64-TEGABÜN SÛRESİMedine’de inmiştir. 18 ayettir. Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: O Medeni’dir, bunu cumhûr demiştir; İbn Abbâs, Hasen, Mücâhid, İkrime ve Katâde onlara dahildir. İkincisi: O Mekki’dir, bunu da Dahhâk, demiştir. Atâ’ b. Yesar da şöyle demiştir: O Mekki’dir ancak üç âyeti Medine’de inmiştir, onlar da ya eyyühellezine amenu inne min ezvaciküm” âyetiyle arkasındaki iki ayettir. Bismillahirrahmanirrahim 1Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah’ı tesbih eder. Mülk O’nundur, hamd de O’nundur. O her şeye kadirdir. 2O ki, sizi yarattı; sizden kâfir de var, sizden mü'min de var. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir. Giriş kısmının tefsiri yukarıda geçmiştir. "Sizden kâfir de var, sizden mü’min de": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Allah âdemoğullarını mü’min ve kâfir olarak yarattı. Bunu da Valîbi, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir, hadisler de bu görüşü destekler, meselâ şunlar gibi: "Fir'avn anasının karnında kâfir olarak yaratıldı, Zekeriya oğlu Yahya da anasının karnında mü’min olarak yaratıldı". Ana karnında yaratılan bir çocuk için meleğe rızkını, ecelini, amelini ve bahtsız veya bahtiyar olduğunu yazması emredilir. İkincisi: Söz "sizi yarattı (halekaküm)” kavlinde bitti. Sonra da onların sıfatlarını anlatıp "sizden kâfir de var, sizden mü’min de” dedi. Bu görüşün sahipleri dört mülâhaza üzerinde ihtilaf etmişlerdir: Birincisi: Sizden kalır iman eder, mü’min de kâfir olur, bunu da Ebû’l - Cevza, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. İkincisi: Sizden kimi hayatında kâfirdir, sonunda mü’mindir, sizden kimi hayatında mü’mindir, sonunda kâfirdir. Bunu da Ebû Said el- Hudri, demiştir. Üçüncüsü: Sizden kimi Allah’ı inkâr eder, yıldızlara iman eder, sizden kimi de Allah’a iman eder, yıldızlan inkâr eder. Bunu da Atâ’ b. Ebi Rebah, demiş; bundan da yağmurla ilgili burçları kastetmiştir. Dördüncüsü: Sizden kiminin ahlakı Allah'ı inkâr eder, kiminin ahlakı da Allah’a iman eder. Bunu da Zeccâc nakletmiştir. Ahlakın inkâr etmesi dehri (ateist) ve tabiatçıların görüşüdür. 3Gökleri ve yeri hak ile yarattı ve size suret verdi, suretlerinizi güzel yaptı. Dönüş yalnız O’nadır. Bundan sonrası da "size suret verdi, suretlerinizi güzel yaptı” kavline kadar yukarıda geçmiştir. Zeccâc şöyle demiştir: Sizi bütün canlılardan daha güzel biçimde yarattı. A’meş sad’ın kesri ile "sıvereküm” okumuştur. Suretin çoğulunda: Suret ve sıver, denilir, tıpkı lihye’nin çoğulunda lihan ve luhan denildiği gibi. İbn Saib de, "suretlerinizi güzel yaptı” kavlinin manası: Onları muhkem ve sağlam yaptı, demiştir. Bundan sonrası da 4Göklerdeki ve yerdeki şeyleri bilir. Gizlediklerinizi de bilir, açıkladıklarınızı da. Allah göğüslerin özünü hakkıyla bilendir. "ve ya’elmu ma tüsirrune” kavline kadar açıktır. Mufaddal Âsım’dan ikisinde de ye ile "yüsirrunc” ve yulimıne” okuduğunu rivayet etmiştir. 