174"Allah'ın indirdiği kitapdan bir şeyi gizleyip de, onu az bir paha karşılığı satanlar (yok mu?) işte onlar, karınlarına ateşten başka birşey yemiş olmazlar. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz, onları temize çıkarmaz, onlar için pek acı verici bir azab vardır" . Bil ki, ifâdesi ile ilgili birkaç mesele vardır: Ayetin Nüzul Sebebi İbn Abbas (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Bu ayet, yahudilerin, Ka'b b. el-Eşref, Ka'b. b. el-Esed. Malik b. Sayf. Huyey b. Ahtab ve Ebu Yâsir b. Ahtab gibi ileri gelenleri hakkında nazil olmuştur. Bunlar kendilerine tabî olan yahudilerden birtakım hediyeler alırlardı. Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamber olarak gönderilince, bu tür menfaatlerinin sona ereceğinden endişelenerek, Hazret-i Muhammed ve Onun şeriatı hakkında Tevrat'ta bulunan haberleri gizlediler. İşte bunun üzerine bu ayet nazil oldu. İkinci Mesele Âlimler, bu yahûdî reislerin neyi gizlemiş oldukları hususunda da ihtilâf etmişlerdir. Buna göre onların, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sıfatlarını, özelliklerini ve O'nun müjdelenmiş olduğunu gizledikleri söylenmiştir. Bu görüş İbn Abbas, Katâde. Suddî. Esamm ve Ebu Müslim'in görüşüdür. Hasan Basri ise, onların Tevrat'taki bazı hükümleri gizlediklerini söylemiştir ki bu, "Şu muhakkak ki yahudi bilginleri ve hristiyan rahiblerinin birçoğu, insanların mallarını bâtıl (yollar) la yerler ve onları Allah'ın yolundan alıkorlar" (Tevbe, 34) ayetinde ifâde edilen husustur. Tevrat ve İncil'in Tahrifi Hakkında Alimler, bu gizlemenin nasıl olduğu hususunda da ihtilâf etmişlerdir. İbn Abbas (radıyallahü anh)'dan, onların Tevrat ve İncil'i tahrif eden kimseler olduğu rivayet edilmiştir. Kelâmcılara göre ise, bu imkânsızdır. Çünkü Tevrat ve İncil, üzerlerinde tahrif yapılamayacak kadar şöhret ve tevatür derecesine ulaşmış iki kitabtır. Aksine onlar, Tevrat ve İncil'in gerçek tefsir ve te'vilini gizliyorlardı. Çünkü onların içinde Tevrat ve İncil'deki Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in peygamberliğini gösteren ayetleri bilen ve o âyetleri yanlış bir şekilde te'vil edip, onları Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in nübüvvetine delâlet eden doğru manalarından saptıranlar vardı. İşte "gizleme" den maksad budur. Buna göre ayetin manası, "Allah'ın indirdiği kitabındaki şeylerin manalarını gizleyenler..." şeklinde olur. Birinci Mesele Allahü Teâlâ'nın, "ve onu az bir paha karşılığı satanlar" ayeti hakkında birkaç mesele vardır: Buradaki, (......)deki zamirin, gizlemeye râcî olma fiilinin de masdar manasında anlaşılması caizdir. Yine bu zamirin, (......) ifâdesindeki, harfine veya gizlenen şeye râcî olması da caizdir. Yahudi ve Hristiyanların, Allahın İndirdiğini Menfaat Karşılığında Gizlemeleri (......) ayetinin manası, tıpkı, (Bakara. 