4

"Kendilerine neyin helal edildiğini sana sorarlar. De ki: "Bütün iyi ve temiz şeyler size helal edilmiştir." Allah'ın size öğrettiğinden öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların size tutuverdiklerinden de yeyin ve üzerine besmele çekin. Allah'tan korkun. Çünkü Allah, hesabı pek çabuk görendir"

Âyetteki, "Kendilerine neyin helal edildiğini sana sorarlar. De ki: "Bütün iyi ve temiz şeyler size helal edilmiştir" cümlesi de, yukarıda zikredilmiş olan yemek ve yiyecek şeylerle ilgilidir. Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele bulunmaktadır:

Birinci Mesele

Keşşaf sahibi şöyle demiştir: "Buradaki sözü "Sana diyorlar, söylüyorlar' manasındadır. İşte bundan dolayı "kendilerine neyin helal edildiğini..." ifadesi gelmiştir. Sanki şöyle denilmektedir: "Onlar sana, "Bizim için ne helal kılındı?" diyorlar." Ancak ne var ki âyette, onların sözü aynen nakledilerek, "Bize ne helâl edildi..." denilmemiştir." Bil ki bu görüş zayıftır. Çünkü, eğer bu, onların sözünü aynen nakletmek üslûbunda olsaydı, onlar "onrara ne helâl edildi?" demiş olurlardı. Malumdur ki, bu yanlış ve asılsızdır. Çünkü onlar böyle demezler; bilâkis ancak, "Bize ne helal edildi?" derler. Doğrusu bu, onların sözlerim aynen aktarmak olmayıp, bilakis "hâdisenin keyfiyyetini beyân etmektir.

İkinci Mesele

Vahidî şöyle demiştir: Eğer sen (......) ifadesini bir isim kabul edersen, o takdirde o, mübtedâ olarak mahallen merfûdur. Haberi de ... "helâl kılındı" cümlesidir. Ama sen arzu edersen, (......) edatını tek başına isim kabul edersin ki, haberi de (......)'i olur. cümlesi ise, (......)'i edatının sıla cümlesi olur. Çünkü bu ifâde, "kendilerine helal kılınan şey... nedir?" takdirindedir.

Üçüncü Mesele

Cahiliyye dönemindeki Araplar, "Bahîra", "Sâibe", "Vasile" ve "Hâm..." adını verdikleri etleri temiz ve helal olan hayvanları, kendilerine haram kılıyorlardı. Onlar, aslında bu hayvanların temiz olduklarına hükmediyorlar, ancak ne var ki, birtakım zayıf şüphelerden dolayı onları yemenin haram olduğunu söylüyorlardı. İşte bunun üzerine Cenâb-ı Hak, temiz ve leziz olan her şeyin helal olduğunu zikretmiş ve bu âyetini "De ki: "Allah'ın kulları için çıkarmış olduğu nimeti, temiz ve hoş rızıklan kim haram etmiş?" (A'râf. 32) ve "onlara temiz şeyleri helal, murdar şeyleri de haram kılıyor" (Araf. 157) âyetleriyle te'kid etmiştir.

Bil ki, (......) kelimesi, Arapça'da, lezzetli ve hoş olan anlamına gelmektedir. Kendisine müsaade edilen helâl de leziz ve hoş olan şeye teşbih edilerek, "tayyib" olarak adlandırılmıştır. Çünkü bu iki şey, zarar vermeme hususunda müşterektirler. Binaenaleyh, Âyette geçen (......) kelimesiyle, helâl kılınmış olan şeylerin murad edilmiş olması mümkün değildir. Aksi halde âyetin takdiri, "De ki: "Size, helal kılınmış olan şeyler helal kılındı..." şeklinde olur ki, bunun bozuk ve zayıf, tutuk bir ifade olduğu malumdur. Binâenaleyh, âyette geçen (......) kelimesini, leziz olan ve arzu edilen şeyler manasına hamletmek gerekir. Böylece âyetin takdiri, "Size, leziz ve arzu edilen, iştah uyandıran her yiyecek helal kılınmıştır" şeklinde olur.

