60

"De ki "Allah katında bir mükâfaat olarak, bundan daha şerlisini size haber vereyim mi; Allah'ın lanet ve gazap ettiği ve içlerinden maymunlar ve domuzlar yaptığı kimseler ve tâguta tapanlar var ya, işte onlar mevkice daha şerli ve dümdüz yoldan daha çok sapmış kimselerdir".

Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

Âyetteki (bundan) ifâdesi, bir önceki âyette geçen o hoşlanmayan kimselere işarettir. Binâenaleyh burada mutlaka mahzûf bir muzaf vardır ve takdiri, "Bu, hoşlanmaytş işinin sahiplerinden daha şerli" şeklindedir. Çünkü Cenâb-ı Allah, "Allah'ın lanet ve gazap ettiği... kimseler" buyurmuştur. Binâenaleyh, "Lanet edilmiş olanlar bu dinden daha şerlidir" denilmez. Aksine, "Lanet edilen kimseler, bu dine müntesip olanlardan daha şerlidir" denilir.

Eğer; "Bu ifâde bu dine girmiş olanların da şerli oldukları mânasına gelir. Halbuki durum böyle değildir?" denilir ise, biz deriz ki: Cenâb-ı Hak bu ifâdeyi, onların görüşlerine ve inançlarına göre getirmiştir. Çünkü onlar, İslam dinine inanmanın şer olduğunu iddia ediyorlardı. Böyle olunca, onlara deniliyor ki: "Farzedin ki iş sizin dediğiniz gibidir. Fakat Allah'ın size laneti, gazabı ve şekillerini maymun ve domuz suretine çevirmesi, bundan daha şerlidir" denilmiştir.

İkinci Mesele

(......) kelimesi, temyiz olarak mansuptur. Bu, "mef'ûle" veznindedir. Tıpkı "mekbule" ve mecvûze" kelimeleri gibidir. Bu, masdar mânasına bir kelimedir. Masdarlar bazan kelimelerinde olduğu gibi "mef'ûl" vezninde gelir.

Buna göre şayet, "Mükâfaat, iyilik etmeye mahsustur. Binâenaleyh, kötülük yapmanın karşılığı olarak nasıl kullanılmıştır?" denilirse, biz deriz ki:

Bu, Cenâb-ı Hakk'ın tıpkı Onları elem verici bir azapla müjdele" (Âl-i imran, 21) âyetiyle, şairin "Aralarındaki selamlaşma, (sanki) acı ve elem veren bir darptır, vuruştur" ifâdesinde olduğu gibidir.

Üçüncü Mesele

Cenâb-ı Hakk'ın ifadesindeki edatının, terkib bakımından şu iki durumda bulunması muhtemeldir:

a) Bu ifade, mahzuf bir mübtedanın haberi olmak üzere, mahallen merfûdur. Çünkü Allah: "De ki: "Allah katında bir mükâfaat olarak, bundan daha şerlisini size haber vereyim mi?" buyurunca, sanki birisi, "kimdir bu?" diye sormuş, bunun üzerine de "Bu, Allah'ın kendisine lanet ettiği kimsedir" diye cevap verilmiştir. Bunun bir benzeri de, "De ki: "Şimdi bundan daha çok kötü olanı size haber vereyim mi? Ateştir" (Hacc, 72) âyetidir. Buna göre Allah, sanki "O, ateştir" demiştir,

b) Bunu (......) kelimesinden bedel olmak üzere, cerr mahallinde olması caizdir. Manası da, "...Allah'ın, kendisine lanet ettiği kimseyi haber vereyim mi?" şeklindedir.

Dördüncü Mesele

Bil ki Allahü teâlâ, onların burada çeşitli birçok sıfatlarını zikretmiştir:

a) Allahü Teâlâ onları lanetlemiştir.

b) O, onlara gazap etmiştir.

c) O, onlardan bazılarını maymunlar, hınzırlar ve tâgûtperestler haline getirmiştir.. Tefsirciler, "Âyetteki "maymunlar" ifadesiyle, Ashâb-ı Sebt (cumartesi yasağını ihlâl edenler); "domuzlar" ifadesiyle, Hazret-i İsa'nın mucizesi olan sofrayı (mâide) inkâr edenler kastedilmiştir" demişlerdir.