5Önceden kâfir olanların haberi size gelmedi mi? Onlar işlerinin vebalini tattılar. Onlar için acıklı bir azap vardır. "Önceden kâfir olanların haberi size gelmedi mi?": Bu da Mekke halkına hitaptır, onları kendilerinden önceki kâfirlerin başlarına gelen şeylerle korkuttu; o da "işlerinin vebalini tattılar” kavlidir ki, yaptıklarının cezasını çektiler, demektir. O ise dünyada başlarına gelen azaptır. "Onlar için acıklı bir azap vardır” ahirette. 6Sebebi şudur; çünkü onlara peygamberleri delillerle geldiler; onlar da: "Bizi bir insan mı hidayet edecek?” dediler ve kâfir olup yüz çevirdiler. Allah da onlardan istiğna gösterdi. Allah çok zengindir, övgüye layıktır. "Bunun sebebi şudur; çünkü onlara peygamberleri delillerle geldiler” onlarsa bunu inkâr eder ve "bir insan mı?” derlerdi, yani bizim gibi bir beşer mi "bizi hidayet edecek?” Beşer cins ismidir, lâfzı ise tekildir. "Kâfir olup yüz çevirdiler": Yani imandan yan çizdiler, demektir. "Allah da istiğna gösterdi” iman ve ibadetlerine ihtiyacı olmadığını bildirdi. 7Kâfirler asla diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: "Hayır, Rabbin hakkı için, elbette muhakkak diriltileceksiniz, sonra da elbette yaptıklarınızdan haberdar edileceksiniz. Bu da Allah'a çok kolaydır. 8Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz nûra iman edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. "Kâfirler iddia ettiler": İbn Ömer; "Zeamu (iddia)” yalandan kinayedir, derdi. Mücâhid de: Zeame fülanün (falanca iddia etti), demeyi sevmezdi. "Bu da Allah’a çok kolaydır": Yani yeniden diriltme. "Nûr da Kur’ân’dır, onda yeniden diriltme, hesap ve cezanının durumu vardır. 9O günde ki, sizi toplantı günü için toplar. İşte bu, aldanma günüdür. Kim Allah'a iman eder ve iyi şey yaparsa, onun kötülüklerini örter ve onu altlarından ırmaklar akan cennetlere, orada ebedi kalıcılar olarak sokar. İşte bu büyük kurtuluştur. 10O kimseler ki, inkâr ettiler ve âyetlerimizi yalanladılar, işte onlar, orada ebedi kalıcılar olarak ateşin arkadaşlarıdır. Orası ne kötü varış yeridir. "Yevme yecmaukum": Bu, "letübasünne sümme letünebbeünne bima amiltüm” kavli ile mensubtur. "Sizi toplantı günü için toplar” o da kıyamet günüdür. Ona böyle denilmesi, onda cinlerin, insanların, gök halkının ve yer halkının toplanmasındandır. "İşte bu aldanma günüdür": Teğabün ğabn’den tefaül babındandır, o da şansı kaçırmaktır. Ona aldanma günü denmesinden ne murat edildiğinde de dört görüş vardır: Birincisi: Ne kadar kâfir varsa mutlaka onun cennette bir yeri vardır; ona da mü’min mirasçı olur, işte o zaman kâfir aldanmış olur. Bu manayı Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. İkincisi: Cennet halkının cehennem halkını aldatmasıdır, bunu da Mücâhid ile Kurazi, demişlerdir. Üçüncüsü: O mazlumun zalimi aldattığı gündür; çünkü mazlum dünyada aldatılmış idi, ahirette ise aldatıcı olur. Bunu da Maverdi zikretmiştir. Dördüncüsü: O kâfirin imanı terk etmesiyle aldandığının, mü’minin de iyilikte kusur etmesinin meydana çıkmasıyla aldandığının meydana çıktığı gündür. Bunu da Sa’lebî zikretmiştir. Zeccâc şöyle demiştir: Bu, alışverişe misal olarak zikredilmiştir; tıpkı şunlar gibi: "Ticaretleri kâr etmedi” (Bakara: 16), "Size bir ticaret göstereyim mi?” (Saf: 10). Bundan sonrası açıktır. "Yükeffir anhu seyyiatihi": Nâfi, İbn Âmir ve Mufaddal da Âsım’dan, ikisinde de nun ile "nükeffir” "nudhilhü” okumuşlardır. Kalanlar ise ye ile okumuşlardır. 