Bil ki, lezzet ve hoşa gitme hususunda ölçü, fıtratı selim ve ahlâkı da güzel olan kimselerdir. Çünkü bedevî Araplar, bütün canlıları yemeyi hoş buluyorlardı. Bu âyetlerin manası, "Yerde ne varsa hepsini sizin için yaratan O'dur" (Bakara, 29) âyetiyle de güçlenir. Zira bu âyet, yeryüzünde bulunan her şeyden faydalanmanın mümkün olmasını gerektirir. Ancak ne var ki, Cenâb-ı Hak bu umumu tahsis ederek, "murdar şeyleri de haram kılıyor" (A'râf. 157) buyurmuştur. Allah, pek çok âyetinde, leziz ve temiz olan şeylerin mubah olduğu hususunu açıkça belirtmiştir.

Binâenaleyh bu husus, haram ve helal olan yiyeceklerin bilinmesi konusunda kendisine müracaat edilen bir temel olmuş olur.

Bu yiyeceklerden birisi, at etinin, Şâfiî (r.h)'ye göre.mübah olmasıdır. Ebû Hanife (r.h) ise, at etinin mubah olmadığını söylemiştir. Şafiî (r.h)'nin delili şudur: "At eti, leziz ve güzeldir. Bunun böyle olduğu zaruri olarak bilinmektedir. Durum böyle olunca, Hak teâlâ'nın, "Bütün iyi ve temiz şeyler size helal edilmiştir" buyruğundan dolayı at etinin helal olması gerekir..."

Besmelesiz Boğazlamanın Hükmü

Bunlardan birisi de şudur: Şafiî (r.h)'ye göre besmelesiz kesilen hayvanın eti mubahtır. Ebû Hanife'ye göre ise haramdır. Şâfiî (r.h)'nin delili şudur: Bu, leziz ve hoş şeydir... Binâenaleyh Cenâb-ı Hakk'ın, "Bütün iyi ve temiz şeyler size helâl edilmiştir" âyetinden ötürü helal olması gerekir, şâfiî (r.h)'nin bu iki meselede de görüşünün doğruluğuna, bir önceki âyette geçen "tezkiye ettikleriniz müstesna olmak üzere" (Mâide, 3) istisnası da delâlet etmektedir. Çünkü Allah, "müzekkâ" olma halini istisna etmiştir. Tezkiye (zeka = (......)nin ise gerdanlık ile göğüs arasında kalan kısımda olacağı açıklanmıştır. Bu kısım, atta da mevcuttur. Bu sebeple, atın da kesilebilenler arasına girmesi ve Hak teâlâ'nın "kestikleriniz müstesna olmak üzere" ifadesinin umumi olmasından dolayı, helal olması gerekir.

Besmelesiz kesilen hayvana gelince, o hayvanda da zekâ (tezkiye) işi tahakkuk etmiştir. Çünkü biz, besmelenin unutularak terkedilmesi halinde de, hayvanın müzekkâ olduğu hususunda ittifak ettik. İşte bu durum da, Allah'ın bizzat lisan ile zikredilmesinin, zekâ işinin mahiyetinden bir cüz olmadığına delâlet eder. Durum böyle olunca, besmelesiz tezkiye işi de mümkün olmuş olur. Binâenaleyh, tezkiye olduğu durumda biz de sizinle aynı hükmü paylaşıyoruz. Tezkiye işi tahakkuk ettiğinde o hayvan, Hak teâlâ'nın "... tezkiye ettikleriniz müstesna olmak üzere" ifadesinin hükmüne girmiş olur.

Bunlardan birisi de, ehlî eşeklerin etinin, İmam-ı Mâlik ile Bişr el-Müreysî ye göre mubah olmasıdır. Onlar, işte bu iki âyetle istidlal etmişlerdir. Ancak ne var ki biz, bunun haram kılındığı hususunda, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den Hayber gününde O'nun ehlî eşeklerin etini haram kıldığına dair habere dayanmaktayız.

