11

"Ey İman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani bir güruh size ellerini uzatmaya yeltenmişti de, O (Allah), bunların ellerini sizden çekmişti. Allah'dan ittikâ edin. Mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsinler"

Âyetin (Maide 11) Nüzul Sebebi

Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır:

Bu âyetin sebeb-i nüzulü hakkında şu iki rivayet vardır:

1) İslâm'ın ilk yıllarında müşrikler galip, müslümanlar ise mağlup idiler. Andolsun ki müşrikler devamlı müslümanlara zarar vermeyi, onları öldürmeyi ve mallarını mülklerini yağmalamayı istiyorlardı. Allahü teâlâ ise, İslamiyyet kuvvet kazanıp, müslümanların şevketi ve gücü artıncaya kadar, müşriklerin bu isteklerine manî olmuştur. İşte bundan dolayı Hak teâlâ, "Ey iman edenler, Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani müşrik olan bir güruh, sizi öldürmek, mallarınızı yağmalamak ve yurtlarınızdan sürmek için, ellerini size uzatmışlardı da, Allah, lütfu ve rahmeti gereği, onların ellerini, sizin üzerinizden çekmişti. İşte böylesi büyük nimetler, Allah'a isyan etme ve O'na karşı gelmeden geri durmanızı gerektirir. O halde Allah'dan korkun ve mü'minler sadece Allah'a güvenip dayansınlar, tevekkül etsinler. Yani Allah'a itaata devam ediniz. Ona itaat hususunda, hiç kimseden korkmayınız" demiştir.

2) Bu âyet, belli bir hâdise hakkında nazil olmuştur. Bu belli hâdise hakkında şu rivayetler zikredilmiştir:

a) İbn Abbas(radıyallahü anh), Kelbî ve Mukâtil şöyle demişlerdir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Amiroğullarına bir seriyye (askerî birlik) göndermişti. O seriyyenin bütün mensupları, üç kişi dışında, Bi'r-i Ma'ûne (Ma'ûne Kuyusu) denilen yerde, tamamen öldürülüp şehid olmuşlardı. Üç kişiden birisi, Amr İbn Umeyye ed-Damrî idi. Bu ve diğer bir müslüman, beraberce, başlarına geleni haber vermek için Hazret-i Peygamber'e gelmek üzere yola çıktılar. Derken bunlar Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kendilerine emân (güvence) vermiş olduğu Süleymoğulları kabilesinden iki kişiye rastladılar ve emânları olduğunu bilmedikleri için, onları öldürdüler. Süleymoğulları da öldürülen o iki şahsın diyetini istemek için Hazret-i Peygamber'e geldiler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), beraberinde Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman ve Hazret-i Ali olarak, Medine'den çıkıp yahûdî Nadiroğulları kabilesine geldi. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), hem biribirleriyle savaşmama, hem de diyetler hususunda yardımlaşma konusunda, Nadiroğulları ile anlaşmalı idi. İşte bu sebeple Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara, "Ashabımdan birisi taraûmdan emâm olan iki adam öldürmüş. Öldürülen o iki şahsın diyetini vermem gerekiyor. Sizin bu diyete yardım etmenizi istiyorum" dedi. Onlar, "Otur, sana yemek yedirelim ve istediğini verelim" dediler. Daha sonra Hazret-i Peygamber ve yanındakileri öldürmeyi kurdular. Bunun üzerine Cebrail (aleyhisselâm) inerek, durumu Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e haber verdi. Hazret-i Peygamber, beraberindeki Sahabe ile birlikte derhal kalkıp dışan çıktılar. Yahûdîler de, "Tencerelerimiz kaynıyor" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise, onlara niyetlendikleri iş ile ilgili olarak kendisine vahiy geldiğini bildirdi." Atâ, o yahûdilerin, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in üstüne bir değirmen taşı veya bir kaya atma hususunda birbiriyle istişare ettiklerini söylemiştir. Hatta o kayayı attıkları, ama Cebrail (aleyhisselâm)'in onu tuttuğu rivayet edilmiştir.

b) Diğer âlimler şöyle demişlerdir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir yerde konaklamıştı. Müslümanlar yanından ayrılmışlardı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in silahı ağaçta asılı idi. Derken bir bedevi Arap geldi, Resûlullah'ın kılıcını alıp kınından çıkardı ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in başına gelip, "Seni benim elimden kim kurtarabilir?" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), üç kere "Allah, Allah, Allah" dedi. Cebrail (aleyhisselâm), kılıcı o bedevinin elinden düşürdü. Kılıcı Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) alıp, "Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak?" deyince, o, "hiç kimse" cevabını verdi. Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabına seslenerek, durumu onlara haber verdi, o bedeviyi de cezalandırmadı" İşte bu İki rivayete göre, âyetteki "Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün..."emrinden maksad, Hazret-i Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'den, müşriklerin serlerini ve kötülüklerini defetmiş olması sebebi ile Allah'ın, mü'minlere olan nimetini hatırlatma olur. Çünkü eğer müşriklerin (ve yahûdilerin) bu kötü niyetleri gerçekleşmiş olsaydı, hiç şüphesiz bu, büyük belâ ve sıkıntı olurdu.

c) Rivayet olunduğuna göre müslümanlar, "Asefân" denilen yerde, öğle namazını cemaatle kılıyorlardı. Namazlarını bitirince, müşrikler nedamet duyarak, "Keşke onlar namazda iken, işlerini bitirseydik" dediler. Bunun üzerine müşriklere, "müslümanların bundan sonra kılacakları bir namaz vardır ki, bu namazı onlar çocuklarından ve babalarından daha fazla severler" denildi. Bu sözü söyleyenler, bununla ikindi namazını kastediyorlardı. Müşrikler de, müslümanlar ikindi namazını kılarken, onların işini bitirmeye niyetlendiler. Cebrail (aleyhisselâm), bunun üzerine, korku halindeki namaza dair hükümleri ifâde eden âyetleri getirdi.

İkinci Mesele

Birisi birisine sövüp kötü söylediğinde, dilini ona uzattı"; yine birisi birisini yakaladığında, o, elini ona uzattı" denilir. Binâenaleyh, âyette geçen "el uzatma"nın mânası, birşeye elini uzatıp yakalamak demektir. Baksana, Arapların (Falanca, satıcıya elini uzatıyor) sözleri aynı mânayadır. Buna göre âyetteki, tabiri "Allah, onların ellerinin size ulaşmasına mâni oldu" demektir.

İsrailoğullarından Alınan Ahid

11 ﴿