81

"İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanetlendiler. Bunun sebebi isyan etmeleri ve ifrata sapmaları idi. Onlar, yaptıkları herhangi bir fenalıktan, birbirini nehyetmezlerdi. Hakîkaten yapmakta oldukları şey ne kötü idi. İçlerinden bir çoğunu görürsün ki, kâfirlere dostluk ederler. Kendilerinin, irtikâb ettikleri şeyler, andolsun ki ne çirkin şeylerdir. (Bu da) Allah'ın kendilerine gazap etmesi ve onların o azap içinde ebedî kalıcı olmalarıdır. Eğer Allah'a, peygambere ve O'na indirilene iman etmiş olsalardı, onları dostlar edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fasık kimselerdir".

Müfessirlerin ekserisi, yüce Allah'ın, bu âyet ile Ashab-ı sebt (cumartesi yasağına uymayanlar) ile, Mâide (Gökten inen sofra) ashabını kastetmiştir, demişlerdir. Cumartesi yasağına uymayanlar, Dâvud (aleyhisselâm)'un kavmi olup, bunlar, Eyle halkıdır. Bunlar, Allah'ın A'râf sûresinde de bahsettiği gibi, cumartesi günü balık tutmak suretiyle haddi aşınca, Dâvud (aleyhisselâm): "Allah'ım, onlara lanet et ve onlan bir ibret vesilesi kıl..' dedi. Böylece onlar da maymunlar haline geldiler. Mâide ashabına gelince, bunlar da, o sofradan yeyip içip de, buna rağmen iman etmeyince Hazret-i İsa: "Allah'ım, onlara, Ashab-ı Sebt'e lanet ettiğin gibi, lanet et!" dedi. Böylece bunlar da domuzlar haline geldiler. Bunlar, içlerinde hiçbir kadın ve hiçbir çocuk bulunmayan beşbin kişi idiler. Alimlerden bazıları şöyle demişlerdir: Yahudiler: "Biz peygamber evlatlarıyız" diye övünüyorlardı. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, onların, peygamberlerin lisanlarıyla da lanetlenmiş olduklarına delâlet etsin diye, bu âyeti zikretmiştir.

Şu da denilmiştir: Hazret-i Dâvûd ile Hazret-i İsa (aleyhisselâm), Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in peygamberliğini müjdelemişler, O'nu tekzib edenleri de lanetlemişlerdi. Bu, Esamm'ın görüşüdür.

Müteakiben Allah, buyurmuştur ki bu, "bu lanet, onların Allah'a isyan edip bu isyanda ileri gitmeleri sebebiyle olmuştur" demektir.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, bu ma'siyet ve haddi aşmayı, "Onlar, yaptıkları herhangi bir fenalıktan, birbirini vazgeçilmiyorlardı" buyruğuyla belirtmiştir. Bu ifâdede geçen "Birbirini vazgeçirme tabirinin şu iki anlamı vardır:

a) Cumhurun benimsediği görüşe göre bu fiil, nehy (nehyetmek) masdarının "tefâül" babıdır. (Tenahî) yani, "Onlar birbirlerini kötülükten nehyetmiyorlardı" demektir. İbn Mesûd (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kim bir topluluğun amelinden hoşnut olursa, o kimse onlardan olmuş olur. Her kim de, bir grubun sayısını, (kalabalığını) çoğaltırsa, o da onlardan olmuş olur."

b) Bu kelime, (vazgeçmek, bitirmek) anlamındadır. Nitekim bir kimse bir şeyden vazgeçip kaçındığı zaman, denilir.

Daha sonra Hak teâlâ, "Hakikaten yapmakta oldukları şey, ne kötü idi!" buyurmuştur. tabirinin başındaki lâm harfi, kasem lamıdır. Buna göre sanki Allah, "Zâtıma yemin ederim ki, hakikaten onların yapmakta oldukları şey ne kötü idi!" demiştir. Onların yaptıkları şey ise, günahlar irtikâb edip haddi aşarak düşmanlık yapmak ve emr-i maruf ve nehy-i münker yapmamaktır.

