11Ey o iman edenler, bir topluluk bir toplulukla alay etmesin, kendilerinden daha hayırlı olmaları umulur. Kadınlar da kadınlarla alay etmesinler; kendilerinden daha hayırlı olmaları umulur. Kendinizi kötülemeyin ve lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü addır. Kim Tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir. "Bir topluluk bir toplulukla alay etmesin": Bu âyet üç sebeple inmiştir: Başından "onlardan hayırlı olmaları umulur” kavline kadar bir sebeple inmiştir; bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Sabit b. Kays b. Şemmas, bir gün Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e yakın oturmak üzere geldi, kulağında sağırlık vardı, önündeki bir adama: Yer ver, dedi. Adam da ona: Başka yer var, dedi. O da kızarak oturdu. Sonra adama: "Sen kimsin?” dedi. O da: Ben filanım, dedi. Sabit de: Demek sen, filanca kadının oğlusun, dedi. Cahiliyede ayıplanan kötü bir kadından bahsetti. Adam sesini çıkarmadı, başını eğdi. Bunun üzerine: "Bir topluluk bir toplulukla alay etmesin, kendilerinden daha hayırlı olmaları umulur” âyeti indi. Bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs’tan demiştir. İkincisi: Temim heyeti Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in fakir ashabı ile alay ettiler, çünkü perişan hallerini gördüler. Bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da Dahhâk ile Mukâtil, demişlerdir. "Kadınlar da kadınlarla alay etmesinler": Bu da bir sebeple inmiştir; onda da üç görüş vardır: Birincisi: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in kadınları, Ümmü Seleme’yi kısalıkla kınadılar, bu âyet de bunun üzerine indi. Bunu da Enes b. Malik, demiştir. Mukâtil de Âişe’nin, Ümmü Seleme'nin kısalığı ile alay ettiğini iddia etmiştir. İkincisi: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in kadınlarından ikisi, yine Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in karısı ümmti Seleme ile dalga geçtiler. Ümmü Seleme bir gün dışarı çıkmıştı, dış örtüsünün bir ucunu beline bağlamış, öbür ucun da arkasına atmıştı. O iki kadından biri diğerine: Ümmü Seleme’nin arkasındaki şeye bak, sanki köpek dili gibidir, dedi. Bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs’tan demiştir. Üçüncüsü: Safiye bint Huyey, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi: Kadınlar beni ayıplıyor ve: Ey iki Yahudinin kızı Yahudi, diyorlar, dedi. O da: Benim babam Harun, amcam Mûsa, kocam da Muhammed'dir, deseydin, ya dedi. Bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da İkrime, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. "Kendinizi kötülemeyin ve lakaplarla çağırmayın": Bu da bir sebeple inmiştir, onda da üç görüş vardır: Birincisi: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Medine’ye geldi, insanlar birbirlerini lakaplarla çağırıyorlardı. Ya Resûlallah, onlar bundan hoşlanmıyorlar, denildi. Bunun üzerine: "Birbirinize lâkap takmayın” kavli indi. Bunu da Ebû Cübeyre b. Dahhâk, demiştir. İkincisi: Ebû Zer’le bir adam arasında çekişme geçti, adam: Ey Yahudi kadının oğlu, dedi. Bunun üzerine "birbirinizi lakaplarla çağırmayın” kavli indi, bunu da Hasen, demiştir. Üçüncüsü: Ka’b b. Malik el - Ensari ile Abdullah b. Ebi Hadred el - Eşlemi arasında bir söz geçti, ona: Ey Bedevi, dedi. Abdullah da ona: Ey Yahudi, dedi. Bu ikisi hakkında "kendinizi kötülemeyin ve lakaplarla çağırmayın” âyeti indi. Bunu da Mukâtil, demiştir. Âyetlerin tefsirine gelince: "Bir topluluk bir toplulukla alay etmesin": Yani zengin fakirle günahı gizli olan açık olanla yüksek soylu soyu düşük olanla ve kusur sayılabilecek şeylerle alay etmesin, olur ki, o Allah katında kendisinden daha hayırlı olur. Biz de Bakara: 54’te kavmin kadınlar değil erkekler topluluğuna denildiğini açıklamıştık. Bunun içindir ki, ayrıca "kadınlar da kadınlarla alay etmesinler” dedi. "Vela telmizu": Ayıplamayın, demektir. Bunun açıklaması da Tevbe: 58'de geçmiştir. Burada nefislerinizden (kendinizden): Kardeşler kastedilmiştir. Mana da şöyledir: Müslüman kardeşlerinizi ayıplamayın; çünkü onlar da sizin gibidirler. Tenabüz: Nebz kökünden tefaul veznindedir, o da mastardır, nebz ise isimdir. Elkap da lakabın çoğuludur, o da: Esas isimden başka insanın çağrıldığı şöhretidir. İbn Kuteybe: "Vela tenabezu bilelkab": Birbirinizi lakaplarla çağırmayın, demiştir. "Elkab” ile "enbaz” birdir, "nebzühüm er - rafizatu” hadisi de ondandır ki, lakapları Rafizi’dir, demektir. Bu lakaplardan ne murat edildiği hususunda da müfessirlerin dört görüşleri vardır: Birincisi: Tevbe edeni daha önce yaptığı kötülükle ayıplamaktır, bunu da Atıyye el - Avfi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. İkincisi: O İslâmdan önceki dini ile çağırmaktır, meselâ bir Yahudi Müslüman olduğu halde onu: Ey Yahudi, diye çağırmak gibi. Yine bu da İbn Abbâs’tan rivayet edilmiş: Hasen, Said b. Cübeyr, Atâ’ el - Horasani ve el - Kurazi de böyle demişlerdir. Üçüncüsü: O, bir adamın bir adama: Ey kâfir, ey münafık, demesidir, bunu da İkrime demiştir. Dördüncüsü: O kötü amellerle ad takmaktır; meselâ: Ey zani, ey hırsız, ey fasık, demek gibi. Bunu da İbn Zeyd, demiştir. İlim adamları şöyle demişlerdir: Bu lakaplardan maksat, çağrılan kişinin hoşlanmadığı veya kendisi için kötüleme kabul edilen şeylerdir. Amma övgü kazandıran, doğru olanlar kötü değildir; nitekim Ebû Bekir’e: Atık, Ömer’e: Faruk, Osman’a: Zinnureyn, Ali’ye; Ebû Türab, Halid’e: Seyfullah denilmesi gibi. "Fasıklık ne kötü addır": Yani iman ettiği halde ona fasık veya kâfir demek ne kötüdür. "Kim Tevbe etmezse” lâkap takmaktan "işte onlar zâlimlerin ta kendileridir": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Onlar günahlarıyla kendilerine zarar verenlerdir, bunu da İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: Onlar lâkap takılan kimselerden daha zalimdirler. Bunu da İbn Zeyd, demiştir. |
﴾ 11 ﴿