80"Kavmi ona hüccet getirmeye kalkıştı. O dedi ki: "Allah bana hidayet etmiş iken, siz benimle O'nun hakkında hâla çekişiyor musunuz? Ben O'na ortak koşmgunuz şeylerden korkmam. Ancak Rabbim birşey dilerse, o müstesna. Rabbimin ilmi herşeyi sarıp kuşatır. Hâla düşünüp öğüt almayacak mısınız?" Bil ki Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) onlara, yukarıda geçen delilleri getirince, kavmi de ona karşı, kendi inançlarının doğruluğuna dair bazı deliller getirmişlerdir: 1) Onlar, "Biz atalarımızı, bir din üzere bulduk (gördük) " (Zuhruf, 22) şeklindeki sözlerinde ve peygamberleri hakkında söyledikleri, "O, (bütün) tanrıları bir tek tanrı mı yapmış? Bu, gerçekten acafb bir iştir" (sâd. 5) şeklindeki sözlerinde de olduğu gibi, "taklid"e tutunmuşlardır. 2) Onlar, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'i. "Eğer sen, bu putların Hanlığını tenkid edersen, putların çeşitli musibet ve belalarına uğrarsın " diye korkutmaya çalışmışlardır. Bunun bir benzeri de, Hûd (aleyhisselâm)'un kavminin kıssasında Cenâb-ı Allah'ın naklettiği onların şu sözleridir: "Biz, "Tanrılarımızdan biri seni fena çarpmış!" (demekten) başka (birşey) söylemeyiz" (Hûd, 54). Binâenaleyh Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in kavmi de O'na karşı böyle sözler söylemişlerdir. Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm), onların (birinci) hüccetlerine "O dedi ki: "Allah bana hidayet etmiş iken, siz benimle O'nun hakkında hâla çekişiyor musunuz?" şeklinde cevap vermiştir. Bu, "Hidayete ermeyi ve yakînî bilgiyi gerektiren deliller ile, sözümün doğruluğu ortaya çıkınca, daha nasıl sizlerin sakat hüccetlerinize ve yanlış sözlerinize iltifat edilir ki?.." demektir. O onların, kendisini putların (gazabı) ile korkutması hususundaki ikinci delillerine ise, "Ben O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Çünkü ancak tayda ve zarar verme gücünde olandan korkulur. Putlar ise, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve ne fayda ne zarar veremeyen cansız nesnelerdir. Öyle ise onlardan niçin korkutsun ki?.." diye cevap vermiştir. Eğer: "Şüphe yok ki tılsımların (sihirlerin) de bazı belli tesirleri vardır. Binâenaleyh bu bakımdan, sihirlerden korkulması niçin mümkün olmasın?" denilir ise, biz de deriz ki: Sihrin tesiri, yıldızların tesirlerine bağlıdır. Biz daha önce yıldızların bazı tesirler icra edebilmesinin, ancak Allah'ın yaratması ile olabileceği hususunda deliller getirmiştik. Binâenaleyh ümid ve korku aslında ancak Allah'dan olur. Âyetteki, "Ancak Rabbim birşey dilerse o müstesna..." ifadesinin birkaç izahı vardır: 1) Bu, "Ancak, bir günah işleyip de bundan dolayı Cenâb-ı Allah'ın bana bir ceza indirmeyi dilemesi müstesna..." demektir. 2) Bu, "Allahü teâlâ'nın. beni dünya meşakkatlarıyla imtihan edip, bundan dolayı benden bazı mûtad nimetlerini kesmeyi dilemesi durumu müstesna..." demektir. 