75

"Hâlâ Allah'a tevbe edip, O'nun mağfiretini istemeyecekler mi onlar? Allah gafur ve rahimdir. Meryem oğlu Mesîh, ancak bir peygamberdir. Ondan evvel de peygamberler gelip geçmiştir. Onun anası bir sıddîkadır. İkisi de yemek yerlerdi. Bak, biz âyetleri onlara nasıl apaçık bildiriyoruz. Sonra yine bak, onlar nasıl (hak'tan) çevriliyorlar!".

Cenâb-ı Hak, "Hala Allah'a tevbe edip, Onun mağfiretini istemeyecekler mi onlar" buyurmuştur. Ferrâ, bu üslup hakkında, "Bu, Allahü teâlâ'nın, içkinin haram kılınması ile ilgili olarak gelmiş olan, "Artık vaz geçtiniz değil mi?" (Maide. 91) buyruğunda olduğu gibi İstifham şeklipde bir emirdir" demiştir.

Hazret-i İsa, Sadece Peygamberlerden Biridir

Daha sonra Allah "Meryem oğlu Mesih, ancak bir peygamberdir. Ondan evvel de peygamberler gelip geçmiştir. Onun anası da bir sıddîkadır" buyurmuştur. Bu, "O, ancak, kendisinden önce gelip geçmiş peygamberler gibi bir peygamberdir; O, diğer peygamberlerin getirdiği gibi, Allah katından mucizeler getirmiştir. Eğer Allah, O'nun eliyle anadan kör doğanı ve alacalı (abraş) olanı iyileştirmiş ve ölüleri diriltmiş ise, aynı şekilde Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın eliyle de bir asaya can vermiş, onu hızla giden bir yılan haline getirmiş ve Kızıldeniz'i varmıştı. Allah onu babasız yarattığı gibi, daha önce de Hazret-i Âdem (aleyhisselâm)'i babasız ve annesiz yaratmıştır" demektir.

Meryem'in Sıddîka Olduğu

Âyetteki, "Onun anası da bir sıddikadır" tabirinin tefsiri ile ilgili birkaç görüş vardır

a) Hazret-i Meryem, Rabbisinin âyetlerini ve oğlunun, Rabbisi hakkında haber verdiği şeyleri tasdik etmiştir. Nitekim Cenâb-ı Allah, O'nu tavsif ederken, "O (Meryem), Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti" (Tahrim, 12) buyurmuştur.

b) Hak teâlâ, "Derken biz ona ruhumuzu göndermiştik ve O, kendisine hilkati tam bir insan şeklinde görünmüştü..." (Meryem. 18) buyurmuştur. Hazret-i Cebrail, Meryem ile konuşup, Meryem de O'nu tasdik ettiği için, O'na "sıddîka" denilmiştir.

c) Onun "sıddîka" olmasından maksat, günahlardan tamamen uzak durup, kulluk görevlerini yerine getirmede son derece gayret içinde olmasıdır. Çünkü, bu vasıfların kendisinde mükemmel olarak bulunduğu kimse, "sıddîk" diye isimlendirilir. Nitekim Cenâb-ı Hak, "İşte onlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, iyi adamlarla beraberdirler" (Nisa 69) buyurmuştur.

Meryem ve İsa, Yemeye Muhtaç Olan Mahluklardı

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "İkisi de yemek yerlerdi" buyurmuştur.

Bil ki bundan maksat, hristiyanların görüşünün yanlışlığına istidlal etmektir. Bu birkaç yönden izah edilebilir:

a) Annesi olan herkes, yok iken meydana gelmiş demektir. Böyle olan herkes ise, ilâh değil, mahlûk olur.

b) Bunlar, muhtaç varlıklardır.. Çünkü, onların yiyip içmeye son derece fazla ihtiyaçları vardır. Halbuki ilah, bütün bu şeylerden müstağni olan zât demektir. Binâenaleyh, Hazret-i İsa'nın bir ilah olması nasıl düşünülebilir?

Yiyip İçmenin Tabiî İhtiyaçtan Kinaye Olması Görüşü Zayıftır

c) Bazı alimler, Hak teâlâ'nın "İkisi de yemek yerlerdi" buyruğunun abdest bozmaktan kinaye olduğunu, zira yiyip içen herkesin, mutlaka abdest bozması gerektiğini söylemişlerdir ki, bu şekildeki bir görüş, bana göre birkaç sebepten dolayı zayıftır:

1) Yiyip içen herkes, abdest bozacak diye bir kaide yoktur. Çünkü cennetlikler de yiyip içerler, ama abdest bozmazlar.

2) Yiyip içmek, taâm'a, yemeye-içmeye olan ihtiyaçtan dolayıdır. İşte böyle bir ihtiyaç, O'nun (Hazret-i İsa) ilâh olmadığına delâlet eden en güçlü delillerdendir. Binâenaleyh bizim, bu ifâdeyi başka bir şeyden kinaye kılmamıza gerek yoktur.

3) İlâh, yaratmaya ve îcad etmeye kadir olandır. Şayet, Hazret-i İsa ilâh olsaydı, yiyip içmeksizin de kendisinden açlığın tesirini def etmeye kadir olurdu. Hazret-i İsa, kendisinden zararı gideremediğine göre, O'nun alemlerin ilâhı olması nasıl düşünülebilir? Özet olarak diyebiliriz ki, hristiyanların görüşünün bozukluğu, bu hususta herhangi bir delile ihtiyaç hissettirmeyecek kadar açıktır.

Daha sonra Allah, "Bak, biz âyetleri onlara nasıl apaçık bildiriyoruz. Sonra yine bak, onlar nasıl (haktan) çevriliyorlar!" buyurmuştur.

Bir kimse birisini bir şeyden çevirip vazgeçirdiğinde, denilir. "İfk" yalan söylemek demektir. Çünkü yalan da, haktan dönmek ve yüz-çevirmektir. O halde, bir şeyden çevrilmiş olmak, ondan dönmek, vazgeçmek demektir. Yağmur, kendisinden vazgeçip yağmadığında denilir. Buna göre buyruğunun mânası, "Hak'tan nasıl da çevrilirler?" şeklindedir.

Âlimlerimiz âyetin, onların hakkı düşünmekten dönderilmiş olduklarına delâlet ettiğini; zira insanın, kendisini hak ve doğrudan bâtıla, cehalete döndürmesinin imkânsız olduğunu, çünkü insanın, kendisi için bunu tercih edemeyeceğini söylemişlerdir... Böylece biz, onları bundan çevirenin, Allahü Teâlâ (c.c) olduğunu anlamış olduk.

İnsana Fayda Verip Zararını Önleyemeyen Tanrı Olamaz

75 ﴿