Daha sonra Allah, "Allah'ın size öğrettiğinden öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların size tutuverdiklerinden de yeyin" buyurmuştur. Bu ifade hakkında birkaç mesele vardır:

Birinci Besmele

Bu âyet hakkında iki görüş bulunmaktadır:

a) Burada bir hazf bulunmakta olup, takdiri şöyledir:Bütün İyi ve temiz şeyler ile, Allah'ın size öğrettiğinden öğretip de yetiştirdiğiniz avcı hayvanların size tutuverdikleri avlar size helal kılınmıştır." Buna göre takdir edilmiş olan (av) kelimesi hazfedilmiştir ki, sonraki kelamın kendisine delâlet etmesiyle, sözde murad edilen mana da budur. Sonraki kelam ise, "Onların size tutuverdiklerinden yeyin" ifadesidir.

b)Hak teâlâ'nın, "Allah'ın size öğrettiğinden öğretip yetiştirdiğiniz..." ifadesi mübteda, haberinin ise "Size tutuverdiklerinden de yeyin" ifadesi olduğu söylenebilir. Bu takdire göre söz, bir hazf ve takdim yapmadan da doğru olabilir.

Cevarih (Avcı Hayvanlar)Tabirinin İzahı

Âyette geçen "avcı hayvanlar" kelimesi hakkında da şu iki görüş ileri sürülmüştür:

a) Bunlar, parçalayıcı'kuşlar ve hayvanlardır. Bu kelimenin müfredi lafzıdır. Bu hayvanlara "cevârih" ismi verilmiştir. Zira bunlar, "bir iş yapıcıdırlar" (kevâsib); çünkü bu kelime, bir iş yapılıp kesbedildiği zaman, Arapların söylemiş olduğu "yaptı, işledi..." kelimelerinden alınmıştır. Nitekim Cenâb-ı Hak, olup"kötülükleri işleyenler..." (Câsiye. 21), yani "kesbedip kazananlar" ve "Gündüzün de ne elde ettiğinizi bilir" (En'am, 60) buyurmuştur. Yani, "ne kesbettiğinizi..." demektir.

b) "Cevârih", yaralayan hayvan demektir. Bu görüşte olanlar, bir av hayvanının avını yakalayıp da ondan kan akıtmazsa, o hayvanı yemenin helal olmayacağını söylemişlerdir (mutlaka yaralayıp kan akıtması gerekir).

Av Hayvanının Köpek Olması Şart Değildir

İbn Ömer, Dahhâk ve Süddî'nin şöyle dedikleri rivayet edilmiştir: "Köpeklerin dışında kalan diğer hayvanların avladığı av, yetişilerek kesilmezse, o hayvanı yemek caiz olmaz." Bu zatlar, Cenâb-ı Hakk'ın, "öğretip yetiştirerek (baktığınız köpekler)" ifadesine tutunarak, "Tahsis, bu hükmün o şeye mahsus olduğuna delâlet eder" demişlerdir.

Cumhurun iddiası ise şudur: Hak teâlâ'nın "Öğretip yetiştirdiğiniz ava hayvanların..." ifadesine pars, yırtıcı kuşlardan doğan, atmaca ve kartal gibi hayvanların avladığı her şey dahildir.

Leys ise şöyle demektedir: "Mücahide, doğan, şahin, kartal ve pars gibi hayvanlar ile, avcı olan diğer yırtıcı kuşlardan sorulduğunda, o "Bütün bunlar "cevârih"tir" cevabını vermiştir."

Cumhur birinci görüşte olanların, Allah'ın "öğretip yetiştirerek (baktığınız köpekler)" ifadesine tutunmalarına şu şekilde cevap vermişlerdir:

1) Âyette geçen (mükellip), avı sahibine yakalayıp tutması için, "cevârih"i öğretip yetiştiren kimse demektir. Bu kelimenin "kelb" (köpek) kelimesinden iştikak etmesi ise, terbiye etme işinin genelde köpekler üzerinde tahakkuk etmesinden ibarettir. Binâenaleyh bu lafız, cinsindeki çokluk ve kesretten dolayı, "kelb" kelimesinden iştikak etmiştir.