11Hiçbir musibet Allah’ın izni olmadan çatmaz. Kim Allah’a iman ederse, onun kalbine hidayet eder. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. "Başınıza gelen her musibet Allah’ın izni iledir” İbn Abbâs: İlmi ve takdiri iledir, demiştir. "Kim Allah'a iman ederse, onun kalbine hidayet verir": Bunda da altı görüş vardır: Birincisi: Kalbini yakin için hidayet eder; o zaman başına gelecek olanın onu şaşırmayacağını, gelmeyecek olanın da gelmeyeceğini bilir. Bunu Ali b. Ebi Talha, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Alkame de şöyle demiştir: O başına musibet gelen kişidir ki, onun Allahü teâlâ tarafından geldiğini bilir; teslim ve razı olur. İkincisi: Geri dönmesi için kalbine hidayet eder, o da: Inna lillâh ve inna ileyhi raciun, der Bunu da Mukâtil, demiştir. Üçüncüsü: O başı belâya girdiği zaman sabreder, bir nimete kavuştuğu zaman da şükreder, zulme uğradığı zaman da bağışlar. Bunu da İbn Saib ile İbn Kuteybe, demişlerdir. Dördüncüsü: Kalbine hidayet eder, yani onu hidayete erdirir, demektir. Bunu da Zeccâc, demiştir. Beşincisi: Veli kulunu sabır ve rıza ile hidayete erdirir. Bunu da Ebû Bekir el-.Verrak, demiştir. Altıncısı: İmanı sağlam olduğu zaman sünnete tabi olması için kalbine hidayet eder. Bunu da Ebû Osman el - Hiri, demiştir. Ebû Bekr es- Sıddik, Âsım el - Cahderi ve Ebû Nehik, meftuh ye ve mensûb dal ile "yehde", ref’ ile de "kalbuhu” okumuşlardır ki, bu da hedee yehdeü’den gelir, o da huzura ermektir. Mana şöyledir: Allah’ın emrine teslim olduğu zaman kalbi huzura erer. Osman b. Affan, Dahhâk, Talha b. Mûsarrif ve Erzak da Mamze’den, nun ile "nehdi” okumuşlardır. Ali b. Ebû Talib ile Ebû Abdurrahman da, mazmurn ye ve meftuh dal ile "yülıde", ref ile de "kalbuhu” okumuşlardır. 12Allah’a itâat edin, Peygambere itâat edin. Eğer yüz çevirirseniz, Peygamberimize ancak apaçık bir tebliğ vardır. 13Allah O’dur ki, O’ndan başka İlâh yoktur. Mü’minler yalnız Allah’a tevekkül etsinler. 14Ey o iman eden kimseler, şüphesiz eşlerinizden ve evlatlarınızdan size düşman vardır; onlardan sakının. Eğer affeder, kusurlarını görmez ve bağışlarsanız, şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. Bundan sonrası da açıktır. "Şüphesiz eşlerinizden ve evlatlarınızdan size düşman vardır": İniş sebebi şöyledir: Bir adam Müslüman olurdu, hicret etmek istediği zaman ailesi ve çocukları onu engeller ve: Allah için olsun, gitme, aileni ve aşiretini bırakıp da Medine’ye ailesiz ve malsız gitme, derlerdi. Kimileri onlara acıdığı için yerinde kalır, hicret etmezdi. İşte bunun üzerine bu âyet indi. Onlar da hicret edip de insanların Medine'de derin din bilgisine sahip olduklarını görünce, kendilerine mani olan ailelerini cezalandırmak istediler. Bunun üzerine Allahü teâlâ: "Eğer affeder, kusurlarını görmezseniz...” âyetini indirdi. Bu İbn Abbâs’ın görüşüdür. Zeccâcda şöyle demiştir: Onlar hicret etmek isteyince, eşleri ve çocukları: Biz dinden ayrılmaya dayanırız da sizden ayrılmaya, mallardan ve yurtlardan ayrılmaya dayanamayız, dediler. Aziz ve celil olan Allah böyle olan