir: Yûsuf kuyuya atılınca suyu tatlandı, başka yiyecek ve içeceğe ihtiyaç duymadı.

Cebrâil yanına geldi, ona can yoldaşı oldu. Akşam olunca Cebrâil gitmek üzere ayağa kalktı, Yûsuf ona: Sen buradan çıkarsan, ben yalnızlıktan ürkerim, dedi. O da şöyle dedi: Bir şeyden korktuğun zaman şöyle de: Ya sarihal müstasrihin, veya ğavsel müsteğisin, veya müferrice kerbil mekrubin (ey yardıma çağıranların yardımcısı, ey imdat isteyenlerin medetkârı ve ey darda kalanların sıkıntısını def eden!). Yerimi görüyorsun, halimi biliyorsun. Hiçbir işim sana gizli değildir! Yûsuf bunları deyince, melekler etrafını sardılar. Kuyuda ona üç gün arkadaş oldular. Kardeşleri ise kuyunun etrafında davarlarını otlatıyorlardı.

Muhammed b. Müslim et - Taifi şöyle demiştir: Yûsuf kuyuya atılınca: Ya şahiden gayra ğaib, veya kariben gayra baid, veya ğaliben gayra mağlub, ic’al li ferecen mimma ene fih (ey gözden kaybolmayan şahit, ey uzaklaşmayan yakın ve ey mağlup olmayan galip, beni içinde bulunduğum bu halden kurtar), dedi, bir gece orada kalmadı.

Kuyuya atıldığı zaman kaç yaşında olduğunda da dört görüş halinde ihtilaf etmişlerdir:

Birincisi: On iki yaşında idi, bunu Hasen, demiştir.

İkincisi: Altı yaşında idi, bunu da Dahhâk, demiştir.

Üçüncüsü: On yedi yaşında idi, bunu da İbn Saib, demiştir. Hasen’den de aynısı rivayet edilmiştir.

Dördüncüsü: On sekiz yaşında idi.

"Ona vahyettik":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: O ühamdır, bunu Ebû Salih, İbn Abbâs’tan demiştir.

İkincisi: O gerçek vahiydir.

Müfessirler şöyle demişlerdir: Allah, onlara bu yaptıklarını haber vereceksin ve sen onlardan üstün olacaksın, diye vahyetti.

"Onlar farkında değillerken":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Onlara haber verdiğin zaman senin Yûsuf olduğunu fark edemeyecekler. Bunu Ebû Salih, İbn Abbâs’tan demiş, Mukâtil de ona katılmıştır.

İkincisi: Vahyi bilmezler, bunu da Mücâhid, Katâde ve İbn Zeyd, demişlerdir. Birinciye göre bu söz,

"onlara haber vereceksin” cümlesine bağlı olur. İkinciye göre de

"Ona vahyettik” cümlesine bağlı olur. Humeyd diyor ki: Hasen Basri'ye:

"Mü’min mü’mini haset eder mi?” dedim. O da:

"Yakub’un oğullarını nasıl da unuttun?” dedi.

15 ﴿