| 115"Rabb'inin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tam kemâlindedir. O'nun kelimelerini değişterecek hiç kimse yoktur. O, hakkıyla İşiten, kemâliyle bilendir". Bu âyetle ilgili birkaç mesele vardır: Kur'ân Hakkında "Kelime" Denilebileceği Asım, Hamza ve Kisaî, elifsiz müfred kelime olmak üzere, diğer kıraat imamları ise, elifli ve cemi olarak, Rabbının kelimeleri (......) şeklinde okumuşlardır. "Ehl-i maânî" "kelime", ve "kelimât" kelimelerinin manasının, kendisinde herhangi tağyir ve tebdil bulunmaksızın, Cenâb-ı Hak katından gelen vaad ile vaîd, sevab ile ceza olduğunu, nitekim Cenâb-ı Hakk'ın, "Benim yanımda söz değiştirilmez..." (Kaf, 29) buyurduğunu söylemişlerdir. Bu kelimeyi çoğul olarak kelimât şeklinde okuyanlara gelince, onlar "çünkü bu lafzın manası çoğuldur; binaenaleyh, lafız itibariyle de çoğul olması gerekir"; müfred olarak "kelimet" şeklinde okuyanlara gelince onlar da, "kelime lafzıyla, aynı kuralla söylenip yazıldığı zaman pekçok kelimeler kastedilebilir. Meselâ Arapların, "Züheyr, kasidesinde şöyle demiştir" manasında, yahut "Kuss, hutbesinde şöyle demiştir" manasında olmak üzere de, demeleri gibi, Kur'ân'ın tamamt da hak, doğru ve mu'cize olması bakımından tek bir kelime, yani bir söz durumundadır, demişlerdir. Bu âyetin daha önceki ifadelerle münasebeti şudur: Allahü teâlâ önceki âyette, Kur'an'ın mu'cize olduğunu beyan etmiş, bu âyette de, "Rabbinin kelimesi tam oldu" demiştir. Halbuki burada zikredilen kelimeden Allah'ın maksadı, Kur'an'dır. Yani, "Kur'an, Hazret-i Muhammed'in sıdkına delâlet eden bir mu'cize olması hususunda tam oldu, kâmil oldu" demektir. Cenâb-ı Hakk'ın, "doğruluk ve adalet bakımından" ifadelerinin takdiri, şeklindedir. Ebu AM el-Fârisî de bu kelimelerin takdirinin şeklinde olmak üzere, âyette geçen "kelimet" lafzından hal olarak, mansub iki masdar olduklarını söylemiştir. İşte, âyetin daha önceki kısımla münasebetinin izahı bundan ibarettir. Allah'ın Kelimelerinin Bazı Vasıfları Bil ki bu âyet, Allah'ın kelimesinin birkaç sıfatla vasfedilmiş olduğuna delâlet eder. Onun Kelimeleri Mükemmeldir Birinci sıfat: O kelimenin, tam ve mükemmel oluşudur. İşte Cenâb-ı Hak buna, "Rabbinin sözü tam kemalindedir" sözüyle işaret etmiştir. Bu tam ve mükemmel oluşun ne demek olduğu hususunda da şu izahlar yapılmıştır: a) Bizim daha evvel, bu kelimenin, Hazret-i Muhammed'in nübüvvetinin doğruluğu hususuna delâlet eden bir mu'cize olması hususunda tam ve mükemmel bir delil olduğu şeklindeki açıklamamızdır. b) Bu kelime mükelleflerin Kıyamete kadar, gerek amel gerekse ilim bakımından, ihtiyaç duyduktan hususları beyan etme hususunda tam ve yeterlidir. c) Allah'ın hükmü, ezelde mevcut olan şeydir. Bundan sonra hiçbir şey hadis olmaz, meydana gelmez. O halde, ezelde mevcut olan şey, tam ve mükemmel olandır. Ona ilavede bulunmak imkânsızdır. İşte bu izah, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, "(Kader) kalemi, Kıyamete