2) Her yırtıcı hayvan, "kelb" diye isimlendirilir. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in 'Allah'ım, sen ona köpeklerinden bir köpek musallat et! Bunun üzerine de onu arslan yedi" Sünenü'l-Beyhaki, 5/211. hadisi de buna delâlet eder.

3) Bu kelime, alışkanlık manasında olan, "kelb" kelimesinden iştikak etmiştir. Nitekim Arapça'da, bir kimse bir şeye çok düşkün olduğu zaman "Aklı ona takılıp kaldı" denilir.

4) Farzet ki, âyette bahsedilen, köpeğin avladığı avın mubah olduğu hususu olsun. Ancak ne var ki, özellikle bu hususun zikredilmiş olması bunun dışında kalan durumların mübahlığını nefyetmez. Ok atma veya ağ ve tuzak kurmanın caizliği de bunu gösterir. Halbuki bunlar da âyette zikredilmiş değillerdir. Allah en iyi bilendir.

Avcı Hayvanını Eğitilmesi

Âyet, "cevârih"le, avcı hayvanlarla avlanmanın, bu hayvanların bu hususta terbiye edilmiş olmaları halinde helal olduğuna delâlet etmektedir. Çünkü Cenâb-ı Hak, "Allah'ın size öğrettiğinden öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların size tutuverdiklerinden de yeyin..." buyurmuştur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de, Adiyy İbn Hatime. "Terbiye edilmiş ve öğretilmiş köpeğini ava salıverip de, Allah'ın ismini anarsan, (onun tuttuğu hayvandan) ye!" demiştir.

Şafiî (r.h), köpeğin ancak şu hususlar tahakkuk ettiği zaman öğretilmiş olacağını söylemiştir: Onu ava saldığında, giderse; avını yakaladığında, onu tutmakla beraber ondan yemezse; onu çağırdığında sahibine icabet ederse; onu isteyip yanına çağırdığında, sahibinden kaçmazsa... Binâenaleyh, hayvan bunları defalarca yaparsa, o zaman o öğretilmiş, terbiye edilmiş sayılır.

Şafiî (r.h) bu hususta belirli bir sınır çizmemiş, aksine, "sahibi, zann-ı galibince "bu öğrendi" dediği zaman, onun öğretilmiş ve terbiye edilmiş olduğuna hükmedilir" demiştir. Çünkü bir şey (isim), nass ve icmâ ile bilinemeyince, o hususta örfe başvurmak gerekir. Bu, rivayetlerin en zahirinde (azharu'r-rivâyât) de, Ebû Hanife'nin görüşüdür. Hasan el-Basri (r.h), köpeğin tek bir defada da muallem, öğretilmiş olacağını söylemiştir. Ebû Hanife'den gelen bir başka rivayette de, köpeğin bu işi iki defa tekrar etmesiyle öğretilmiş olacağının anlaşılmış olacağı hususu varid olmuştur ki bu aynı zamanda, Ahmed İbn Hanbel (r.h)'in görüşüdür. İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed (r.h)'den, köpeğin öğretilmiş olup olmadığının, üç defa denenmesiyle anlaşılacağı rivayeti varid olmuştur.

Beşinci Mesele

Köpeklere av öğreten kimselere, "kellab" ve "mükellib" denilir. Buna göre "mükellib", "av avlamayı öğreten" demektir. Bu tıpkı, talim ve terbiyede bulunan kimselere, muallim ve müeddib denilmesi gibidir. Keşşaf sahibi, bu kelimenin, şeddesiz olarak ve kâf harfinin de sükûnuyla (müklibîn) şeklinde okunduğunu, zira, if'âl kalıbı ile tef'îl kalıbının, müştereklik arzettiklerini söylemiştir.

