139"De ki "Siz, Allah hakkında bizimle mücadele mi ediyorsunuz? Halbuki O, sizin de Rabbinizdir, bizim de.. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Biz Ona tam gönülden bağlanmışız" . Bu ayette de birkaç mesele vardır: Ayette geçen mücadele hususunda âlimler bazı farklı görüşler zikretmişlerdir: 1) Bu onların, daha önce içlerinde peygamberler zuhur ettiği için, hakka ve nübüvvete daha lâyık olduklarını söylemeleridir. Buna göre mana şöyle olur "Siz, Allah'ın, sizden değil de Araplardan bir peygamber seçmesi hususunda bizimle mücadele ediyor ve, "şayet Allah bir kimseye vahiy gönderseydi bunu bize gönderirdi" diyor, böylece peygamberliğe kendinizi bizden daha mı lâyık görüyorsunuz?" 2) Onların, "Biz imana, putlara tapan Araplardan daha müstehakız" demeleridir. 3) Bu onların, "Biz, Allah'ın oğulları ve dostlarıyız" (Maide. 18); “Cennete ancak, yahudî veya hristiyan olanlar girebilecek"(Bakara, 111);"Yahudi veya hristiyan olunuz ki hidayete evesiniz" (Bakara, 135) demeleridir. 4) (......)'nin manası, "Bizimle Allah'ın dini konusunda mücadele mi ediyorsunuz?" demektir. Bu hüccetleşme ve bu mücadele kiminle olmuştur? Bu hususta birkaç görüş zikretmişlerdir: 1) Bu, yahudî ve hristiyanlara bir hitâbtır. 2) Bu, "Bu Kur'an, iki beldeden birinin önde gelen adamına indirilmeli değil miydi?" (Zuhruf. 31) dedikleri zaman, müşrik Araplara hitaptır. Araplar yaratıcıyı kabul ediyorlardı. 3) Bu, hepsine yöneltilen bir hitaptır. Bunlardan birinci görüş, ayetin nazmına daha uygundur. Hak teâlâ'nın, "O, sizin de, bizim de Rabbimizdir" buyruğuna gelince, bu hususta iki açıklama vardır: 1) "Allahü Teâlâ, maklûkâtının yönetimini, peygamberliğe kimin daha uygun olup olmadığını en iyi bilendir. Binaenaleyh, Rabbinize itiraz etmeyiniz. Çünkü, kulun Rabbine itiraz etmesi uygun düşmez. Tam aksine, onun bütün işleri Allah'a havale etmesi gerekir." 2) Sizin Allah'a nisbetiniz, ancak kulluğunuz ile mümkündür. Bu nisbet ise, sizinle bizim aramızda müşterektir. O halde ne diye kendinizi bize üstün görüyorsunuz? Daha doğrusu, bizim üstün olmamız gerekir.. Çünkü biz kulluk hususunda Allah'a karşı daha samimiyiz, oysaki siz böyle değilsiniz. Cenâb-ı Hakk'ın, sözünden kastedilen de budur. İşte bu açıklama, doğruya daha yakındır. Allahü Teâlâ'nın, (......) ifâdesine gelince, bundan murad, din konusunda yapılan bir nasihat olduğudur, Cenâb-ı Hak peygamberine sanki, "Onlara bu sözü bir şefkat ifâdesi ve nasihat olmak üzere söyle, yani sizin kötü fiillerinizden bana bir zarar gelmiyor ki, benim bu maksadım böyle bir zararı savuşturmak olsun! Benim bu sözden maksadım ancak, size nasihat etmek ve sizi en doğru olana yöneltmektir" de demiştir.. Hülasa olarak insanın sözü dünyevî beklentilerden uzak olduğu zaman kabule şayan olur. Ama, herhangi bir dünyevî şey için söylendiğinde, o kimsenin sözü kesinlikle kalbe nufûz etmez.. İşte burada kastedilen de budur. Böylece burada, insanları tefekküre, istidlale ve hakkı kabule sevkeden bir teşvik ve tenbih bulunmaktadır. İhlasın manası ise daha önce geçmişti. |
﴾ 139 ﴿