19Bir kervan geldi. Sucularını gönderdiler. Kovasını kuyuya sarkıttı: "Hey müjde, işte bir çocuk!” dedi. Onu ticaret malı olarak sakladılar. Allah onların yaptıklarını pekiyi bilendir. "Ve caet seyyaretün": Yürüyen bir topluluk (kervan) geldi, demektir. "Feerselu varidehüm": Ahfeş şöyle demiştir: Seyyare’yi müennes, varid'i müzekker yaptı, çünkü seyyare’nin manası, erkekler topluluğudur (küllü cem’in müennes = bütün cemiler müennestir. Mütercim). Zeccâc da şöyle demiştir: Varid, topluluğa su çekmek için önden giden kimsedir. Bu sucunun isminde iki görüş vardır: Birincisi: Malik b. Zu’r b. Ayfa b. Medyen b. İbrahim’dir. Bunu Ebû Salih, İbn Abbâs’tan, demiştir. İkincisi: Micles b. Ravil’dir. Bunu da Vehb b. Münebbih, demiştir. "Kovasını sarkıttı": Yani aşağıya gönderdi. Zeccâc şöyle demiştir: Edleytdelve, kovayı dolması için aşağı sarkıtmaktır. Delevtüha ise: Onu çıkarmaktır. "Kale ya Büşra": İbn Kesir, Nâfi', Ebû Amr ve İbn Âmir, elifli ve ye ile: "Ya büşrâye” okumuşlardır. Verş, Nâfi’den yenin sükunu ile: "Büşray” ve "mahyay” (En’am: 162), "mesvay” (Yûsuf: 23) okumuşlardır. Âsım, Hamze ve Kisâi de elifle yesiz olarak "ya Büşrâ” okumuşlardır. Âsım ranın fethi, Hamze de imalesi ile okumuşlardır. Zeccâc şöyle demiştir: Kim "ya Büşra” diye okursa, muhatapları uyarmak için ünlem yapmıştır. Çünkü büşra (müjde) cevap veremez, akıl da edemez. Bu durumda mana: Sevinin, ey müjde, şimdi senin zamanındır, demek olur. Aynı şekilde: Ya acabah, dersen de böyledir ki, sanki şaşın, ey şaşma, şimdi senin zamanındır, demek olur. Biz de bu manayı Hûd: 69 ve 74 âyetlerinde şerh etmiş bulunuyoruz. "Ya Büşra” kıraatinin manası şöyle olabilir: Ey buradakiler, işte müjde! Oradakileri uyarmak maksadıyla şöyle de olabilir: Ey müjde, bu senin zamanındır. Bunu da az önce anlatmış bulunuyoruz. Süddi, sucunun, Büşra isminde birine seslendiğini söylemiştir. İbn Enbari de şöyle demiştir: Bu görüşlerin hepsi de câizdir. Büşra’nın bir kadın ismi olması da câizdir. Ebû Recâ’ ile İbn Ebi Able, şeddeli ye ve elifsiz olarak: "Ya büşreyye” okumuşlardır. İbn Abbâs şöyle demiştir: Sucu kovasını kuyuya sarkıtınca Yûsuf ipe sarıldı, sucu baktı ki, dünya güzeli bir çocuk. Arkadaşlarına: Müjde, diye seslendi. Onlar da: "Ne var?” dediler. O da: Kuyuda bir çocuk var, dedi. Ona ortak olmak için yanına koştular ve onu kuyudan çıkardılar. Birbirlerine: Bunu arkadaşlarınıza söylemeyin, yoksa size ortak olmak isterler. Eğer size: "Bu nedir?” diye sorarlarsa, bunu kuyunun başındakiler bize sermaye olarak verdiler, onların adına Mısır’da satacağız” deyin, dediler. Yûsuf’un kardeşleri geldiler, onu kuyuda bulamadılar; baktılar ki, birkaç kişi, Yûsuf da yanlarında. Onlara: Bu bizim kölemizdir, kaçtı, dediler. Malik b. Zu’r: Onu sizden satın alıyorum, dedi. Ona yirmi dirhem, bir takım elbise ve bir çift ayakkabıya sattılar. Malik bunu arkadaşlarından gizledi: Bunu suyun başındakiler Mısır’da onların adına satmamız için verdiler, dedi. "Ve eserruhu bidaaten": Zeccâc şöyle demiştir: "Bidaaten": Hâl olarak mensubtur, sanki: Ve eserruhu cailihi bidaaten demek olur, İbn Kuteybe de: Eserru fi enfüsihim ennehu bidaatün ve ticaretün şeklinde olduğunu söylemiştir (manalar yakındır. Mütercim). Bunu yapanların kimler olduğu hakkında iki görüş vardır: Birincisi: Kuyu başına gelenlerdir, onlar onu satın aldıklarını arkadaşlarından gizlediler ve kuyu başındakilerin onu kendileri adına satmak için verdiklerini söylediler. Biz de bu manayı İbn Abbâs'ın söylediğini ve Mücâhid’in de aynı fikirde olduğunu zikretmiştik. İkincisi: Onlar kardeşleridir, onun durumunu gizlediler ve: O bizim satılık malımızdır, dediler. Yine bu mana da İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir. "Allah onların ne yaptıklarını pekiyi bilendir": Bunlar hem satıcılar hem de alıcılar olabilir. |
﴾ 19 ﴿