168

"Kendileri (evlerinde) oturdukları halde, kardeşlerine, "Eğer bizi dinieselerdi öldürülmezlerdi" diyen o adamlara de ki "Haydi öyle ise, ölümü kendi nefislerinizden geri çevirin, eğer sâdık kimselerseniz...".

Bil ki Allahü teâlâ, "Biz muharebe bilseydik, elbette arkanızdan gelirdik" dediklerini naklettiği kimselerin, oturup kaldıkları ve geri kalışlarına hüccet getirdikleri gibi, başkalarını da geri koymaya çalışıp, bunun için de delil getirdiklerini anlatmıştır. Binâenaleyh Allahü teâlâ o kimselerin, kardeşlerine, "Harbe katılanlar bizim sözümüzü dinleselerdi, öldürülmezlerdi" dediklerini ve böylece, kâfirlere karşı savaşta Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e uymak niyetinde olanları ölümle korkuttuklarını nakletmiştir. Çünkü onlar, Uhud'da müslümanların başına gelen ölümleri biliyorlardı. İnsanların hayatı sevmelerinin, tabiatlarının gereği olduğu malumdur. Binâenaleyh böyle bir ölüm şüphesinin, onların kalplerine düşmesi, şeytanın verdiği bir vesvese gibi olur. Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Âyetin başındaki (......) kelimesinin, cümle içindeki mahalli hususunda şu görüşler söylenmiştir:

a) Bu ifâde sözünden bedel olarak mansubtur.

b) ifâdesindeki cemî failden bedel olarak merfûdur.

c) Mahzûf bir mübtedanın haberi olarak merîudur ve takdiri "Onlar şöyle şöyle olanlardır" şeklindedir.

d) Zemm yerinde olarak zemme delâlet eden mahzuf bir fiille mansubdur,

İkinci Mesele

Müfessirler, bu âyetteki "diyenler"den muradın, Abdullah İbn Ubeyy ve onun taraftarları olduğunu söylemişlerdir. Esamm, bunun caiz olmayacağını söyleyerek şöyle demiştir: "Abdullah İbn Ubeyy, Uhud günü Hazret-i Peygamber'le beraber cihada çıkmıştı. Bu söz ise savaşa katılmayanlar hakkındadır. Çünkü Cenâb-ı Hak, "Kendi (evlerinde) oturdukları halde, kardeşlerine... eğer oturma hususunda bizi dinleselerdi, öldürülmezlerdi" buyurmuştur ki, bu söz savaşa çıkanlar ile, bundan sonra onları cihaddan çevirme konusunda bir şüphe meydana getirmek için, cihada çıkmaya niyetli ve azimli olan kimseler için, cihada katılmayanların cihaddan sonra söylemiş oldukları bir sözdür."

Üçüncü Mesele

(......) ifâdesinin manası, "yani, kardeşleri için dediler" demektir. Bu kardeşliğin, neseb bakımından; veyahut da aynı memleketten olma veyahut Hazret-i Peygamber'e düşman olma, ya da putlara ibâdet etme hususundaki müştereklik sebebiyle meydana gelmiş olan kardeşlik olduğuna dair izah daha önce geçmişti. Allah en iyisini bilendir.

Dördüncü Mesele

Vahidî şöyle demektedir: "Hak teâlâ'nın, "Ve oturdular" ifâdesinin başındaki vâv, haliyye vâvıdır. Bu oturup kalmanın manası, cihâda katılmama, cihada karşı oturup kalma demektir. Yani, "Uhud'da öldürülenler, bizim oturduğumuz gibi otursalar, bizim yaptığımız gibi de yapsalardı, kurtulurlar ve öldürülmezlerdi." Sonra Cenâb-ı Hak buna, "Deki: "Haydi öyle ise, ölümü kendi nefislerinizden geri çevirin, eğer sâdık kimselerseniz!" diyerek cevap vermiştir.

"Ölümü Kendinizden Uzaklaştırın!" Emrinin Mânası

Eğer, "Aradaki fark açık olmasına rağmen, bu şekilde istidlal etmenin manası nedir? Öldürülmekten sakınmak mümkündür, ama ölümden sakınmak kesinlikle mümkün değildir" denilirse, cevaben deriz ki:

Allahü teâlâ'nın zikretmiş olduğu bu delil, ancak biz kaza ve kadere inanıp, onu itiraf ettiğimiz zaman söz konusu olur. Bu böyledir, çünkü biz var olan her şeyin, ancak Allah'ın kaza ve kaderiyle meydana geldiğini söylediğimiz zaman, bir kâfirin bir müslümanı ancak Allah'ın kaza ve kaderiyle öldürebileceğini itiraf etmiş oluruz. Bu durumda da, öldürülme ile ölüm arasında geriye herhangi bir fark kalmaz. İşte bundan dolayı, böyle bir istidlal doğru olur. Ama biz, kulun fiilinin Allah'ın takdiri ve kazasıyla olmadığına hükmettiğimiz zaman, ölümle öldürülme arasındaki fark, sizin bahsetmiş olduğunuz, şekil bakımından açık ve zahir olur. Bu da, Allahü teâlâ'nın bahsetmiş olduğu delilin bozukluğu neticesine götürür. Böyle bir neticeye ulaştıranın ise bâtıl olacağı herkesin malûmudur. Binâenaleyh, bu âyetin bütün her şeyin Allah'ın kaza ve kaderiyle meydana geldiğine delâlet ettiği sabit olmuş olur.

Cenâb-ı Hakk'ın, "Eğer sadık kimselerseniz" buyruğuna gelince, yani "Eğer siz kötülüklerden sakınma, gayelere nail olma ile meşgul olmanız hususunda sadık, doğru kimseler iseniz..." demektir.

Allah Yolunda Öldürülenler Ölü Değildir

168 ﴿