3) Bu şu manadadır: "Rabbimin dileyip de, sizin şirk koştuğunuz şeylere hayat verip, onlara zarar ve fayda verme gücü vermek ve onları, bana hayır ile şer ulaştırmaya kadir kılmak suretiyle, benim sizin o şirk koştuğunuz şeylerden korkmam hali müstesna..." Âyetin lafzı, bütün bu manalara gelebilir. İşin özü şudur: İnsanın gelecek hayatında başına hoş olmayan şeylerin gelmesi mümkündür. Ahmak olan insanlar, onun başına gelen bu nahoş şeylerin, onun, putların Hanlığını ta'n edip tenkit etmesine bağlamaktadırlar... Bundan dolayı İbrahim (aleyhisselâm), eğer başına bir kötülük gelirse, bunu böyle bir sebebe bağlamadığını göstermek için bu sözü söylemiştir. Sonra Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm) "Rabbinin ilmi her şeyi sarıp kuşatmıştır" demiştir. Yani, "O, Allâmu'l-guyûb" (gayblerin en iyi bilicisidir); bundan dolayı O, ancak iyi, uygun ve hikmetli olanı yapar... İnsanın başına, dünyanın hoş olmayan şeyleri gelirse, bu da böyledir. Çünkü Allahü teâlâ, putların ilahlığını tenkide mukabil bir ceza olmak üzere değil, ama o hoş olmayan şeylerde bir maslahat ve hayır tarafı bulunduğunu bildiği (bu nahoş şeyi) vermiştir. Allahü teâlâ daha sonra "Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?" buyurmuştur. Bu, "Allah'ın şerikleri, zıdları ve ortakları (endâd) olmadığını söylemenin, başa bela gelmesini ve bir azabın inmesini gerektirmediğini ve Allah'ın tevhidi ve münezzehliğini isbat etmenin de bir azaba duçar olmayı hak etmeyi gerektirmediğini düşünmüyor musunuz?" demektir. Allah en iyisini bilendir. Nâfi ve İbn Âmir, iki nundan birisini hazfetmek suretiyle, şeddesiz nun ile (......) şeklinde; diğer kıraat imamları iki nûnu birbirine ıdğam ederek şeddeli olmak üzere, (......) şeklinde okumuşlardır, Âyetteki ifadesini ise, Nâfi ve İbn Amir, kelimenin aslına uygun bir biçimde yâ harfini belirtmek suretiyle, (......) şeklinde; diğer kıraat imamları ise, kolaylığı gözeterek, bu yâ harfinin hazfedilmesiyle (......) şeklinde okumuşlardır. Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm), kavmine karşı, Allahü Teâlâ hakkında, Ben, böyle sönüp batanları sevmem" (Enam, 76) ifadesiyle hüccet getirmiş, kavmi de O'na karşı Allah hakkında hüccet getirmişti. Bu, Cenâb-ı Hakk'ın onlar hakkında haber verdiği şu ifadesinde anlatılmaktadır: "Kavmi ona hüccet getirmeye kalkıştı. O dedi ki: "Siz... Onun hakkında hâla çekişiyor musunuz?.." Bu âyetten elde ettiğimiz netice şudur: Allah hakkında delil getirmek bazan büyük bir medhi ve ileri derecede bir övgüyü gerektirir....Ki bu, Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in yaptığı şekilde delil getirmedir... Bu medh ve övgü ise, Cenâb-ı Allah'ın, "İşte bunlar kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz hüccetlerdi..." (Enam, 83) âyetinde belirtilmiştir. Allah hakkında hüccet getirmek, bazan da kınanmayı gerektirecek şekilde olur... Bu da Cenâb-ı Hakk'ın, "Siz benimle Onun hakkında hâla çekişiyor musunuz?" buyruğunda anlatılmıştır. Bu ikisi arasında bir fark bulunmamaktadır. Ancak ne var ki, hak dini iyice anlatma hususunda delit getirmek, medhü sena çeşitlerinin en büyüklerine nail olmayı; bâtıl dini yerleştirme hususunda hüccet getirmek ise, kınanma ve ayıplama çeşitlerinin en büyüğüne hedef olmayı gerektirir... İşte bu asi sabit olunca, şu gelen şey, muteber bir kaide olur: "Kur'an-ı Kerim'de gelen ve kendisindeki haberler, hüccet getirme ve münazara yapma işinin çirkin görüldüğüne delâlet eden yerlerdeki açıklamalar, bâtıl dinin yerleştirilmesiyle ilgili (hüccet getirmeler) manasına; bunların övüldüğüne delalet eden her yerde de, hak dinin ve doğru inancın anlatılması için (hüccet getirme) ve münazara manasına hamledilir..." Allah en iyisini bilendir. |
﴾ 80 ﴿