82Duvara gelince: Şehirde yetim iki oğlan çocuğunun idi. Altında da onlara ait bir define vardı ve babalan salih bir kimse idi. Rabbin kendinden bir rahmet olarak onların rüştlerine ermelerini ve definelerini çıkarmalarını istedi. Ben bunları kendi işimden (kafamdan) yapmadım. İşte onlara karşı sabra güç yetiremediğin şeylerin yorumları budur. "Duvara gelince: Şehirde iki oğlan çocuğunun idi": Yani "bir kente geldiler” kavlinde geçen kentte, demektir. Mukâtil: Çocukların adlarının: Asram ile Sarim olduğunu söylemiştir. "Altında da onlara ait bir define vardı": Bunda da üç görüş vardır: Birincisi: O, altın ve gümüş idi. Bunu Ebudderda, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet etmiştir. Hasen, İkrime ve Katâde de: Mal idi, demişlerdir. İkincisi: Altın bir levha idi, üzerinde şöyle yazılı idi: Kadere inanıp da sonra yorulana şaşarım. Cehenneme inanıp da sonra gülene şaşarım. Ölüme inanıp da sonra sevinene şaşarım. Rızka inanıp da sonra didinene şaşarım. Hesaba inanıp da sonra gafil kalana şaşarım. Dünyayı ve dönekliğini görüp de sonra ona güvenene şaşarım. Ben Allah’ım, benden başka İlâh yoktur, Muhammed benim kulum ve Resul’ümdür. Öbür tarafında da şöyle yazılı idi: Ben Allah'ım, benden başka İlâh yoktur, ben tekim, ortağım yoktur. Hayrı ve şerri kendi elimle yarattım. Hayır için yarattığım ve hayrı ellerine akıttığıma ne mutlu! Şer için yarattığım ve şerri ellerine akıttığma eyvahlar olsun. Bunu Atâ’, İbn Abbâs'tan rivayet etmiştir. İbn Enbari şöyle demiştir: Ona define denilmesi, altın olması cihetindendir. İsmi galip kılınmış, define denilmiştir. Üçüncüsü: İlim hâzinesidir, bunu da el - Avfi, İbn Abbâs'tan rivayet etmiştir. Mücâhid de: İçinde ilim olan sahifelerdi, demiştir. Said b. Cübeyr ile Süddi de böyle demişlerdir. İbn Enbari, buna göre mana: Altında hazine gibi bir şey vardı olur, çünkü ondan acele ile maldan daha çok istifade edilir. Zeccâc şöyle demiştir: Lügatte bilinen şudur: Kenz (hazine) tek olarak kullanılırsa, manası: Yere gömülüp saklanan maldır. Eğer mal olmazsa: Onun yanında ilim hâzinesi var, onun yanında fehim (anlayış) hâzinesi var, denilir. Burada mala daha çok benzeme ihtimali vardır. Şöyle olması da câizdir: O mal idi, onda da ilim yazılı idi. Rivayete göre o, mal ve büyük ilim idi. "Babaları iyi bir kimse idi": İbn Abbâs: Babalarının iyiliği bereketiyle korundular, onların iyiliğinden bahsedilmedi, demiştir. Cafer b. Muhammed radıyallahu anh de şöyle demiştir: Onlarla o iyi babanın arasında yedi baba (ata) vardı. Mukâtil de: Babaları emin bir kimse idi, demiştir. "Feerade rabbüke (Rabbin istedi)": İbn Enbari şöyle demiştir: "Feerettü” (ben istedim), "feeredna” (biz istedik) ifadelerinin her birinin aziz ve celil olan Allah’a da Hızır'a da ait olması câizdir; bu ikisinin arkasından öyle bir ifade kullandı ki, o iki ifadeden ne kastedildiğini açığa çıkardı. Öyleyse neden "feerettü", feeredna", "feerade rabbüke” dedi, çünkü Araplar eşanlamlı kelimeler kullanmayı severler; zira o, dile daha tatlı gelir, kulağa daha iyi işler. Meselâ adam şöyle der: Kale li fülanün keza (filanca bana şöyle dedi), veenbeeni bima kane (olanı bana anlattı), ve habbereni bima nale (eline geçeni bana haber verdi). (Buna tefennün (sanat gösterme) ve kelime zenginliği denir. Günümüzün büyük noksanlarından biri de budur. Mütercim). "Eşüdd"ün manası da şuralarda geçmiştir: En’am; 152, Yûsuf: 22 ve İsra: 34. Eğer Hızır o duvarı doğrultmasa idi, duvar çöker ve o gömü de çocuklar buluğa ermeden alınırdı. "Rabbinden bir rahmet olarak": Yani Allah böylece rahmet etti. "Bunu ben kendi işimden (kafamdan) yapmadım": Katâde: O, emir kulu idi, demiştir. "Testi’", "istetaa” ve "istaa” bir manayadır.  | 
	
﴾ 82 ﴿