Yine rivayet edildiğine göre, domuz ve maymunlar haline getirilenler, Ashâb-ı Sebt'ten idiler. Çünkü Ashab-ı Sebt'in gençleri maymun, ihtiyarları da domuz haline çevrilmişlerdi...

Kelimesindeki Kıraât Vecihleri Ve Hamza'nın Müdafaası

Keşşaf sahibi, âyetteki tirildi ifadesiyle ilgili birçok kıraat zikretmiştir: .

1) Übeyy (radıyallahü anh), bunu "Tâğutâ ibâdet eden kimseler" şeklinde okumuştur.

2) Abdullah İbn Mes'ud (radıyallahü anh), "ve kim tâğuta ibadet ederse..." şeklinde okumuştur.

3) Kelime, (......) kelimesine atfedilerek, "Tağutperest" şeklinde okunmuştur.

4) Yine ifâde, şeklinde de okunmuştur.

5) Bu, (kulları) şeklinde;

6) (kullar) şeklinde;

7) vezni üzere şeklinde;

8) şeklinde;

9) "Abîd" kelimesinin çoğulu olarak, iki zamme ile yine şeklinde;

10) "Kefere" vezninde (......) şeklinde;

11) Aslı olmak üzere (......) şeklinde okunmuştur. Bu sonuncusunda tâ harfi, izafetten dolayı hazfedilmiştir. Yahut da bu, "hadim" kelimesinin şeklinde çoğul oluşu gibi, (......) kelimesinin şeklinde bir çoğuludur.

12) Yine bu kelime şeklinde;

13) şeklinde;

14) şeklinde;

15) Meçhul olarak, (......) şeklinde okunmuştur ki bu, ve "Aralarında tağuta tapılan" manasındadır ve zamir hazfedilmiştir.

16) Yani Allah bırakılıp, tâğut ma'bud edinilerek manasında okunmuştur. Bu tıpkı senin, birisi reis olduğu zaman söylediğin, "O, emir yapıldı" sözün gibidir.

17) Hamza bu kelimeyi, ayn'ın fethası, bâ harfinin zammesi, dal'ın nasbi ve "tâgut" kelimesinin cerri şeklinde okumuştur. Bazi âlimler Hamza'nın bu okuyuşunu tenkid etmiş ve bunu bir kıraat hatası sayarak rivayet edilmesi doğru olmayan bir şeyi zikreden biri olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Bazı âlimler ise bunun bir lahin (gramer hatası) ve bir Kıraat hatası olmadığını söylemişler, bununla ilgili şu izahları yapmışlardır:

a) (abud) kelimesi, aslında abd (kul) demektir. Araplar, mübalağa ifâde etsin diye kelimenin bâ harfini ötürelemişlerdir. Bu tıpkı Arapların, "iyice sakınan ve çok zeki olan" mânasına demeleri gibidir. Buna göre ifâdesi, "Tâgut'a ibâdette zirveye ulaşan" demektir. İşte bu, en güzel izahtır.

b) (......) kelimeleri tıpkı, ve (yırtıcı hayvan) kelimeleri gibi, aynı manada iki kullanıştır.

c) (......) kelimesinin çoğulu, (......) kelimesi; (......) kelimesinin çoğulu da şeklidir. Bu tıpkı, (......) kelimesinin, (......) kelimesinin çoğulu olması gibidir. Araplar, iki zammenin peşpeşe gelişini ağır bulmuş ve böylece, bu kelimedeki birinci zamme fethaya çevrilmiştir.

d) Muhtemelen Hamza bu kıraati ile manasını kastetmiştir. Bu durumda bu kelime, (......) yerine kullanılan (paralar) kelimesi gibi olmuştur. Sonra baştaki hemze hazfedilmiş ve harekesi sonra gelen harfe verilmiştir.

e) Muhtemelen Hamza, bununla mânasını kastetmiştir. Sonra fiil-i maziye benzemesin diye, sonundaki tâ harfi hazfedilmiş, bâ harfi ötürelenmiştir.