41) ayetinin manası gibidir ki bunun tefsiri geçmişti. Velhasıl onların bu gizlemeden gayeleri, bu vesile ile mal toplamaktır. İşte onların bu gizlemeye karşılık az bir bedel almalarından murad da budur. Üçüncü Mesele Cenâb-ı Hak, onların aldıkları bu para, mal ve hediyeleri, ya haddizatında onlar az olduğu için, veyahut da bu alıştaki büyük zarara nisbetle az kaldığı için, "az" diye nitelemiştir. Dördüncü Mesele Bazı alimler şöyle demişlerdir: "Onların bu gizlemeden maksadları, halktan ve kendilerine tabî olanlardan mal (hediye) almaktır." Diğer alimler ise, onların bundan maksadlarının, bu gidişe destek olan zenginlerden ve ileri gelenlerden mal almaktır. Ayetin zahirinde, bu gizlemeye karşıliyonların aldıkları bu az paradan daha fazla birşey aldıklarını gösteren, herhangi bir şey yoktur. Yine ayetin zahirinde, kimlerin bu şekilde hırsa düştüğü ve onlardan mal aldığı da beyân edilmemiştir. Binaenaleyh ayet, bu yönlerden mücmel (biraz kapalı) dir. Bu husustaki hırs, kendisinde cehalet, mal kazanma kaabiliyetinin azlığı ve dînî hususta taassub toplanmış olan kimselere yönelir. Böylece bu kimse hakkında, kendisinden böyle bir mana anlaşılabilecek bir ayet inmiştir. Ki bu örfen de bilinebilir. Allahü Teâlâ'nın Bunlara Vereceği Ceza Allahü teâlâ, onların bu durumunu anlatınca, bununla ilgili olan tehdidleri-ni şu şekillerde dile getirmiştir: 1) "İşte bunlar karınlarına ateşten başka birşey yemiş olmazlar." Cenâb-ı Hakk'ın bu buyruğu ile ilgili iki mesele vardır: Bazı alimler, "Bu ayette, "karnın" zikredilmiş olması, iyice beyân etmek içindir. Çünkü birisi malını saçıp savurduğunda ve bozduğunda, "Falanca malını yedi" denir" demişlerdir. Diğer bazı alimler de: "Bu kelimenin zikredilmesinde başka bir mana vardır. Buna göre Cenâb-ı Hakk'ın, sözünün manası, "karınları dolusu (yerler)" şeklindedir. Meselâ, insan tam yediğinde az yediğinde ise denilir. İkinci Mesele Denilmiştir ki: Onların, bu dünyada yiyip içmeleri, o an için herne kadar güzel olsa bile, neticesi cehennem olacağı için, böyle nitelenmişlerdir. Bu tıpkı "yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş doldurmuşlardır" (Nisa, 10) ayeti gibidir. Bu, Hasan Basrî, Rebî ve ehl-i ilim'den bir gruptan nakledilen bir görüştür. Bu böyledir, çünkü o kimse cehennemi hak ettirecek şeyleri yediğinde, sanki ateşi yemiş gibi olur. Nitekim bir hadiste şöyle buyurulmuştur: "Altın ve gümüş kaptan su için kimse, karnına ancak cehennem ateşini lıkır lıkır içmiş olur. Buhârî, Eşribe, 28; Müslim. Libâs, 1 (3/634); İbn Mâce, Eşribe, 17 (2/1130). Cenâb-ı Allah. rüyamda kendimi şarab (için üzüm)' sıkıyor gördüm" (Yusuf. 36) ayetinde üzümü, ileride kendisine dönüşeceği şeyin ismi ile zikretmiştir. Onların, dünyâda haram yedikleri için âhirette cehennem ateşini yiyecekleri de söylenmiştir. Bu görüş, Esamm'a aittir. Allah'ın, Konuşmama Tehdidi "Allah onlarla asla konuşmaz." Bu ayetin zahiri, "Allah onlarla asla konuşmaz" manasını ifâde eder. Fakat Cenâb-ı Hak bunu tehdid makamında zikrettiği için, bundan, bunun onlara bir ceza yerine geçtiği anlaşılır. Alimler bu hususta üç vecih zikretmişlerdir: a) Daha önceki deliller, Cenâb-ı Hakk'ın onlarla konuşacağını gösteriyordu. Nitekim, "Rabbine andolsun ki