kadar olacak her şeyi yazmış ve yazılan da artık kurumuştur" Keşfu'l-Hafâ, 1/332. hadisinden kastedilen şeyin aynısıdır. İkinci sıfat, o kelimenin doğrulukla vasfedilmiş olmasıdır. Bunun böyle olduğunun delili şudur: "Yalan, bir noksanlıktır. Noksanlık ise, Allah hakkında imkânsızdır." Allah hakkında yalan söylemenin imkânsız olduğunu naklî deliller ile isbat etmek caiz değildir. Çünkü naklî delillerin doğruluğu da, yalan söylemenin, Allah hakkında imkânsız olduğu" hususuna dayanır. Binaenaleyh, yalan söylemenin Allah için imkânsız olduğunu nakit deliller ile isbat edersek, bir devri fasit gerekir; bu ise bâtıldır. Bil ki bu söz, Allah'ın, vaadinden caymasının imkânsız olduğuna delâlet ettiği gibi, O'nun vaîdinden de caymasının imkânsız olduğuna delâlet eder. Bu, Vâhidı'nin "Kim bir mü'mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedi kalıcı olmak üzere, cehennemdir" (Nisa, 93) âyetinin tefsirinde beyan etmiş olduğu sözün aksinedir. (O'na göre), Allah'ın vaîdinden cayması caizdir. Halbuki O'nun vaîdinden de cayması imkânsızdır, çünkü Allah'ın vaadi ve vaîdi, O'nun kelimesidir. Binaenaleyh bu âyet, Allah'ın kelimesinin "doğrulukla" tavsif edilmiş olmasının gerektiğine delâlet edince, Cenâb-ı Hakk'ın vaadinden caymasının imkânsız olduğu gibi, vaîdinden caymasının da imkânsız olduğu anlaşılmış olur. Üçüncü sıfat, o kelimenin adaletle vasfedilmiş olmasıdır. Bu hususta şu iki izah yapılmıştır: a) Kur'ân'da bulunan her şey, iki çeşittir: Bu, ya haber çeşididir, ya da teklif...Habere gelince, bundan murad, Allah'ın varlığını veya yokluğunu bildirdiği her şeydir. Bu ifadenin muhtevasına, Cenâb-ı Hakk'ın, zatının varlığından, sıfatlarının mevcudiyetinden -ki ben bunlarla O'nun alîm, kadir, semî, basîr, vs. gibi sıfatlarını kastediyorum.- haber vermesi hususu girer. Yine buna, meselâ Cenâb-ı Hakk'ın, "Doğurmamıştır, doğurutmamıştır O" (İhlâs, 3) ve "O'nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku" (Bakara. 255) âyetleri gibi, takdis ve tenzihi ifade eden sıfatlardan haber verme de dahildir. Aynı şekilde buna, çeşitli fiillerini, göklerin ve yerin melekûtunu, ruhlar ve cisimler âlemini nasıl idare ettiğini haber vermesi de girer. Yine bu ifadenin içine, Allah'ın vaadi ile vaîdi, sevabı ve ikabı ile ilgili her türlü şey de girer. Bu ifadeye, aynı şekilde, geçmiş ümmetlerin hallerinden, istikbâl ile ilgili gaybî şeylerden haber verme de dahildir. Binaenaleyh bütün bunlar, "haber" kelimesinin manasına dahildir. Teklife (mükellefiyetlere) gelince, buna da, kul ister melek, ister insan, ister cin ve isterse şeytan cinsinden olsun; ister bizim şeriatımızda yer alan bir mükellefiyet olsun, ister önceki peygamberlerin şeriatında yer alan bir mükellefiyet olsun ve isterse de göklerin, cennet ile cehennemin, Arş'ın ve hallerini ancak Allahü teâlâ'nın bilebileceği şeylerden olarak bunların ötesinde bulunan mukarreb meleklerin şeriatlarında