Altıncı Mesele

(......) kelimesi, "öğrettiniz" kelimesinden hal olarak mansubtur. İmdi şayet, (......) ifadesi sebebiyle kendisine ihtiyaç duyulmadığı halde, bu hal cümlesinin getirilmesi nedendir?" denilirse, biz deriz ki: Bunun faydası, bu hayvanları terbiye eden kimsenin, bu hususta çok derin bilgiye sahip olduğunu; bu hususta tecrübeli olduğunu ve öğretme işiyle vasfedilmiş olduğunu belirtmek içindir. "Öğretip yetiştirdiğiniz" ifadesi, ikinci hal veya müste'nef (yeni) bir cümledir ki bundan maksad, o hayvanları terbiye etmenin şart olduğunu iyice göstermektir.

Sonra Cenâb-ı Hak, "Size tutuverdiklerinden de yeyin" buyurmuştur. Bununla ilgili iki mesele vardır:

Avcı Hayvanın Avı Yaralaması Veya Ondan Yemesi

Ava giden köpek, terbiye edilmiş olup, avı yakalayıp yaralar ve öldürürse avcı da o hayvana yetiştiğinde av ölmüş olur ise, onun eti helaldir. Çünkü o köpeğin yaralayışı, o av hayvanını kesme gibidir. Diğer terbiye edilmiş avcı hayvanlar ile ok ve mızrak hakkındaki hüküm de böyledir. Fakat o köpek, avı yakalayıp, ona çullanarak, yaralamaksızın ağzı ile öldürür ise, bazı alimler, o bir mevte (leş) olduğu için yenilemiyeceğini; diğer bazı alimler ise, bu durumun âyetteki "size tutuverdiklerinden de yeyin" ifadesinin muhtevasına gireceğini söylemişlerdir. Bütün bunlar, o köpek, yakaladığı avdan yememiş olduğu zaman söz konusudur.

Eğer avcı hayvan, yakaladığı avdan yerse, işte alimler bu hususta ihtilaf etmişlerdir. İbn Abbas (radıyallahü anh), Tâvûs, Şa'bî, Atâ ve Süddi'ye göre, bunun yenilmesi helâl değildir. Bu, İmam-ı Şafii'nin, konu ile ilgili görüşlerinin en açığıdır. Bu görüştekiler şöyle demişlerdir: "Çünkü bu durumda o hayvan, avı kendisi için yakalamıştır. Halbuki âyet, avın, hayvan onu sahibi için tuttuğu zaman helâl olacağını göstermektedir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, Adiyy İbn Hatime söylediği şu sözü de, buna delâlet eder:

"Köpeğini ava saldığın zaman, besmele oku. Eğer yakaladığı ava, onu öldürmeden yetişirsen, onu besmele okuyarak kes. Eğer o ava, köpeğin onu öldürüp, henüz onu yememiş olduğu halde yetişir isen, onun etini ye. Çünkü o, o avı senin için tutmuştur. Yok eğer o köpek, avladığı şeyden yemiş olduğu halde bulur isen, ondan yeme. Çünkü o, o avı kendisi için tutmuştur." Müslim, Sayd, 1-3 (3/1530).

Selmân el-Fârisi, Sa'd İbn Ebu Vakkâs. İbn Ömer ve Ebû Hureyre (radıyallahü anhnhüm), o köpek avladığından yemiş olsa bile, o etin helal olduğunu söylemişlerdir. Bu, İmam-ı Şafiî'nin ikinci görüşüdür.

Alimler, şahinin tuttuğu avdan yemesi halinde, o avın hükmünün ne olacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Buna göre bazıları, şahin ile köpek arasında bu bakımdan bir fark olmadığını söylemişlerdir. Binâenaleyh eğer şahin, avladığı hayvandan birşey yer ise, o yenilmez. Bu görüş, Hazret-i Ali (radıyallahü anh)'den rivayet edilmiştir.

