172"Ey iman edenler, size rızık olarak verdiğimiz şeylerin helâlinden yiyin ve, eğer Allah'a İbâdet ediyorsanız, O'na şükredin" . Bu ayet, bundan önce geçmiş olan, ayetine benzemektedir. Sonra biz deriz ki, Allahü Teâlâ sûrenin başından buraya kadar tevhid ve nübüvvetin delilleri hakkında konuşup, yahudi ve hristiyanlara reddiye hususunda sözü iyice derinleştirmiş, buradan itibaren de ahkâmını beyân etmeye geçmiştir. Yemek Yemenin Hükmü Bu ayette birkaç mesele vardır: Bil ki, yemek bazan "vâcib" olur. Bu da kişinin zararı kendisinden savuşturduğu zaman olur. Bazen de yemek "mendub dur. Bu da misafirin, tek başına kaldığı zaman yemekten çekinip kendisine de müsaade edildiğinde de yemekten yiyeceği hallerde olur. Bazen de bu tür engeller bulunmayınca, yemek yemek "mubah" olur. Bir şeyde aslolan o şeyin ânzî hallerden uzak olmasıdır. Böylece hiç şüphesiz yemek yemek mubah olur. Durum böyle olunca, Hak teâlâ'nın buradaki, (yeyiniz) ifâdesi, vücûb ve nedbi değil, tam aksine mübahlığı ifâde eder. Haram Rızık Olur mu? Alimlerimiz rızkın, Allah'ın, kaydına dayanarak, bazan haram olabileceğine istidlal etmişlerdir. Çünkü, helâl olandır. Buna göre, eğer her rızık helâl olsaydı, o zaman Cenâb-ı Hakk'ın, ayetinin mânası, "bizim size helâl kıldığımız şeylerin helâllerinden" şeklinde olurdu ki, bu da tekrar olurdu. Tekrar ise, aslolan bir şey değildir. Muarızlarımızsa buna şu şekilde cevap vermişlerdir: Arapçada, güzel görülen ve hoş olan şeylerden ibarettir. Belki de birtakım insanlar, yiyeceklerin bolluğunun ve onların leziz olanlarının çok bulunmasının yasak olduğunu sanmışlardı.. Böylece de, Allahü Teâlâ "Size helâl kıldığım şeylerin lezizlerinden yeyin" demek suretiyle, bunu mubah kılmıştır. Böylece bu buraya, bu mânadan dolayı getirilmiştir. Şükür ve Çeşitleri Hak teâlâ'nın' iadesi, bir emirdir. Fakat bu emir, ibâha için değildir. Buna göre şayet, Şukur, ya kalb, ya lisan veyahut da uzuvlarla olur. Kalb ile olan şükre gelince, bu ya nimetin nimet verenden sudur ettiğini bilmek veya lisânı ve uzuvlanyla O'nu tebcil etmeye azmetmekle olur. Bu bilgi ise, aklın tam olmasının zarurî neticesidir. Çünkü akıllı kimse, bunu hiç unutmaz. İlim zarurî olunca, onun vâcib olması nasıl mümkün olur? Lisan ve uzuvlarla Cenâb-ı Hakk'ı, O'nu ta'zim etmeye gelince, bu kalbt azm, dil ile ikrar ve uzuvlarla amel etme ile tahakkuk eder. Bu ikisinin vâcib olmadığını beyan edince, azmin vâcib olmaması daha evlâdır. Lisan ile şükretmeye gelince bu, kişinin Cenâb-ı Hakk'ın nimet verici olduğunu itiraf etmesi veya O'na medh-u sena etmesiyle gerçekleşir ki bu da, ittifakla vâcib değil, aksine mendûb olan şeyler cümlesindendir. Uzuvlarla şükretmenin vâcib olmasına gelince bu, kişinin Cenâb-ı Hakk'ı ta'zim ettiğine delâlet eden fiilleri yapmasıdır ki, bu da vâcib değildir. Bunun böyle olduğu sabit olunca şükrün vâcib olduğuna hükmetmenin imkânsız olduğu hususu ortaya çıkar" denilirse, biz deriz ki, bu hususta özet olarak söylenen şudur: O kimseye, Cenâb-ı Hakk'ın ta'zime müstehak olduğuna inanması, bu hususu da diliyle veya şayet bu hususta bir töhmet varsa, diğer fiilleriyle ortaya koyması vâcib olur. Nimet ve Şükür Cenâb-ı Hakk'ın, buyruğuna gelince burada birkaç mesele vardır: Bu ayetin muhtelif yönleri: a) "Eğer Allahü Teâlâ'yı ve O'nun nimetlerini biliyorsanız Allah'a şükrediniz." Cenâb-ı Hak bu ayette, eserin ismini müessire vererek, "Allah'ı bilmeyi, "Allah'a ibadet" ile ifâde etmiştir. b) Ayetin manası şöyledir: "Eğer Allah'a ibadet etmek istiyorsanız, O'na şükredin. Çünkü şükür ibadetlerin başıdır." c) "Eğer siz O'na ibadet ediyorsanız; yani ibadeti yalnız O'na has kılıp, in'âm edenin, başkası değil sadece O olduğunu ikrar ettiğiniz doğru ise, bu nimetleri size rızık olarak veren Allah'a şükrediniz." Enes (radıyallahü anh)'den rivayet edildiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allahü teâlâ şöyle diyor: "Bu insan ve cinlerle başım dertte (yani bana karşı çok nankörler). Ben yaratıyorum, başkasına tapıyorlar. Ben rızık veriyorum, başkasına şükrediyorlar" Deylemi. Firdevs (3/166). (......) lâfzına (yani şarta) başlanılan şey; o şeyin (şartın) olmaması halinde yok olmaz" diyen kimse bu ayeti delil getirmiştir. Çünkü Allahü teâlâ, bu ibadetleri yapmayan kimseye de şükretmek gerektiği halde şükrün yerine getirilmiş olmasını, şart edatı ile ibadetin yapılmasına bağlamıştır. Birinci Husus |
﴾ 172 ﴿