41

"Yanınızdaki (Tevrat'ı) tasdik edici olarak indirdiğimiz (Kur'an)'a iman edin, O'nu ilk inkâr edenler sizler olmayın. Âyetlerimi az bir fiyata satmayın. Ancak benden ittika edin (sakının) "

Bil ki Hak Teâla'nın "imân ediniz" lafzı ile kendilerine hitab edilenler İsrailoğullarıdır. Bunu iki şey gösterir.

a- Bu ayet, Allahü teâlâ'nın (......) âyetine atfedilmiştir. Sanki bununla şöyle denilmektedir: "Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın, bana verdiğiniz ahdi (sözü) yerine getirin de indirdiğim (Kur'an'ı) tasdik edin."

b- Allah'ın, "Yanınızdaki (Tevrat'ı) tasdik edici olarak " ifadesi de bunu gösterir. âyetine gelince bununla ilgili olarak iki görüş vardır. En kuvvetli olan görüş, bununla kastedilenin Kur'an-ı Kerim olduğudur. Bununla, Kur'an'ın kastedildiğine iki delil vardır.

a- Cenab-ı Hak onu "indirilmiş" olarak nitelemiştir ki bu Kur'an'ın vasfıdır. Çünkü Hak teâlâ;

"(Allah) sana kitabı hak ile ve kendisinden evvelkileri tasdik edici olarak indirdi. Tevrat'ı ve incil'i de indirmişti "(Al-i imran, 3) buyurmuştur.

b- Allahü teâlâ, onu, o insanların yanında olan kitabı tasdik edici olarak nitelemiştir ki bu Kur'an'dır. Katade de, ifadesinden maksadın, "Sizlerin Tevrat ve İncil'de haber verilen kitab ve Resul, " manasına olduğunu söylemiştir.

Kur'an'ın Tevrat ve İncil'i Tasdik Etmesi Nasıl Olur?

(......) âyetine gelince, bunun iki tefsiri vardır:

1) Kur'an'da Hazret-i Musa (aleyhisselâm) ve Hazret-i İsa (aleyhisselâm)'nın hak peygamber oldukları; Tevrat ve İncil'in hak semavi kitap oldukları;Tevrat'ın Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'ya İncil'in ise Hazret-i İsa (aleyhisselâm)'ya indirilmiş olduğu bildirilmiştir. Buna göre Kur'an'a iman, Tevrat ve İncil'e imanı kuvvetlendirmiş oldu. Bu sebeble İsrailoğullarına, eğer siz Tevrat ve İncil'e iman etme hususunda en ileri dereceye varmak istiyorsanız, bu durumda Kur'an'a iman ediniz. Çünkü Kur'an'a iman etmek, Tevrat ve İncil'e imanı kuvvetlendirir.

2) Tevrat ve İncil'de, Hazret-i Muhammel (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Kur'an müjdelendiği için, sanki Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Kur'an'a iman etmek, Tevrat ve İncil'i bir tasdik; Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Kur'an'ı tekzib etmek, Tevrat ve İncil'i tekzib etmek gibi olmuştur. Bu tefsir daha evladır, çünkü birinci tefsire göre, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e iman etmek gerekmez; çünkü Hazret-i Muhammed(sallallahü aleyhi ve sellem) sırf Tevrat'ın ve İncil'in hak olduğunu haber vermiş olması sebebiyle, onun nübüvvetine iman etmek gerekmez. İkinci tefsire göre, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e iman etmek gerekir. Çünkü Tevrat ve İncil Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sıdkını ihtiva edince, Tevrat ve İncil'e iman etmek şüphesiz Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sadık olmasını gerektirir. Allahü teâlâ bu kelamı, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e iman etmenin vacib olduğu hususunda onların aleyhine bir delil olsun diye zikretmiştir. Bu sebeple, bu tefsirin daha evla olduğu ortaya çıkmıştır.

Bil ki, bu ikinci tefsir iki bakımdan Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın nübüvvetine delalet ader.

a) Peygamberlerin kitablarının şehadeti, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'în ancak hak olduğunu gösterir.

b) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onların kitablarından bahsetmiştir. O'nun bunu Dilmesi ancak vahiy yoluyla olmuştur. Cenâb-ı Hakk'ın, O'nu ilk inkâr edenler olmayın " âyetine gelince, bunun anlamt, "onu inkâr edenlerin ilki, veya onu inkâr eden ilk topluluk, ilk gurup olmayınız " dır. Veyahut da, "Sizlerden hiçbir kimse, onu İlk inkâr eden olmasın!...

"İlk İnkâr Edenler" Ne Demektir?