biz onlara yaptıkları şeylerden muhakkak soracağız" (Hicr. 92-93) ve, "Kendilerine (peygamber) gönderilen kimselere ve gönderilmiş olan peygamberlere andolsun ki (hesab) soracağız" (Araf. 6) ayetleri bunu gösterir. Böylece şunu anlamış oluyoruz ki Allahü teâlâ, her mükellefe soracaktır. Sormak ise ancak konuşmakla olur. Bu görüşteki alimler şöyle dediler: "Buna göre, ayetten muradın, "Allah, onlara selâm vermeyecek ve fakat onlara, gam ve hüzünlerini artıracak olan inceden ince hesap ve sorguya çekerek konuşacak ve onlara, 'yıkılıp gidin oraya ve bana birşey söylemeyin", ıoe)diyecektir." b) Allahü teâlâ onlarla konuşmaz. Cenâb-ı Hakk'ın, (Hicr, 92) ayetine gelince, burada zikredilen sormak işi, Cenâb-ı Hakk'ın emriy-le, melekler tarafından yapılacaktır. Allahü Teâlâ'nın kıyamet gününde onlarla konuşmaması, tehdit amacıyla zikredilmiştir. Çünkü kıyamet günü, Allahü Teâlâ'nın vasıtasız olarak bütün varlıklarla konuşacağı bir gündür. O günde Allah konuşunca, dostları için neşe, düşmanları için de mutsuzluk meydana gelecek; böylece cennetlikler cehennemliklerden ayrılacaklardır. O halde bu, muhakkak ki en büyük bir tehdit olacaktır. c) Cenâb-ı Hakk'ın, ifâdesi, gazabtan bir istiaredir. Çünkü meliklerin adeti, kızdıkları zaman, kendisine kızmış oldukları kimseden yüz çevirip, onlarla konuşmamaktır; nitekim, hoşnut oldukları vakit de, o kimseye dönüp, onunla konuşurlar. 3) Cenâb-ı Hakk'ın, kavlinde birkaç vecih söz konusudur: a) Onları tezkiye etmeyip, onları övmez... b) Temiz kimselerin amellerini kabul etmesinin aksine, onların amellerini kabul etmez. c) Onları, temiz kimselerin konak ve menzillerine konaklatmaz. 4) Cenâb-ı Hakk'ın, buyruğuna gelince, bil ki, vezni, in, manalarına gelmesi gibi, bazan fail manasına; bazan da "yaralanmış" ve "öldürülmüş" mânalarına gelen, kelimelerinde olduğu gibi, ism-i mef'ûl manâsına gelir. Bazan ise, anlamına gelen, ve, anlamına gelen, kelimelerinde olduğu gibi, veznini ifâde eder. Bil ki bu ayet birkaç mesele ihtiva etmektedir. Birinci Mesele Muhakkak ki usûl âlimleri şöyle demişlerdir: İkâb, ceza verme.hor ve hakir kılmakla beraber bulunan, halis bir zarar ve sıkıntı vermedir. Buna göre Cenâb-ı Allah'ın, ifâdesi, hor ve hakir görüp hafife almaya bir işaret; ifâdesi de, zarar vermeye bir işarettir. Cenâb-ı Allah, hor ve hakir kılınmanın daha zor ve daha çileli olduğuna dikkat çekmek için, hor ve hakir kılmayı zarar vermekten önce zikretmiştir. İkinci Mesele Ayet, dîn konusunda açıklanması gereken her türlü bilginin gizlenmesinin haram olduğuna delâlet etmektedir. Üçüncü Mesele Sebeb-i nüzulün hususî oluşuna değil, lâfzın umûmî manasına itibar edilir. Binaenaleyh ayet, her ne kadar yahudiler hakkında nazil olmuşsa da, din konusunda açıklanması icâb eden herhargi bir şeyi gizleyen herkes hakkında umûmî bir mâna ifâde eder. O zaman da bu ayet, büyük günah sahibi için vaîdin bulunduğunu kesin olarak söyleyen kimselerin bu âyete tutunmaları elverişli olmaktadır. Allah en iyi bilendir. Sapıklığı ve Azabı Satın Alanlar |
﴾ 174 ﴿