16

Şeytanın durumu gibi; hani insana: "Kâfir ol” demişti. O da kâfir olunca: "Şüphesiz ben, senden uzağım. Şüphesiz ben âlemlerin Rabbi Allah’tan korkarım” demişti.

Sonra Yahudi ve münafıklara birlikte bir misal getirip Allahü teâlâ şöyle dedi:

"Şeytanın durumu gibi”

Mana da şöyledir: Münafıkların Nadıyr oğullarını aldatmaları ve

"eğer siz çıkarılırsanız elbette biz de sizinle beraber çıkarız, eğer sizinle savaşılırsa, elbette sizlere yardım ederiz, demeleri şeytanın misali gibidir:

"Hani, insana

"kâfir ol” demişti.

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: O Allahü teâlâ’nın kâfirin şeytana uymasına getirdiği bir misaldir, bütün insanlar için geneldir. Bunu da Mücâhid, demiştir.

İkincisi: O Allah’ın belli bir kimse için verdiği bir misaldir, müfessirlerin çoğunluğu bu görüştedirler. İşte kıssasının izahı şöyledir:

Tefsirciler şöyle anlatmışlardır: İsrâil oğullarında Birsısa adında bir rahip vardı, ibadethanesinde kırk yıl ibadet etti, şeytan ona güç yetiremedi. Bir gün büyük şeytan İblis, azılı şeytanları topladı:

"Birsıs’ın işini kim halledecek?” dedi. Peygamberlere Mûsallat olan Abyad adındaki şeytan: Onu ben hallederim, dedi. Rahip sıfatına girdi, onun ibadethanesine geldi; ona seslendi, rahip cevap vermedi. O ancak namazından on günde bir ayrılırdı. Ancak on günde bir oruç açardı. Abyad onun cevap vermediğini görünce o da ibadethanenin dibinde ibadete başladı. Birsıs namazını bitirince baktı, birinin ayakta hoş bir şekilde namaz kıldığını gördü, ona:

"Bir şey mi istiyorsun?” diye seslendi. O da: Seninle beraber olmak, ilminden almak, edebinden öğrenmek ve seninle birlikte ibadet etmek istedim, dedi. Birsıs da: Ben meşgulüm, sana ayıracak vaktim yok deyip namazına döndü. Abyad da o da dönüp namaz kılmaya başladı. Birsıs kırk gün ona dönüp bakmadı. Sonra baktı, namaz kıldığını gördü. Aşırı çabasını görünce:

"Bir ihtiyacın mı var?” dedi. O da aynı cevabı verdi. Ona izin verdi, o da yukarı çıktı; onunla beraber kırk günde bir iftar ederek namaz kıldı, ancak kırk günde bir namazdan ayrıldı. Belki fazla bile yaptı. Birsıs onun gayretini görünce çok beğendi, kendini küçümsedi. Aradan bir yıl geçince Abyad, Birsıs’a: Artık gideceğim, senden başka bir arkadaşım vardır, seni daha çok ibadet eden biri zannediyordum, biz seni daha başka duyuyorduk, dedi. Bu, Birsıs’ın ağırına gitti, ayrılmasını istemedi, Ona veda ederken Abyad: Bildiğim birkaç dua vardır, onları sana öğreteyim, Allah onlarla hastalara şifa verir, dertlilerin derdini hafifletir, dedi. Birsıs da: Ben o dereceye çıkmak istemiyorum; çünkü ben nefsimle meşgulüm; halk beni öyle bilirse, beni ibadetten alıkoyar, dedi. O da ısrar ederek ona duaları öğretti. Sonra da İblis’e gitti: Allah'a yemin ederim ki, adamın işini bitirdim, dedi. Abyad gitti; bir adama Mûsallat oldu, onu boğdu (boğazını sıktı), sonra da yalancı bir doktor suretinde adamın ailesine geldi:

"Adamınızda delilik var, onu tedavi edeyim mi?” dedi. Onlar da: Peki, dediler. Onlara: Onun içine giren cine gücüm yetmiyor, ancak size dua edecek ve ona şifa verecek birini salıklayayım dedi. Onlar da kabul ettiler. Siz abit Birsıs’a gidin, o, ism-i azamı bilir, dedi. Onlar da ona gittiler; o da o kelimelerle dua etti, şeytan da ondan uzaklaştı. Abyad herkese bunu yapmaya başladı, sonra da onları Birsıs’a yolladı. İyi oluyor, şifa buluyorlardı. Aradan uzun zaman gedince İsrâil oğullarından bir kralın kızına gitti, kızın da üç erkek kardeşi vardı, kızı boğdu, sonra da onlara yalancı doktor suretinde gitti:

"Onu tedavi edeyim mi?” dedi. Onlar da: Peki, dediler. O da: Bunun içine güç yetmez azgın bir şeytan girmiş, fakat ben sizi bir adama göndereyim, bunu onun yanına bırakırsınız, şeytanı geldiği zaman kız kardeşiniz için dua eder, dedi. Onlar da:

"O kim?” dediler. Birsıs, dedi.

