16"O gün kim azaptan döndürülürse, muhakkak ki (Allah) onu esirgemiştir. Apaçık kurtuluş da işte budur". Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır: Bil ki Asım'ın ravisi Ebû Bekr, Hamza ve Kisaî yâ harfinin fethası, râ hafinin de kesresiyle, (döndürürse...) şeklinde okumuşlardır. Bu kıraate göre döndürme işinin faili, Hak teâlâ'nın, âyetindeki "Rabb" kelimesine raci olan zamirdir.. Buna göre kelâmın takdiri, "O, Rabb, o gün kimi azabından döndürür (uzaklaştırırca).." şeklinde olur. Bu kıraatin delili, Cenâb-ı Hakk'ın, "Muhakkak ki (Allah) onu esirgemiştir" ifadesidir. Bu fiil, Lafzatullah'a raci olacak zamire isnâd edilince, iki fitlin de birbiriyle uyuşması için, durumun diğer fiilde de aynı şekilde olması gerekir. Bu takdire göre, azabı çevirme, döndürme işi, Allah'a isnâd edilmiş olur. Bundan sonraki merhamet etme İşi de, Allah'a nisbet edilmiş olur. Diğer kıraat imamları ise, bu fiili meçhul olarak (......) şeklinde okumuşlardır ki, buna göre mâna "O günün azabı her kimden döndürülürse..." şeklinde olur. Bu kıraat da güzeldir, zira Allahü teâlâ "Büyük bir günün azabından.." ifâdesinde, "azab"ı o güne nisbet etmiştir. İşte bundan dolayı da, "döndürme" işini de o güne nisbet etmiştir. Buna göre kelamın takdiri, "Her kimden o günün azabı uzaklaştırılırsa..." şeklinde olur. Âyetin zahiri, o günün (Kıyamet gününün) döndürülmüş olmasını gerektirir ki, bu muhal bir şeydir. Aksine bundan murad, o günün azabının uzaklaştırılmış olmasıdır. Malum olduğu için, böyle bir hazf malum ve yerinde olmuştur. Âyet, tâatın mükâfatı; ma'siyetın de ikâbı (cezayı) îcap ettirmediğine delâlet etmektedir. Çünkü Allah, "Ogün kim azaptan döndürülürse, muhakkak ki (Allah), onu esirgemiştir..." buyurmuştur ki bu, "Allah, o günde kendisinden azabı dönderdiği herkese merhamet etmiştir" demektir. Bu ancak, bu döndürme işi lütuf olarak meydana geldiğinde güzel olur. Ama bu, bir vacip ve bir hak etme olarak meydana geldiğinde, bu hadise hakkında, "O, ona merhamet etti.." denilmesi uygun düşmez.. Baksana, köleyi dövmesi hoş karşılanmayan kimse, onu dövmediği zaman, "O, ona merhamet etti" denilmez. Ama, köle dövülmeyi hak ettiği halde, o onu dövmezse, "O, ona merhamet etti, acıdı..." denilir, İşte bu âyet de, kendisinden vazgeçilen, yerine getirilmeyen her ceza ile, tahakkuk edecek her mükâfaatın, Allah tarafından doğrudan verilmiş bir lütuf ve ihsan olduğuna delâlet eder ki bu, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in söylediği rivayet edilen şu hadise de uygundur: "Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim kî, insanlardan hiç kimse, cennete ameli karşılığında giremez!. Ashâb: "Sen de mi ya Resûlallah!" dediklerinde o, "Ben de.. Ancak, Allah'ın rahmetiyle beni bürümesi müstesna..." buyurmuştur. Bu son cümleyi söylerken Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), elini başının üzerine koymuş ve sesini uzatarak söylemiştir. Allah'ın Lütfu Hakkında Mutezili Kadi'nin İddiası Kadî şöyle demiştir: "Bu âyet, âhirette cezalandırılmayacak olanların, kendilerinden ikâbın uzaklaştırıldığı kimselerden olduğuna ve binâenaleyh onların mükâfaatlandırılması gerektiğine delalet etmektedir. Bu, "Mükelleflerden, kendilerinden İkâb döndürülmüş (kaldırılmış) olanlardan mükâfaatlandırılmayan ama lûtfa mazhar olan kimseler de vardır" diyenlerin görüşünü iptal eder. Eğer, "Allah'ın kendisini cezalandırmadığı, ama lütufta bulunduğu bir kimse için, apaçık bir kazanç meydana gelmiş olmaz mı? Bu, âyet-i kerîmenin sizin görüşünüze delâlet etmediğini göstermez mi?" denilir ise biz deriz ki, "Sizin söylediğiniz bu şey birkaç bakımdan reddolunur: a) İkram ve lütufta bulunmak, Allahü teâlâ tarafından (karşılıksız) bir veriştir. Bu, yapılan bir şeye karşılık değildir. Fevz ise, matlubu elde etmek, ona ulaşmaktır. Binâenaleyh bunun, mutlaka matlûp olan bir şeyi ifâde etmesi gerekir. b) Fevz-i Mübin (apaçık kurtuluş) ifâdesinin, fazl-ı ilâhî mânasına hamledilmesi caiz değildir. Aksine bunun, büyük bir nimeti ifâde eden bir mânaya hamledilmesi gerekir. Bu büyük nimet de, ancak mükafaat ve sevaptır. c) Âyet: "Eğer ben, Rabbime isyan edersem, o büyük günün azabından korkarım" (En'am. 15) cümlesi üzerine atfedilmiştir. Azabın karşılığı ise mükafaattır. Binâenaleyh buradaki rahmeti mükafaat mânasına hamletmek gerekir." Bil ki Kâdî'nin bu istidlali, gerçekten zayıf olup, zayıflığı aşikâr bir istidlaldir. Binâenaleyh bu hususta sözü uzatmaya gerek yoktur. Allah en iyi bilendir. |
﴾ 16 ﴿