14

"İman edenlerle karşılaştıklarında, "iman ettik!" derler. Şeytanlanyla başbaşa kaldıklarındaysa "Biz sizinle beraberiz; biz ancak alay ediyoruz" derler "

Birbirleriyle Başbaşa Kaldıklarında Münafıklar

Bu ayette anlatılanlar, münafıkların çirkin fiillerinin dördüncü çeşididir. Bir kimseyi, pek yakından karşıladığında, dersin. Ebû Hanife, âyetteki (......) kelimesini (......) şeklinde okumuştur. Cenâb-ı Hakk'ın sözüne gelince, bu ifâdeden maksat, "kalben ihlâslı olduk" demektir. Bunun bu manaya geldiğine iki şey delalet eder:

Birincisi: Onların dil ile ikrar ettikleri bilinen bir husustur. Dolayısıyla bunu açığa vurmaya ihtiyaç yoktu. Burada şüpheli olan, kalbin ihlâsıdır. Dolayısıyla, onların sözlerinden maksatlarının bu olması gerekir.

İkincisi: Onların müminlere, "inandık!" demelerinin, şeytanlarına (reislerine) açıktan söyledikleri şeyin aksine hamledilmesi gerekir. Onlar, reislerine, kalblerindeki tekzîb ve yalanlamayı açıkladıklarına göre, müminlere söyledikleri şeylerdeki maksatlarının da kalbin tasdiki olması gerekir.

Cenâb-ı Hakkın sözüne gelince bu hususta Keşşaf sahibi şöyle demiştir: Birisiyle yalnız başına kaldığın zaman dersin. Bunun manasına olan dan olması da caizdir, "Geçmiş asırlar" ifadesi manasına olan fiilinden gelmektedir.Bunun yine, birisiyle alay ettiğinde söylediğin ve birisinin şerefiyle oynadığında bir kimse hakkında söylediğin sözünden olması da caizdir. Bunun manası şudur: O münafıklar müminlerle alay ettiklerini şeytanlarına ilettiler ve onlara, müminlerle alaylarından bahsettiler. Nitekim bir şahsı, birine methettiğinde veya zemmettiğinde ifâ edersin. "Onların şeytanları" sözüne gelince, bunlar inatları sebebiyle adeta şeytana benzemiş olan kimselerdir. Cenâb-ı Hakkın, âyetine gelince, bunda iki soru söz konusudur.

Birinci soru, bu sözü söyleyen, münafıkların hepsi midir, yoksa bir kısmı mıdır?

Bunun cevabı şudur: Bu hususta ihtilâf vardır. "Şeytanlar" lafzını münafıkların önde gelenleri anlamına alan kimseler sözünü, onların tâbilerinin söylediklerine hamletmişlerdir. Buna göre müminlere karşı "iman ettik" diyen, reislerine döndüklerinde de, aralarında herhangi bir gayrılığın olmadığını hissettirmek için, "biz sizinle beraberiz" diyenler, tâbi olan münafıklardır. "Onların şeytanlarından maksat kâfirlerdir diyen kimseler, sözünü, bütün münafıklara hamletme hususunda bir mahzur yoktur, derler. "Onların şeytanlarından maksadın onların önde gelenleri olduğunda şüphe yoktur ki bunlar, ya kâfirlerdir, yahut da münafıkların büyükleridir. Çünkü yeryüzünde ancak onlar bozgunculuk yapabilirler. Onların küçüklerine gelince, onların böyle bir gücü yoktur.

İkinci soru: Münafıklar niçin müminlere fiil cümlesi; reislerine, şeytanlarına ise (......) ile te'kid edilmiş olan isim cümlesiyle hitap etmişlerdir?

