17"(Onlar) sabredenler, sâdıklar, itaatla boyun eğenler, infâk edenler, seherlerde Allah'tan mağfiret isteyenlerdir" . Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır: (......) kelimesi medh ile mansubtur. Takdiri "Sabredenleri ve... kastediyorum" şeklindedir. Yine bu kelimenin, mahallen mecrur olan, (......)den bedel olarak, mecrur olduğu da söylenmiştir. Bil ki Hak teâlâ burada beş sıfat saymıştır: Birinci sıfat, Onların sabredenler oluşudur: Onların sabredenler oluşundan murad, farz ve mendub olan İbâdetleri eda ile yasaklanmış şeyleri terk hususunda sabr-u sebat göstermeleri ve başlarına gelen her türlü meşakkat ile sıkıntıya katlanmalarıdır. Bu, belâlar karşısında feryad ve figan etmeyerek, aksine Cenâb-ı Hakk'ın: "Onlar, kendilerine bir belâ geldiği zaman, ' Sahibimiz Allah'dır ve yalnız O 'na döneceğiz" diyenlerdir" (Bakara, 156) âyetinde buyurduğu gibi, kalben Allah'tan razı ve hoşnud olurlar. Süfyan b. Uyeyne, Hak teâlâ'nın: "Onları, emrimizle doğru yolu gösterecek rehberler kıldık" (Enbiya, 73) âyeti hakkında: "Bu âyet, onların Cenâb-ı Hak katındaki bu üstün mertebeleri, sabırlarından ötürü haketmiş olduklarına delâlet etmektedir" demiştir. Rivayet edildiğine göre bir adam, Şibli (rh.a)'nin yanına varıp, ona: "Sabredenlere en zor gelen sabır hangisidir?" diye sormuş. O: "Allahü teâlâ hakkında sabretmek" deyince, adam: "Hayır", demiş. Bunun üzerine Şibli: "Allah için sabretmek.." demiş. Adam yine: "Hayır" demiş. Bunun üzerine"Allah ile (O'ndan yardım alarak) sabretmek..." demiş. Adam yine: "Hayır" deyince, Şibli: "Ya ne..?" diye sormuş. Adam: "Allah'tan (gelenlere) sabretmektir" demiş. Bunun üzerine Şibli, sanki ölüyormuş gibi bir çığlık atmış. Allahü teâlâ, Kur'ân-ı Kerim'de sabredenleri çokça medhetmiştir. Meselâ O: "Sıkıntıda, hastalıkta ve muharebenin kızıştığı zamanlarda sabredenler..." (Bakara, 177) buyurmuştur. Üçüncü sıfat, onların itaatle boyun eğmeleridir: Biz bunu, Hak teâlâ'nın (Bakara, 238) âyetinin tefsirinde izah ettik. Özet olarak bu, ibâdetlere devam edip, onları bırakmamak demektir. Beşinci sıfat, onların seherlerde Allah'tan mağfiret istemeleridir: Seher, fecrin doğuşundan önceki zamandır. Bir kimse, bu vakitte yemek yediği zaman denilir. Bil ki bu kimselerden murad, geceleyin namaz kılıp, sonra bunun peşine istiğfar ve duâ edenlerdir. Çünkü insan ancak namaz kıldıktan sonra duâ ve istiğfar ile meşgul olabilir. Öyle ise "seherlerde Allah'tan mağfiret İsteyenler" ifâdesi, onların istiğfardan önce gece namazı kıldıklarına delâlet eder. Şunu bil ki seher vakti yapılan istiğfarın, imânın kuvveti ve kulluğun kemâli üzerindeki te'siri şu birkaç bakımdan daha fazladır: a) Seher vaktinde, daha önce karanlık herşeyi bürümüş iken, sabahın aydınlığı doğar. Sabah aydınlığının doğması ile sanki ölü gibi olan canlılar dirilirler. İşte o zaman, herkesi saran bir cömertlik ve mükemmel bir feyz-i İlâhî vaktidir. Binâenaleyh büyük âlemin sabahının aydınlığının doğuşu ile küçük âlemin sabahının doğması uzak bir ihtimal değildir. Bu doğuş, kalbte Allah'ın celâl nurunun tecellî etmesidir. b) Seher vakti, uykunun en tatlı olduğu zamandır. Kul, bu lezzetten yüz