Burada iki sual bulunmaktadır:

a) Onlardan önce müşrik Arablar inkâr etmiş olduğu halde, onlar nasıl onu ilk inkâr edenler olarak gösterildiler? Buna birçok yönden cevap verilebilir:

1) Bu, o Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i ve O'nun sıfatlarını bildikleri için, onların Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ilk inanan kimseler olması gerektiği şeklinde bir ta'rizdir. Bir de onlar Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in geliş zamanını müjdeliyorlar ve O'nun sayesinde kâfirlere üstün geleceklerini söylüyorlardı. Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderilince, onlar bunun aksini yaptılar. Nitekim Cenab-ı Hak da:

Onlara; tanıdıkları şey gelince, onu inkâr ettiler "(Bakara, 89) buyurmuştur.

2) Bu âyetten murad "onu ilk inkâr eden kimse gibi Mekke'lilerden şirke düşenler gibi olmayın!" demek olmasıdır. Yani bu şu demektir: Siz O'nun Tevrat'ta ve İncil'de zikredilmiş olduğunu bildiğiniz halde, O'nu tanımayan ve kendilerinin bir kitabı da bulunmayan müşrikler gibi olmayın.

3) Ehl-i kitabtan O'nu ilk inkar edenler olmayın! Çünkü bunlar, Beni İsrail'in Kur'an'ı ilk inkâr edenleri idi. Her ne kadar, bunlardan önce Kureyşliler inkar etmişlerse de...

4) O'nu ilk inkâr eden olmayın, yani kitabınızı ilk inkâr edenler olmayın. Bunu Cenab-ı Hak, onların alimlerine söylüyor. Bu şu demektir: "Siz, sizin ümmetiniz içinde kitabınızı ilk inkâr edenler olmayın!... Çünkü Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i yalanlamanız, kendi kitabınızı da yalanlamış olmayı icab ettirir."

5) Âyetten murad, onların küfürlerindeki sertliklerini ifade etmektir. Bu böyledir, çünkü onlar Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in doğruluğuna delalet eden mucizeleri müşahade edince O'nun geleceğine dair Tevrat ve İncil'de mevcut bilgileri hatırladılar. Bundan dolayı, onların inkârları sadece bir tek delil bilen kimsenin küfründen daha şiddetlidir. Çünkü, önce küfre girenin günahı, sonra girenden daha büyük olur. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Kim kötü bir adet (çığır) ihdas ederse, kendi günahıyla beraber daha sonra onunla amel edeceklerin günahı(nm bir misli de) o kimsenin üzerinedir. Tirmizi, İlim 15 (5/43); Ibn Maca, Mukaddime 14 (74-75); Darimî, Mukaddime, 44 (1/130). "Onların küfrü büyük ve, küfürde önce olanın küfrü de büyük olunca, bu bakımdan ikisi de müşterek olmuş olurlar. Bundan dolayı, istiare yoluyla birisinin ismini diğerine vermek doğru olmuştur.

6) Ayetin manası şöyledir: Bile bile inkâr eden ilk kimseler olmayın!. Çünkü Kureyş'in inkârı bilgi ile değil, cehalet sebebiyledir.

7) O'nu ilk inkâr edenler, yahudilerdir; çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldiğinde, orada yahudi olan Kurayza ve Nadir kabileleri bulunmaktaydı. Onlar Hazret-i Peygamberi inkâr edince', diğer yahudileı de onlara tabi oldular. Buna göre ayette sanki, "Ehl-i kitabtan O'nu ilk inkâr edenler olmayın!" denilmiştir. Bu şu ayette buyurulduğu gibidir:

Ve benim sizi, alemlere üstün kıldığımı.."(Bakara, 47) yani kendi çağlarındaki âlemlere...

8) O'nun zikrini duyduğunuzda, O'nu ilk inkâr edenler olmayın; aksine o hususta araştırın ve akıllarınıza danışın.

9) Âyette geçen lafzı, zaid (sıla)dır. Yani, O'nu inkâr edenler olmayın, demektir. Bu görüş, zayıftır.

ilk Kâfir Olmamaları Halinde İnkarları Caiz midir?

b) ikinci Sual: "İlk kâfir olanlar olmadıkları takdirde buna göre onların küfre girmeleri caiz olur mu?" Buna birçok yönden cevap verilir:

1) Bir şeyin zikredilmesinde, bunun dışındakilerin onun hilafına olduğuna bir delalette bulunmaz.

"Ve yanmizda olaı doğrulamak üzere indirdiğime iman edin " âyeti, onların inkârlarının önce de sonra da yasaklanmış olduğunu göstermektedir.

