16"Ey ehl-i kitap, size. Kitap'dan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklayan, bir çoğunu da atfeden peygamberimiz gelmiştir. Size, Allah'dan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir. Allah, rızâsına uyanları, onunla selamet yollarına hidayet eder ve onları, izni ile, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp, sırat-ı müstakime ulaştırır". Bil Ki Allahü teâlâ, yahûdi ve hristiyanların, ahidlerini bozduklarını ve emrolundukları şeyleri bıraktıklarını nakledince, bunun peşinden onları, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e iman etmeye davet ederek, "Ey ehl-i kitap, size, Kitap'dan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklayan, birçoğuna da affeden peygamberimiz gelmiştir" buyurmuştur. "Ehl-i Kitap" ile, yahûdi ve hristiyanlar kastedilmiştir. "Kitap" lâfzı, cins olduğu için, müfred olarak getirilmiştir. Sonra peygamberini şu iki özellikle tavsif etmiştir: 1) Bu onlara, gizledikleri pek çok şeyi beyân eden bir peygamberdir. İbn Abbas (radıyallahü anh): "Onlar, (Tevrat'ta bulunan) Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sıfatları ile recm (zina eden evlilerin taşlanarak öldürülmesi) hükmünü gizliyorlardı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), gizledikleri şeyleri, onlara açıklamıştır ki bu bir mucizedir. Çünkü o, ne bir kitap okumuş, ne de bir kimseden birşey öğrenmişti. Binâenaleyh onlara, kitaplarındaki sırları haber verince, bu bir, gaybtan haber verme ve dolayısıyla da bir mucize olmuş olur" demiştir. 2) Hazret-i Peygamber'in ikinci sıfatı "bir çoğunu da atfeder" âyetinin ifâde ettiği sıfattır. Bu, "O, sizin gizlediğiniz şeylerden pek çoğunu ortaya koymaz, (yüzünüze vurmaz)" demektir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bu şeyleri, dinî bakımdan bir fayda olmadığı için açıklamamıştır. Onun böyle davranmış olduğunun âyette zikredilişinin faydası, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, onların gizledikleri her şeyi bildiğini bildirmektir. İşte böylece bu, ileride rezit ve kepaze olmasınlar diye, gizleme işini bırakmalarına bir sebep olmuş olur. İnsanlığa Gelen Nur ve Kitap Daha sonra Cenâb-ı Hak "Size, Allah'dan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir" buyurmuştur. Bu ifâde ile ilgili şu açıklamalar yapılmıştır: a) Âyetteki "nûr" ile, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem); "kitap" ile de Kur'an-ı Kerim; b) "Nûr" ile İslâm, "kitap" ile Kur'an; c) "Nûr" ile de, "kitap" ile de Kur'an-ı Kerim kastedilmiştir. Bu üçüncü ihtimal zayıftır. Çünkü atıf, mâtûf ile matufun aleyhin birbirinden başka şeyler olmasını gerektirir. Hazret-i Muhammed'in, İslam'ın ve Kur'an'ın "nûr" diye adlandırılmaları açıktır. Çünkü zahirî nur (ışık) sayesinde göz, zahirî şeyleri (eşyayı) görmeye, bâtını nûr ile de basiret, gerçekleri ve aklî (manevi) şeyleri görüp idrâk etme imkânı bulur. Sonra Allah, "Allah, rızasına uyanları. Onunla hidayet eder" buyurmuştur. Yani, "Dini istemekten maksadı, Allah'ın razı olduğu dine uymak olan kimseleri, Allah, o kitab-ı mübîn (Kur'ân) ile hidayete erdirir. Ama dinden maksadı, alıştığı, kendisi ile büyüdüğü, tefekkür ve istidlali bırakıp atalarından aldığı şeyler ile yetinmek olan kimselere gelince, bu kimse Allah'ın rızasına uymamış demektir." Sonra Allah "Selâmet yollarına... " buyurmuştur. Bunun, mahzûf bir muzâfın olduğu düşünülerek"Selâm, (selâmet kurtuluş) yurdunun yollarına" mânasında olması caizdir. Bunun bir benzeri, "Allah yolunda öldürülenlerin amellerini, (Allah) asta boşa çıkarmaz. Onlara hidayet edecektir" (Muhammed, 4-5) âyetidir. Buradaki hidayetten muradın, İslâm'a hidayet etmek olmayıp, cennet yoluna hidayet etmek olduğu malumdur. Sonra Allahü teâlâ, "ve onları, izni ile, karanlıklardan nura çıkarır" yani, küfrün karanlıklarından, imanın nuruna çıkarır" buyurmuştur. Bu böyledir, çünkü tıpkı karanlıklar içinde insanın şaşırıp kalması gibi, kâfir de küfrün içinde şaşırır kalır. Yine tıpkı nûr (ışık) ile yol bulunduğu gibi, iman ile de cennetin yolları bulunur. Âyetteki, "izni ile" kaydı "Allah'ın muvaffak kılmasıyla" demektir. Bu ifâdenin başındaki "bâ"harf-i cerri, (......) fiiline mütealliktir. Yani, "Kim Allah'ın rızasına, Allah'ın izni ile (tevfîki ile) tabî olursa..." demektir. Bu harf-i cerrin, ne fiilinden anlaşılan hidayete, ne de fiilinden anlaşılan "çıkarma"ya taalluk etmesi caiz değildir. Çünkü bunun bir mânası yoktur. Binâenaleyh bu, Allah'ın rızasına, ancak Allah'ın bunu kendileri için dilediği kimselerin tabî olabileceklerine delâlet eder. Cenâb-ı Allah "Sırat-ı müstakime ulaştırır" buyurmuştur. Sırat-ı müstakim, hak din demektir. Zira hak (gerçek), aslında bir tektir ve her yönden üzerinde ittifak edilendir. Bâtıl ise, bir çok olup, hepsi de eğri büğrüdür. Hazret-i İsa'yı Tanrıtaştıranlar Kâfir Olmuşlardır |
﴾ 16 ﴿