Sa'id İbn Cübeyr, Ebû Hanife ve Müzenî ise, kuşlardan olan avcı hayvanların, tuttukları avdan yeyip geriye bıraktıklarının yenilebileceğini, köpeğin yediği avından geriye kalanın ise yenilemiyeceğini söylemişlerdir. Onlara göre bu ikisi arasındaki fark şudur: Avdan yememe konusunda, döverek terbiye etmek mümkündür. Fakat şahini aynı yolla terbiye mümkün değildir.

Avdan Yeme Meselesi

Âyetteki, "tutuverdiklerinden" ifadesindeki harf-i cerrinin, hangi manaya geldiği hususunda şu iki izah yapılmıştır:

a) Bu, min-i zaidedir (asıl mana yönünden etkisi yoktur) ve tıpkı, "Mahsul verdiği zaman, onun mahsulünü yeyfn" (En'am, 141) âyetindeki (......) gibidir.

b) Bu, min-i teb'iziyye (ondan bir kısmı) manasınadır. Buna göre de şu iki izah yapılmıştır:

1) Avın tamamı yenilmez. Çünkü eti yenilir, kemikleri, kanı ve tüyü yenilmez.

2) Bu ifade, "Avcı hayvanların, kendisinden bir parça yedikten sonra, geriye sizin için bıraktıkları avlardan yeyiniz" demektir. Çünkü âyet, köpeğin, yakaladığı avdan yemiş olması halinde de, arta kalanın helalliğini göstermektedir. Zira o köpeğin, avdan yemesi, o avı sahibi için tutmuş olmasına mani değildir. Çünkü tutma, "köpeğin avını tutup, sahibi yanına gelinceye kadar, onu bırakmaması" demektir. İşte bu hal, köpek ondan yemiş olsa da, yemese de mevcuttur.

Av Hayvanı Üzerine Besmele Çekme Gereği

Sonra Cenâb-ı Hak ' "ve üzerine besmele çekin" buyurmuştur. Bu ifade ile ilgili şu görüşler vardır:

1) Bu, "Köpeğini av üzerine salıverdiğinde besmele çek" demektir. Rivayet olunduğuna göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Köpeğini, besmele çekerek av üzerine saldığında yakaladığından ye" Müslim, Sayd, 1.3 (3/1529-1530). buyurmuştur. Buna göre âyetteki, "üzere" kelimesi, "yetiştirdiğiniz avcı hayvanlar" ifadesi ile alâkalıdır. Yani, "Bu hayvanları ava salarken, besmele çekin" demektir.

2) Bu (......) kelimesi "tutuverdikleri" ifadesi ile alakalıdır. Yani, o avcı hayvanların tuttukları avları, ölmeden kesmeye yetişebilirseniz, onların üzerine besmele çekerek onları kesin" demektir.

3) Bu ifade, o avları yeme işi ile ilgilidir. Yani, "o avları yerken, besmele çekin" demektir. Rivayet olunduğuna göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Ömer İbn Ebû Seleme'ye "Besmele çek ve (yemeğin) önünde olan kısmından ye" demiştir.

Bil ki Şafiî (r.h)'ye göre, besmele kasten (bile bile) çekilmeksizin kesilen hayvanın etini yemek helâldir. Binâenaleyh biz bu ifadeyi, üçüncü manaya hamledersek, söylenecek söz yoktur. Fakat âyeti birinci ve ikinci manalara hamleder isek, bu âyet ile besmelenin kasten terkedilmemesini ifade eden nassları birleştirmek için, âyetteki emrin mendubluk manasına olduğu anlaşılır. Biz bu meseleyi, inşaallah (En'âm. 121) âyetinin tefsirinde açıklayacağız.Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Allah'tan ittika edin. Çünkü Allah hesabı pek çabuk görendir" buyurmuştur. Bu, "Helal ve haram kıldığı şeyler hususunda, Allah'ın emrine ters düşmekten sakının" demektir.

Din Hususunda Olduğu Gibi Dünya Hususunda da Temiz Olan Her Şey Mubahtır

4 ﴿