121"Üzerlerine Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin. Çünkü bu, muhakkak ki bir fısktır. Hakikatte şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına mutlaka telkinde bulunurlar. Eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz kî, siz de müşrik olur çıkarsınız". Bil ki Allahü teâlâ, Allah'ın ismi anılarak kesilenlerin yenilmesinin helal olduğunu beyan edince, bundan sonra da, Allah'ın ismi anılarak kesilmeyenlerin haram olduğunu beyan buyurmuştur. Allah'ın bu buyruğuna, "meyte" (kendi kendisine ölen) ve putlar adına kesilenler de dahil olur ki, âyetin maksadı, müşriklerin ileri sürdükleri şeyi geçersiz kılmaktır. Âyetle ilgili birkaç mesele vardır: Hayvanları Boğazlarken Besmele Okumanın Hükmü Atâ'nın, bu âyetin umûmî ifadesine tutunarak, üzerine Allah'ın ismi anılmayan her türlü yiyecek ve içeceğin olduğunu söylendiği nakledilmiştir. Diğer fukahaya gelince, onlar Allah'ın bu umûm olan ifadesinin, "kesmek" fiiliyle tahsis edilmiş olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Sonra onlar, (teferruatta) ihtilafa düşmüşlerdir. Bu cümleden olarak İmam-ı Malik, "Anma işi, ister kasten, isterse unutularak olsun, üzerine Allah'ın ismi anılmadan kesilen her şey haramdır!" demiştir ki bu, İbn Şîrîn ve bir kısım kelamcının da görüşüdür. Ebu Hanîfe (r.h) ise şöyle demiştir: "Eğer Allah'ın ismi kasten terkedilirse, bu kesilen şey haram olur, ama unutularak terkedilirse, helâl olur..." Şafiî (r.h) ise şöyle demiştir: "İster kasten, isterse hataen terkedilmiş olsun, kesen kimse kesmeye ehil olursa, üzerine Besmele çekilmeden kesilen hayvan da helal olur..." Biz bu meseleyi, Cenâb-ı Hakk'ın, âyetinin tefsirinde iyice anlattık. Binaenaleyh onları tekrar etmenin bir manası yok. Besmeleyi Şart Görmeyen Şafiî'nin Delilleri Şâfiî (r.h) şöyle demiştir: "Âyetteki bu yasak, putlar adına kesilen hayvanlara mahsustur." Bunun böyle olduğunun delili şunlardır: a) Allahü teâlâ'nın "Çünkü bu, muhakkak ki bir fısktır" buyruğudur.., Müslümanlar, hayvanı keserken besmeleyi terkeden müslümanın kestiği hayvanın etini yemenin bir fısk (günah) olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir. b) Allah Tşâlâ'nın, "Hakikatte şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına mutlaka telkinde bulunurlar" ifadesi... Bu mücadele, ancak meyte (leş) meselesi üzerinde olmuştu. Rivayet edildiğine göre, müşriklerden bir kısmı, müslümanlara "Doğan kuşunun ve köpeğin yakalayıp öldürdüğü avı yiyorsunuz, ama Allah'ın öldürdüğünü yemıyorsunuz" demişlerdi. İbn Abbas (radıyallahü anh), yine o müşriklerin, "Kendinizin öldürdüklerini yiyorsunuz, ama Allah'ın öldürdüklerini yemiyorsunuz" dediklerini rivayet etmiştir. Binaenaleyh, âyette bahsedilen bu mücadele ve münakaşa, meyte eti yeme ile ilgilidir. c) Allahü teâlâ'nın, "Eğer onlara itaat ederseniz, şüphesiz ki, siz de müşrik olur çıkarsınız" buyruğu... Bu ifade de, putlar adına kurban edilen şeylerle ilgilidir. Yani, "Eğer putlar adına kesilen o hayvanların etini yemeye razı olursanız, bu, sizlerin de o putların Hanlığına razı olduğunuz