yer alan bir mükellefiyet olsun, Hak teâlâ tarafından kullarına yöneltilen hertürlü emir ve yasak dahildir. Kur'ân-ı Kerim'de bulunan konuların bu iki kısma hasredildiğini anladığın zaman, biz deriz ki: Allahü teâlâ, eğer bu söz haber türünden ise, "Rabbinin sözü doğruluk bakımından tam oldu"; eğer bu söz mükellefiyet bildiren türden ise, "Rabbinin sözü adalet bakımından tam ve mükemmel oldu" buyurmuştur. İşte bu son derece güzel bir kaidedir. b) Âyetteki "adalet" kelimesinin tefsiri hususunda şu da söylenmiştir: "Allahü teâlâ'nın bildirdiği her türlü vaadi ve vaîdi, sevabı ve ikâbı doğrudur. Çünkü bunlar mutlaka olacaktır. Bunlar, meydana geldikten sonra da bir adalet olmuş olurlar. Çünkü Allahü teâlâ'nın fiilleri, "zulüm" sıfatı ile tavsif edilmekten münezzehtir. Onun Kelimelerini Kimse Değiştiremez Dördüncü sıfat: "Rabbin kelimesinin" (sözünün), "O'nun kelimelerini değiştirecek hiç kimse yoktur" ifadesi ile tavsif edilmesidir. Bu ifade ile ilgili şu izahlar yapılmıştır: 1) Biz, Allahü teâlâ'nın "Rabbinin sözü... tam kemâlindedir" ifadesinden, o kelimenin (sözün), Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in peygamberliğinin doğruluğuna delâlet eden bir mu'cize olarak, tam olması manasının kastedildiğini beyan etmiştik. Allahü teâlâ, bunun peşisıra, "O'nun kelimelerini değiştirecek hiç kimse yoktur" buyurmuştur. Buna göre âyetin manası, "O kâfirler, Rabbin bu kelimesinin (sözünün), Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in peygamberliğinin doğruluğuna delâlet etmesi hususunda birtakım şüpheler ileri sürüyorlar. Fakat bu şüphelerin, bir değiştirmeyi kesinlikle kabul etmeyen deliller üzerinde hiçbir tesirleri yoktur. Çünkü onlar o kâfirlerin bâtıl sözleri ve o cahillerin ortaya attıkları şüpheleri ile zail olmayan, açık, daimî, net ve kuvvetli delillerdir. 2) Bundan murad, Allahü teâlâ'nın, "Kur'ân'ı biz indirdik biz onun koruyuculan da şüphesiz ki biziz" (Hicr, 9) âyetiyle ifade ettiği gibi, ilâhî kelamın, değiştirilme ve tahriften devamlı olarak korunacağıdır. 3) Bundan maksad, Allahü teâlâ'nın da, "Eğer o (Kur'ân), Allah'tan başkası tarafından olsaydı elbette içinde birbirini tutmayan birçok (şeyler) bulurlardı" (Nisa, 82) âyeti ile ifade ettiği gibi, Kur'ân'ın tenakuzdan korunmuş olmasıdır. 4) Bundan murad şudur: Allahü teâlâ'nın hükümleri, ezelî olduğu ve ezelî olan şeyler de zail olmayacağı için, değiştirilmeyi ve zail olmayı kabul etmezler. Bil ki bu izah, Cebriye'nin, cebr inancını isbat hususunda kullandıktan çok kuvvetli esaslarından birisidir. Çünkü Allahü teâlâ, mesela Zeyd'in (cennetlik) olacağına, Amr'in de şakî (cehennemlik) olacağına hükmedip, hem sonra da, "O'nun kelimelerini değiştirecek hiç kimse yoktur" buyurmuştur. Bu, sa'îd olanın şakî, şakî olanın da sa'îde dönüşmesinin imkânsız olmasını gerektirir. Binaenaleyh sa'îd, daha anasının karnında iken sa'îd; şakî de daha anasının karnında İken şakidir. | 
﴾ 115 ﴿