3) Cenab-ı Hakk'ın "Gördüğünüz direkler olmaksızın gökleri yükseltti. "(Ra'd, 2) âyeti, onların görmediği direklerin varlığına, peygamberleri öldürmelerini..."(Nisa, 155) âyeti, peygamberlerin haklı yere öldürülebileceklerine delalet etmez. Daha sonra gelen:

"Ve benim ayetlerim az bir değer karşılığında satmayınız "(Maide, 44) âyeti de, onu çok bir değer karşılığında satmanın mubah olduğuna delalet etmez. Burda da böyledir. Daha doğrusu bu siyaktaki maksat, önceki kitablarda Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vasıf ve niteliklerini okuyan kimsenin küfre ve inkâra sapmasının ne kadar büyük bir cürüm olduğunu göstermektir.

4) Müberred şöyle demiştir: Bu söz, o yahudilerden daha önce kendilerine hitab edilmiş olan bir kavme yönelik sözdür. Bununla onlara şöyle denilmiştir: "Siz Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'i inkâr etmeyin. Çünkü sizden sonra O'nu inkâr edenler olacak. Bu sebeple siz, onu ilk inkâr edenler olmayın, çünkü inkârdaki bu öncelik, daha fazla günahkâr olmayı gerektirir." Bu böyledir, zira küfre önce girenler, ya başkaları da tabi olur veya tabi olmaz; eğer başkaları da bu küfürde onlara tabi olursa, kendi küfürlerinin günahıyla beraber, kıyamet gününe kadar inkâr eden herkesin inkârının günahı da onlara olur. Eğer başkaları onlara bu küfürde uymazla: sa, onlarda iki durum birlik bulunur: Küfüre en önce girmek ve küfürde yalnız başına olmak. Bunun büyük bir kusur olduğunda şüphe yoktur. Cenâb-ı Hakk'ın âyeti, işte buna işaret etmektedir.

Allah'ın Ayetlerini Az Fiatla Satmayın

Cenab-ı Hakk'ın, "Ve benim âyetlerimi az bir değer karşılığında satmayın '"âyetine gelince, (Bakara, 16) âyetinin tefsirinde, "iştira" (satınalmak, satmak) kelimesinin bir şeyi değişme anlamında kullanıldığını açıklamıştık. (......) kelimesi de aynı şekilde, bir şeyin bedeli ve karşılığı anlamında kullanılır. Eğer, Cenab-ı Hakk'ın sevabına karşılık dünyadan bir şey tercih edilirse, bunu yapan nazarında bu şey adeta bir bedel, karşılık (semen) kılınmış olur.

İbn Abbas (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "Yahudilerin Ka'b İbn Eşref ve Huyey Ibn Ahtab ve benzeri liderleri fakir yahudilerden hediyeler alıyorlardı. Onlar, eğer yahudiler Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e tabi olurlarsa, bu o hediyelerin arkasının kesileceğini biliyorlardı. Bundan dolayı, bu değersiz hediyelerin kesilmemesi için, küfürde ısrar ettiler." Bu böyledir çünkü, dünyanın tamamı ahirete nisbetle gerçekten pek azdır. Zira, ahiretin dünyaya olan nisbeti. sonsuzun sonluya olan nisbeti gibidir. Sonra bu hediyeler, dünyanın tamamına nisbeten de çok azdır. Gerçekten az olan (dünyanın) az kısmının (hediyenin) sonsuz derecede çok olana nisbeti ne ifade eder ki? Bil ki bu nehiy, bu fiil onlarda bulunsun bulunmasın, geçerlidir. Hatta. onların alimlerinin, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'imizin durumunu gizlemek ve Tevrat'ta buna delalet eden şeyleri tahrif etmek için rüşvet aldıkları sabit olsaydı, ifadenin delaleti daha kat'ı olurdu.

Rehbet İle İttika Arasındaki Fark

Cenâb-ı Hakk'ın "Ve ancak benden korkunuz." âyetine gelince bunun manası, yukarıda geçen âyetinin manasına yakındır. Yalnız aralarında şu fark vardır; "Rehbet" korkudan ibarettir; ama "ittika"ya gelince, ona, kendisinden sakınılacak şeyin meydana gelmesi kati olduğunda ihtiyaç duyulur. Sanki Cenab-ı Allah onlara, cezanın muhtemelen meydana gelebileceğinden dolayı "rehbet"i emretmiş, sonra da takvayı emretmiştir, çünkü cezanın belirlenmiş olması meydana gelmiştir.

Hakkı Gizlemeyin

41 ﴿