kimsenin, evlat da olsa, eş de olsa, düşman olduğunu bildirdi. Mücâhid de: Bir adamın sevdikleri ve evlatları onu İslâm’a girmekten men eder ve onu durdurmaya çalışırlardı, demiştir. Bu durumda: "Sizin için düşman vardır” kavlinde üç görüş ortaya çıkmıştır: Birincisi: Onu hicretten men etmekle, bu İbn Abbâs’ın görüşüne göredir. İkincisi: İsyanlara sebep olmaları ile, bu da Mücâhid’in görüşüne göredir. Üçüncüsü: İslâm’a girmesini yasaklamakla, bu da Katâde’nin görüşüne göredir. "Onlardan sakının” Ferfa: Geri kalmada onlara itâat etmeyin, demiştir. 15Mallarınız ve evlatlarınız ancak bir imtihandır. Büyük mükafat Allah’ın yanındadır. "Mallarınız ve evlatlarınız ancak bir fitnedir": Yani beladır ve sizi ahiretten alıkoyar. Mal ve evlat insanı büyük afetlere maruz bırakır, ancak Allah’ın koruduğu müstesna. İbn Kuteybe: Fitne, bir şeye tutulmadır, demiştir. Fütine fülanun bilmer’eti denir ki: Bir kadına tutuldu, aklından çıkaramaz oldu ve çok sevdi, demektir. Ferrâ’ da şöyle demiştir: Mana erbabı şöyle demişlerdir: "lnne min ezvaciküm” kavline "min” gelmesi, bütün eş ve evlatların düşman olmamasındandır. "innema emvaluküm ve evladüküm fitnetün” demesi ise, bunların bir türlü fitneden hali olmamasından ve kalbin onlarla meşgul olmasındandır. Büreyde, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle rivayet etmiştir: O hutbe okuyordu, Hasan ile Hüseyin radıyallahu anhuma üzerlerinde kırmızı gömlekleri ile düşe kalka geldiler; o da minberden indi, onları kucağına alıp önüne oturttu, sonra da şöyle dedi: Aziz ve Celil olan Allah "mallarınız ve evlatlarınız ancak fitnedir” derken doğru söyledi; bu iki çocuğu düşe kalka gelirlerken gördüm, dayanamadım, konuşmamı kestim ve onları kürsüye çıkardım. 1 1 - Ebû Dâvud, Salat, bab, 227; Tirmizî, Menakıb, bab, 30; Nesi, Cumua, bab, 30; Iydeyn, bab, 27; İbn Mâce, Libas, bab, 20; Ahmed, Müsned. 5/354. "Büyük mükafat Allah'ın yanındadır": Yani bol sevap demektir ki, o da cennettir. Mana da şöyledir: Evlat sebebiyle O'na isyan etmeyin, onları Allah’ın yanındaki büyük mükafata tercih etmeyin. 16Öyleyse gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkun. Dinleyin ve itâat edin. Harcayın, sizin için hayırlı olur. Kim nefsinin aşırı cimriliğinden korunursa, işte onlar muratlarına erenlerdir. "Gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkun” yani takat getirebildiğiniz kadar demektir. "Dinleyin” size emredileni "itâat edin ve harcayın, sizin için hayırlı olur": Bu harcamada (infakta) da üç görüş vardır: Birincisi: O sadakadır, bunu da İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: Mü’minin kendi nefsine harcadığıdır, bunu da Hasen, demiştir. Üçüncüsü: Cihada harcamadır, bunu da Dahhâk, demiştir. "Kim nefsinin aşırı cimriliğinden korunursa” malında Allah’ın hakkını verirse demektir. Bunun açıklaması da Haşr: 9’da geçmiştir. 17Eğer Allah’a güzel bir ödünç verirseniz, onu sizin için katlar ve sizi bağışlar. Allah şükrü kabul edendir, çok yumuşaktır. 18Görünmeyeni ve görüneni bilendir, mutlak galiptir, hikmet sahibidir. Bundan sonrası da sûrenin bitimine kadar şuralarda geçmiştir: Bakara: 245, Hadid: 11, 18, Haşr: 23,24. |
﴾ 0 ﴿