Buna cevabımız şudur:. Onların müminlere söyledikleri ifâde tarzından en kuvvetlisi olan isim cümlesiyle söylenmeye layık değildir. Çünkü o münafıklar, kendilerinde imanın meydana geldiğini iddia ediyorlardı; yoksa onlar, iman hususunda kendilerinin mükemmel derecede olduklarını iddia etmiyorlardı. Bunun sebebi şudur: Onlara ya nefisleri, sözde mübalağa yapmalarına müsaade etmiyordu; çünkü nifaktan dolayı ve istenmeyerek söylenen sözde, çok nadir olarak mübalağa yapılır. Ya da, onların imanda kâmil olduklarını iddia ötmelerinin, müslümanlarca makbul olmayacağını bildikleri için... Ama onların kardeşlerine söyledikleri sözlerine gelince, onlar, münafıkların Söyledikleri bu sözleri inanarak söylediklerini ve münafıklar da kendilerini dinleyen kimselerin bunu kabul edeceklerini bildikleri için, burada sözü te'kidli olarak söylemek muhtevaya uygun düşmüştür.

Müminlerle Istihza Etmeleri

Cenâb-ı Hakkın sözüne gelince, burada iki soru söz konusudur.

Birincisi; "İstihza ne demektir?"

Buna cevabımız şudur: Bu kelimenin aslı, den olmak üzere, hafiflik manasına gelir. ise, hızlı koşmak anlamını taşır. Arablar, bir canlı.olduğu yerde ölünce bunu (......) kelimesiyle ifade ederler. Yine deve, üzerindekini hızlıca götürdüğü zaman, Arablar Güderler.

İstihzanın tarifi ise, alay üslubuyla, kötülük sayılacak şeyi gizleyerek, karşısındakine muvafakatini açıklamaktan ibarettir. Buna göre münafıkların demelerinin manası şudur: "Biz onların (müslümanların) seherinden emin olmak, esrarlarına vakıf olmak, zekat ve ganimetlerden istifade etmek için, dinlerinde kendilerine uyduğumuzu izhâr ediyoruz.

ikincisi, Cenâb-ı Hakkın ayetinin yine O'nun ayetiyle ilgisinin ne olduğudur. Buna cevabımız şudur: sözü, sözünü te'kid etmiştir. Çünkü Cenâb-ı Hakkın ayetinin mânası, onların küfürdeki devam etmeleri halidir., İslâm'ı reddetmektir. Bir şeyin zıddını reddetmek, o şeyin (yani küfrün) varlığını te'kid eder. Yahut sözü, daha önce geçen sözünden bedeldir. Çünkü İslâm'ı hakir gören kimse, küfrü tebcil etmiş olur. Veyahutta cümlesi, "müste'nef" yani sorulan soruya verilen cevap cümlesidir. Sanki o münafıklar, "biz sizinle beraberiz" dediklerinde, reisleri onlara itiraz ederek onlara "Sizin bu dediğiniz doğru ise, müslümanlarla nasıl uyuşuyorsunuz? dediklerinde, münafıklar "Biz onlarla ancak alay ediyoruz" diye cevap vermişlerdir.

Allah'ın Onlara Cevabı

Cenâb-ı Hak, bu sözleri onlardan nakledince, yine onlara bir takım şeylerle cevap vermiştir.

Birinci cevap: O'nun Allah onlarla alay ediyor" ayetidir. Burada birkaç sual vardır:

Birinci sual: Allah'ın, kendisini alay edici olarak vasıflaması nasıl caiz olur? Halbuki istihza etmenin "telbis" (yanlışı doğruya karıştırmak)'ten ayrı olmadığı bellidir. Bu ise, Allah için muhaldir. Bir de, istihzada cehalet manası vardır. Çünkü Cenâb-ı Hak: "Dediler ki: Ey Musa, bizimle alay mı ediyorsun! O da: Câhillerden olmaktan Allah'a sığınırım "(Bakara. 67) buyurmuştur. Öyleyse, Allah'a cehalet nisbet etmek haydi haydi imkânsızdır.

14 ﴿