Buna göre şayet, "Bir şey olup bittikten sonra, o şeyden vazgeçmek mümkün değildir. O halde Cenâb-ı Hak, ne diye onları bundan dolayı kınamıştır?" denilirse, biz deriz ki:

Buna birkaç yönden cevap verilebilir:

a) Bundan murad, "Onlar, yapmış oldukları bir kötülüğü tekrar yapmaktan, birbirlerini nehyetmiyorlardı" anlamıdır.

b) "Onlar, yapmayı istedikleri, alet ve edavatını hazırladıkları bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmiyorlardı."

c) "Onlar, yapmış oldukları kötülükte ısrar etmekten birbirlerini vazgeçirmiyorlardı."

Daha sonra Allah "İçlerinden birçoğunu görürsün ki, kâfirlerle dostluk ederler" buyurmuştur,

Bil ki Allahü Teâlâ, ehl-i kitabın atalarını, yukardaki âyetlerde yer alan tabirlerle vasfedince, onlardan, Kur'ân'ın nüzul zamanında mevcut olanları da, kâfirleri ve putperestleri dost edinmeleri vasfıyla nitelemiştir ki, bundan murad Ka'b Ibn Eşref ve arkadaşlarıdır. Çünkü bunlar müşrikleri Hazret-i Peygamber'in aleyhine kışkırtmış ve onlara yardımda bulunmuşlardı. Biz bu hususu, "...diğer küfredenler için de, "Bunlar iman edenlerden daha doğru bir yoldadır" diyorlar" (Nisa, 51) âyetinin tefsirinde anlatmıştık.

Daha sonra Allah, "Kendilerinin, yapıp gönderdiği şeyler, andolsun ki ne çirkin şeylerdir" buyurmuştur ki bu, "onların, âhiret yurdunda, âhiretleri için takdim etmiş oldukları şey ne kötüdür" demektir.

Allah, "Bu da, Allah'ın kendilerine gazap etmesi ve onların o azap içinde ebedi kalıcı olmalarıdır" buyurmuştur. edatının başına geldiği cümle, mahallen merfûdur. Bu, senin tıpkı "Zeyd, adam olmak bakımından ne kötüdür!" demen gibidir. Bu cümlenin merfû oluşu, tıpkı misâlimizde ki Zeyd kelimesinin merfû oluşu gibidir. Misalimizdeki "Zeyd" kelimesinin merfu oluşu hususunda şu izah yapılmıştır.

a) Zeyd kelimesi mübtedâ, (......) ve kendisinde amel etmiş olduğu şey ise, (......) kelimesinin haberidir.

b) Zeyd kelimesinin, mahzûf bir mübtedânın haberi olmasıdır. Sanki o, deyince, ona, "Kimdir o?" denilmiş de, o da Zeyd, yani demiştir.

Daha sonra, Allah: "Eğer Allah'a, peygambere ve ona indirilene İman etmiş olsalardı, onları dostlar edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fasık kimselerdir" buyurmuştur ki bu, "Onlar, iddia ettikleri gibi eğer Allah'a, peygamberlerine, yani Musa'ya ve Tevrat'a, o Musa'ya indirilene inanmış olsalardı, müşrikleri dost edinmezlerdi" demektir. Çünkü müşrikleri dost edinmenin haram edilmesi hem Tevrat'ta, hem de Musa'nın şeriatında te'kid edilmişti. Şu halde, buna rağmen onlar bunu yapınca, onların maksatlarının Hazret-i Musa'nın dinini takrir etmek, yürürlüğe koymak olmayıp, bilakis onların maksatlarının riyaset ve makam olduğu ortaya çıkmış olur. Böylece onlar, bu riyaset ve makamı, güçlerinin yettiği her türlü yolla elde etme gayreti içine girmişlerdir. İşte bu sebepten dolayı Cenâb-ı Hak onları, "fasıklıkta" tavsif ederek, "Fakat onlardan birçoğu fasık kimselerdir" buyurmuştur.

Bu hususta başka bir açıklama da, Kaffal'in yapmış olduğu şu izahtır: "Şayet, müşrikleri dost edinen o yahudiler, Allah ve Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e iman etmiş olsalardı, o yahudiler o müşrikleri dost edinmezlerdi." Bu izah da güzel ve yerinde bir izah olup, âyette buna mâni olabilecek herhangi bir husus bulunmamaktadır.

Müslümanlara En Fazla Düşmanlık Yahudilerden ve Müşriklerden Gelir

81 ﴿