77

"De ki: "Ey ehl-i kitap, dininizde haksız yere haddi aşmayın. Bundan evvel gerçekten hem kendileri sapmış hem de birçok (insanı) saptırmış ve dümdüz yoldan sapmış bir kavmin hevâ ve hevesine uymayın".

Bil ki Allahü teâlâ, ilk önce yahudilerin, ikinci olarak da hristiyanların bâtılları ile ilgili beyanatta bulunup bunların yanlış ve asılsız olduğu hususunda pek kesin ve kuvvetli deliller getirince, daha sonra, her iki güruha da şöyle hitap edip, "Ey ehl-i kitap dininizde haksız yere haddi aşmayın" buyurmuştur. Bu hitaptaki "gulüv", ihmal etmenin zıddı olup, "haddi aşmak" mânasındadır. Bu böyledir, çünkü hak (gerçek) ifrat ve tefrit aşırılıklarının tam ortasında bulunur. Allah'ın dini de, ya haddi aşma ya da ihmal etme aşırılıkları ortasındadır. Âyetteki, "haksız yere" tabiri, mef'ûl-i mutlak olan mahzûf bir kelimenin sıfatıdır. Buna göre kelâmın takdiri, "Dininizde, haksız bir haddi aşma ile, haddi aşmayın" yani, "bâtıl bir haddi aşma ile haddi aşmayın" şeklindedir. Çünkü din hususunda haddi aşma, iki türlü olur:

1) Hak hususunda haddi aşıp, ileri gitmek ki bu hakkı yerleştirip te'kid etmede ileri gitmektir.

2) Bâtıl hususunda haddi aşıp, ileri gitmek ki, bu da, ortaya şüpheler atıp delilleri gizleme hususunda külfete girmek, zorlanmaktır. Âyette bahsedilen bu haddi aşış.

Allah'ın laneti üzerlerine olasıca yahûdilerin, Hazret-i İsa (aleyhisselâm)'nın (hâşâ) veled-i zina olup yalan söylediğini ileri sürmeleri; hristiyanların ise, Hazret-i İsa (aleyhisselâm)'nın bir ilah olduğunu iddia etmeleridir.

Hevâ Tabirinin Açıklanması

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Bundan evvel gerçekten hem kendileri sapmış, hem de birçok (İnsanı) saptırmış ve dümdüz yoldan sapmış bir kavmin hevâ ve hevesine uymayın buyurmuştur.

Bu âyetle ilgili iki mesele vardır:

Birinci Mesele

"Ehvâ" kelimesi burada, delil ve hüccetlerin değil de, şehvet ve arzunun sevkedip götürdüğü görüşler demektir.

Şa'bî, "Allahü teâlâ Kur'ân'da, "hevâ" kelimesini getirdiği her yerde, "hevâ"yı tenkid edip, kınamıştır. Nitekim, "Hevâ'ya tâbi olma ki o, seni Allah yolundan saptırır" (sad. 26); "Hevâsına uyan kimseler sakın seni bundan alıkoymasın. Sonra helak olursun" "Kendi hevâ-vü hevesinden söylemez O" (Necm, 3) ve "Hevâsmı tanrı edinmiş kimseyi gördün mü?.." (Câsiye, 23) buyurmuştur" der.

Ebû Ubeyde şöyle demiştir: "Biz, "heyâ"kelimesinin hep kötü mânalara kullanıldığını görüyoruz. Mesela "Falanca hayra heves ediyor" denilmeyip, aksine, "Falanca hayır ister ve sever denilir."

Bazı âlimler de: "Hevâ, Allah'ın dışında, ibâdet olunan bir "ilah (put)" manasınadır" demişlerdir.

Sahibini ateşe götürüp uçurduğu için, arzu ve hevese, "hevâ" denildiği de ileri sürülmüştür.

Hevâ-ü hevesi zemmetme hususunda şu beyit söylenmiştir:

"Şüphesiz hevâ, bizatihi horluk ve hakirliktir. Bundan dolayı hevâ ve hevesine uyduğun zaman, horluk ve hakirlikle yüzyüze gelirsin."

Yine birisi, İbn Abbas (radıyallahü anh)'a: "Ben hevâ-vü hevesimi, senin hevâ-vü hevesinin üzerinde kılan Allah'a hamdederim" demiş. Bunun üzerine İbn Abbas (radıyallahü anh): "Her hevâ, sapıklıktır" demiştir.

İkinci Mesele

Allahü teâlâ onları, sapıklık hususunda üç kademe ile tavsif etmiş ve hepsinin de, daha önce sapıtmış olduklarını anlatmış, sonra başkalarını da saptırdıklarını belirtmiş ve daha önceki gibi, şu anda da sapıklıkta devam ettiklerini beyân etmiştir. Biz, bu halden, Allah'a daha uzak ve Allah'ın ikabına daha yakın, başka bir hal göremiyoruz. Bundan Allah'a sığınırız. Bu âyetin şu mânaya gelmesi de muhtemeldir: "Onlar saptılar, saptırdılar ve daha sonra da saptırmalarını bir nevî hakka iletme olarak inandıkları için saptılar." Yine âyette bahsedilen birinci sapma (delâlet) ile, dinden sapma; ikincisi ile de, cennete götüren yoldan sapma mânasının kastedilmiş olması da muhtemeldir.

Emr-i Maruf Yapmayan Yahudilerin Lanetlenmesi

Bil ki Allahü teâlâ, ehl-i kitaba bu şekilde hitap edince, onların alalarının durumunu anlatmak için şöyle buyurmuştur:

77 ﴿