çevirip de, ubûdiyyete yönelince, tâati en mükemmel bir seviyeye ulaşır. c) İbn Abbas (radıyallahü anh)'dan rivayet edildiğine göre, Allahü teâlâ, bununla sabah namazını kılanları kastetmiştir. Âyetteki “Sabırlılar ve sadıklar" demek, 'sabredenler ve sadık olanlar' demekten daha güzeldir. Çünkü "sabırlı ve sadık" lafızları, ifâde ettikleri sıfatların, o kimselerin âdetleri ve huyları haline geldiğine ve onlardan ayrılmaz birer sıfat olduğuna delâlet eder. Bil ki, Allahü teâlâ'nın kulları üzerinde birçok mükellefiyetleri vardır. Sabreden kimse, bütün bu mükellefiyetleri yerine getirmeye sabreden kimsedir. Sonra kul, bu taatların dışında, kendisine başka taatları da mecbur kılar. Bu da, mesela bir taata başlamış olması sebebiyle olabilir. Bu mertebenin en üst derecesi, kendi kendine bir taatı mecbur kılan insanın, onu kendine vacib kılmada nefsini sâdık çıkarması gerekir. Bu da, kendine vâcib kıldığı şeyi tam bir şekilde yapması ile olur. Sâdık olma derecesi, sabır derecesinden sonra olduğu için, Cenâb-ı Allah âyette önce sabredenleri, sonra da sâdıkları zikretmiştir. Daha sonra Hak teâlâ, bu iki nevi tâata devam etmeye teşvik buyurarak "itaatla boyun eğenler..." demiştir. İşte bu üç lafız, böylece insanları bütün tâat çeşitlerine devam etmeye teşvik için getirilmiştir. Allahü Teâlâ, bunların peşisıra da belli tâatları zikretmiştir. Tâatların, kıymetçe en büyüğü şu iki şeydir: â) Mal ile hizmet... Buna, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Allah'ın mahlûkatına karşı şefkat etmek.." diye işaret etmiştir. Cenâb-ı Hak bu hususu, "infâk edenler" diye belirtmiştir. b) İnsanın nefsi ile hizmeti... Buna da, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Allah'ın emirlerine saygı duymak.." diye işaret etmiştir. Cenâb-ı Hak bu hususu, "Seherlerde Allah'tan mağfiret isteyenlerdir" buyruğu ile belirtmiştir. Buna göre şayet, "Cenâb-ı Hak, infâk edenleri, mağfiret isteyenlerden önce zikretmiştir. Niçin Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), hadisinde Allah'ın emirlerine ta'zimi önce, mahlûkata şefkatli olmayı ise sonra zikretti?" denilirse, biz deriz ki: Âyet, kulun en alt basamaktan, en üst itaat basamağına doğru yükselişini göstermektedir. Bundan dolayı, bu sıra, "Seherlerde Allah'tan mağfiret isteyenler" tavsifiyle son bulmuştur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hadisinde ise, "Allah'ın emirlerine ta'zim" ifâdesi, kulun en şerefli mertebeden, en düşük mertebeye inişini göstermek için getirilmiştir. Bu sebeple, âyette ve hadiste sıra, birbirinin tersi olmuştur. Âyette sayılan bu beş sıfat, bunların tek bir mevsûfa (şahsa) ait olacağına işarettir. Binâenaleyh bu sıfatların başlarındaki atıf harflerinin hazfi gerekirdi. Nitekim "O yaratıcı, bârî ve suret veren Allah'dır” (Haşr: 59/24) ayetinde böyledir. Fakat burada, atıf harfi olan vavlar getirilmiştir. Doğrusunu Allah bilir, fakat öyle sanıyorum ki, bu kendisinde bu sıfatlardan tek bir tanesi bulunanın da, ayetteki büyük medhin muhtevasına girdiğini ve bol mükafaata ereceğini gösteriyor. En iyisini Allah bilir. Allah'ın Meleklerinin ve İlim Ehlinin Tevhide Şehadet Etmeleri |
﴾ 17 ﴿