| 9Sizden öncekilerin, Nûh, Ad, Semud kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin - ki, onları ancak Allah bilir - haberi size gelmedi mi? Peygamberleri onlara açık deliller getirdiler; onlar ellerini ağızlarına götürüp: "Şüphesiz biz sizinle gönderilen o şeyi inkâr ettik ve şüphesiz biz, bizi davet ettiğiniz o şeyden kuşku verici bir şüphe içindeyiz” dediler. "Onları ancak Allah bilir": İbn Enbari şöyle demiştir: Sayılarını ancak O bilir; kaldı ki, Allahü teâlâ Araplardan ve başkalarından öyle milletler helak etmiştir ki, haberleri kesilmiş, izleri silinmiştir. Onları Allah’tan başka kimse bilmez. "Ellerini ağızlarına götürdüler": Bunda da yedi görüş vardır: Birincisi: Onlar, öfkelerinden parmaklarını ısırdılar, bunu İbn Mes’ûd ile İbn Zeyd, demişlerdir. İbn Kuteybe de şöyle demiştir: Burada "fi", "ilâ” manasındadır, Kelâmın anlamı da şöyledir: Kin ve öfkelerinden dolayı ellerini ısırdılar. Nitekim şair de bu kabilden olarak şöyle demiştir: Onlar kasetçiyi sinirlendirdiler, öyle ki, on parmağını ısırdı. Şair el - Hüzeli’nin şu şiiri de öyledir: Isırarak parmaklarını bitirdi, Sonunda inciğini ısırmaya başladı. Demek istiyor ki: Bütün parmaklarını yedi, sonunda kolun inciğini ısırmaya başladı. İkincisi: Onlar Resûlüllah’a gelip de, Resûlüllah da: Ben Resul'üm deyince, ona sus, dediler ve onu reddetmek ve yalanlamak için parmaklarını kendi ağızlarına götürdüler. Bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Üçüncüsü: Onlar Allah’ın kitabını dinledikleri zaman gürültü ettiler, ellerini ağızlarına götürdüler. Bunu da el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Dördüncüsü: Onlar susturmak için ellerini peygamberlerin ağızlarının üzerine koyup kapattılar. Bunu da Hasen, demiştir. Beşincisi: Onlar ağızlarıyla yalanladılar ve sözlerini reddettiler. Bunu da Mücâhid ile Katâde, demişlerdir. Altıncısı: Bu, bir misaldir, manası da şöyledir: Onlar kabul etmeleri istenen haktan vazgeçtiler ve ona iman etmediler. Redde fülanün yedehu ilâ fihi, denir ki: Susup cevap vermemektir. Bunu da Ebû Ubeyde, demiştir. Yedincisi: Kabul ettikleri takdirde Allah’tan nimet olacak şeyleri reddettiler. Bu durumda eydi, eyadi (nimetler) manasına, "fi” de "be” manasına olur. Anlam da şöyledir: Nimetleri ağızlarıyla reddettiler. Bunu Ferrâ’, demiş ve şöyle yorumlamıştır: Araplardan "fi"yi be yerinde kullananları görüyoruz: Edhalekallahu bilcenneti derler ki, filcenneti demek isterler (Allah seni cennete koysun). Birileri bana şöyle bir beyit okudu: Ona sokakta bulunan bir çocuk olarak rağbet ediyorum, Ancak ben Senbes kabilesine rağbet etmem. Kendi kızını kastederek erğabu fiha demiş, erğabu biha demek istemiştir. Senbes de kabilenin adıdır. "Şüphesiz biz size indirilen o şeyi inkâr ettik": Yani sizin iddianıza göre gönderildiğiniz şeyi inkâr ettik, yoksa onların gönderildiklerini ikrar etmiş değillerdir. Âyetin kalan kısmının tefsiri de, Hûd: 62'de geçmiştir. | 
﴾ 9 ﴿