"Hastamızı nasıl kabul eder? O çok meşgul büyük bir adamdır, dediler. O da: Kabul ederse ne a'lâ, eğer etmezse, onu hücresine koyar ve: Sana emanettir, dersiniz, dedi. Onlar da ona gittiler, o ise kabul etmedi; onlar da hastayı onun yanına bıraktılar.

Bir rivayet de şöyledir: Onu o mağaraya bırakın, mağara rahibin ibadethanesinin yanındadır, dedi. Onlar da genç kızı oraya koydular. Şeytan rahibe geldi: Kızın yanına git, ona elini dokundur, şifa bulur, ailesine döner, dedi. O da indi, mağaranın kapısına yaklaşınca, şeytan kızın içine girdi, kız koşmaya başladı; düştü üstü açıldı. Abit ona baktı, onun kadar güzel birini görmemişti. Kendine sahip olamayıp ona saldırdı. Onun yanında yatıp kalkmaya başladı. Nihayet kız hamile kaldı. Şeytan rahibe: Ey Birsıs, yazıklar olsun sana, kendini rezil ettin; onu öldürüp de Tevbe etmek ister misin? Eğer sana sorarlarsa: Şeytanı geldi; onu götürdü, dersin, dedi. Bu fiti vere vere rahip sonunda kızı öldürüp toprağa gömdü. Sonra da ibadethanesine çekildi. Namazına devam etti. Kızın kardeşleri gelip onu sordular:

"Ey Birsıs, kız kardeşimize ne yaptın?” dediler. O da: Şeytanı geldi onu götürdü, ben onu durduramadım, dedi. Onlar da inandılar, çekilip gittiler.

Bir rivayette de şöyledir: Rahip: Ona dua ettim, Allah da ona sağlık ve afiyet verdi ve size gitti, dedi. Onlar da ayrılıp izini sürdüler. Akşam olunca şeytan büyük kardeşinin rüyasına girdi: Eyvahlar olsun size, rahip Birsısa kardeşine şöyle şöyle yaptı, onu filanca dağın filanca yerine gömdü, dedi. O da: Bu bir rüyadır, Birsıs bunu yapmayacak kadar büyük bir adamdır, dedi. Bu rüyayı üç gece üst üste gördü, aldırmadı. Şeytan aynı şekilde ortanca kardeşine de gitti, sonra da küçük kardeşe gitti. Küçük kardeş büyüklerine: Ben şöyle şöyle rüya gördüm, dedi. Ortanca da: Vallahi ben de gördüm, dedi. Büyükleri: Vallahi ben de gördüm, dedi. Birsıs’a geldiler; kız kardeşlerini sordular, o da:

"Durumunu size bildirdim, beni suçlar gibisiniz?” dedi. Onlar da. Hayır vallahi, dediler, utanıp geri döndüler. Şeytan onlara geldi:

Eyvahlar olsun size. Kız kardeşiniz filanca yerde gömülüdür, eteğinin ucu dışarıdadır, dedi. Oraya gittiler, eştiler, onu gördüler. Rahibe: Ey Allah'ın düşmanı, onu niçin öldürdün? İn aşağı, dediler; ibadethanesini yıktılar, sonra da onu bağladılar, boynuna bir ip geçirdiler. Sonra da onu sürükleyerek krala götürdüler. Orada suçunu itiraf etti. Çünkü şeytan ona göründü: Onu öldürüyorsun, sonra da reddediyorsun, dedi. O da itiraf etti. Kral onun öldürülüp asılmasını emretti. Abyad ona göründü:

"Beni tanıyor musun?” dedi. O da: Hayır, dedi. O da: Ben sana o duaları öğreten arkadaşınım, yazıklar olsun sana, Allah’tan korkmadın, emanete hiyanet ettin. Allah'tan utanmadın mı? Bu yetmedi mi bir de ikrar edip kendini ve meslektaşlarını rezil ettin. Eğer bu hal üzere ölürsen bir daha iflah olmazsın, meslektaşların da iflah olmazlar, dedi. O da: "Ne yapayım?” dedi. O da: Bir konuda bana itâat et, ben de seni kurtarayım. Onların gözlerini boyar, seni zindandan çıkarırım, dedi. "Ne istiyorsun?” dedi. Abyad da: Bana secde edeceksin, dedi. O da secde etti. Abyad: İşte senden istediğim bu idi, akıbetin küfür (inkâr) oldu:

"Şüphesiz ben senden uzağım” dedi. Sonra da rahip öldürüldü. Allah bu misali Yahudilere getirdi; çünkü münafıklar onları aldattı, sonra da teslim ettiler.

"İnni ehafullah": İbn Kesir ile Ebû Amr,

"inniye” şeklinde nasb ile okudular, diğerleri ise sükun ile okudular. Biz de manayı Enlal: 48’de açıklamıştık.

16 ﴿