Altıncı Mesele

Cenâb-ı Hak, "Tağut'a tapanlar..." buyurmuştur. Ferrâ, bu kelimenin tefsirinin, "Allah onlardan, maymunlar ile, Tâğut'a tapanlar halketti" şeklinde olduğunu söylemiştir. Mananın böyle olması halinde ism-i mevsûl ((......) kelimesi) hazfedilmiş olur.

Yedinci Mesele

Âlimlerimiz bu âyete dayanarak, küfrün de Allah'ın kaza ve kaderiyle meydana geldiğini söyleyerek, şöyle demişlerdir: "Zira âyetin takdiri, "Allah, onlardan Tâgût'a tapanlar yarattı" şeklindedir. Bu "yaratma, kılma" işi ancak, Allah onlarda bu ibâdeti yarattığı zaman düşünülebilir. Çünkü, şayet bu ibâdet onlar tarafından meydana getirilmiş olsaydı, Allahü teâlâ onları, puta tapanlar kılmış olmaz; tam aksine onlar kendi kendilerini böyle yapmış olurlardı.. Böyle bir mâna ise, âyetin mânasının hilâfınadır. Mutezile ise bunun mânasının, "Allahü teâlâ onlar hakkında bu şekilde hüküm verip, onları bu şekilde vasfetti. Bu tıpkı, Allah'ın Onlar O Rahmanın bizzat kulları olan melekleri de dişiler yaptılar" (Zuhruf, 19) âyeti gibidir..." şeklinde olduğunu söylemişlerdir. Bu hususla alâkalı görüşümüz, daha önce birkaç defa geçmişti..

Sekizinci Mesele

Âyette bahsedilen "Tâğut"un, İsrailoğullarının taptığı buzağı olduğu ileri sürüldüğü gibi, bunun İsrailoğullarının âlimleri mânasına geldiği de söylenmiştir. Yine bunun, Allah'a isyan hususunda herhangi bir kimseye boyun eğen, itaat eden kimsenin de Tâgût'a ibâdet etmiş olduğu da söylenmiştir.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "İşte onlar mevkke daha şerlidirler" buyurmuştur. Yani, "Kendilerine lanet edilip, maymun ve domuzlar haline getirilenler mekân ve mevki bakımından mü'minlerden daha şerlidirler" demektir. Bu ifâdede lafzının getirilmesi hususunda da şu iki izah yapılmıştır:

a) İbn Abbas (radıyallahü anh), "Çünkü onların mekânları, "sekar" (cehennem)in bir tabakasızdır. "Sekar" tabakasından da daha şerli ve afet bir yer yoktur" demiştir.

b) Hakikatte ehline ait olduğu halde, âyette şer kelimesi lafız bakımından "mekân"a nisbet edilmiştir ki, böyle bir ifâde kinaye babından olur. Bu, Arapların "Falancanın kılıç bağı uzun, külü de çoktur" demesi gibidir. Bunun neticesi, bir şeyin "levazımı ve tevâbii"ni (genellikle, ayrılmayan unsurlarını) zikretmek suretiyle o şeyin kendisine işaret etmekten ibarettir.

Daha sonra Allah "Ve dümdüz yoldan daha çok sapmış olan..." buyurmuştur. Yani, "Doğru ve mutedil yoldan, hak dinden daha çok sapmış olan..." demektir. Müfessirler, "Bu âyet nazil olunca, müslümanlar ehl-i kitabı ayıplayarak, "Ey maymunların ve domuzların kardeşleri..." demiş, bunun üzerine de onlar rezil rüsvay olarak başlarını önlerine eğmişlerdir" demişlerdir.

Nifakın Mümkün Olan İstifadeyi Engellemesi

60 ﴿