manasına gelir. Bu ise, şirki gerektirir" demektir. İmam Şafiî sözüne şöyle devam eder: "Her nekadar âyetin başı, sigası itibari ile umûmî bir ifade ise de, sonunda şu üç kayıt yer aldığı için, bu umûmî ifadeden hususî mana murad edilmiş olduğunu anlıyoruz. Âyetteki, "Üzerlerine Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin. Çünkü bu, muhakkak ki bir fısktır" ifadesi, bu manayı güçlendirmektedir. Binaenaleyh bu yasak bu işin bir fısk olması haline has kılınmış olur. Sonra biz, Allah'ın kitabından, bunun ne zaman fısk olacağı meselesini araştırdık ve gördük ki bu fısk, Allahü teâlâ'nın, "De ki: "Bana oahyolunanlar arasında, yiyen bir kimsenin, yiyeceği içinde meyte, dökülen kan, domuz eti -ki bu şüphesiz bir pisliktir- veya (Allah'a) itaat yolundan çıkarak Allah'dan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram edildiğine dair bir emir görmüyorum" (En'âm, 145) âyet-i kerimesinde açıklanmıştır. Binaenaleyh bu âyette "fısk"ın, Allah'tan başkası adına (yani onun ismi anılarak) kesilen hayvan olduğu açıklanmıştır. Durum böyle olunca, âyetteki ""Üzerlerine Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin. Çünkü bu, muhakkak ki bir fısktır" buyruğu, Allah'tan başkası adına boğazlanmış hayvanlar ile ilgili olur. Bu hususta ikinci bir izah da şudur: Bu tahsis edici ifadelere tutunmayı bırakırız. Fakat deriz ki: "Niçin, "Bu meselede Allah'ın isminin anılması söz konusu değildir" diyorsunuz? Halbuki kesmede Besmelenin şart olmadığının delili, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den rivayet edilen şu hadis-i şerittir: "Müslüman ister (açıktan) söylesin, ister söylemesin, Allah'ı zikir (hatırlama) hep müslümanla beraberdir (onun içindedir)." Binaenaleyh âyette geçen "zikretme" (anma), kalb ile anma manasına anlaşılır. Üçüncü bir izah yolu olarak da şöyle diyebiliriz: Farzet ki bu delil, haram oluşu göstermektedir. Fakat bu mesele hakkında zikredilen diğer deliller de, bunun helâl olduğunu göstermektedir. Bir meseledeki deliller birbiriyle çatışınca, helalliği ifade edenlerin tercih edilmesi gerekir. Çünkü yiyeceklerde aslolan, helalliktir. Yine buna, yemenin ve istifadenin helalliğini gerektiren diğer bütün umûmî deliller de delâlet eder. Bu deliller, meselâ, "(O (Allah), yerde ne varsa hepsini sizin için yaratandır" (Bakara, 29) âyeti ile, "Yiyiniz ve içiniz" (A'râf, 31) âyetidir. Bir de bu, duyularıma açısından da güzel kabul edilen bir husustur. Binaenaleyh, (bu kesilen hayvanın), Cenâb-ı Hakk'ın, "Size bütün iyi ve temiz (şeyler) helâl kılındı" (Maide, 5) âyetinden dolayı helâl sayılması gerekir. Hem sonra bu bir maldır. Çünkü insanın gönlü, bunlara meyleder. Binaenaleyh, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), malları zâyî etmeyi yasakladığı için, bunun etinin haram olmaması gerekir. Bu meselede yapılacak izahın tamamı budur. Bununla beraber diyoruz ki: Müslümana en uygun olan, bundan sakınmasıdır. Çünkü âyetin zahirî manası kuvvetlidir. Âyetteki "Çünkü bu, muhakkak ki bir fısktır" ifadesindeki, "hû" (o), zamirinin neyi gösterdiği hususunda iki görüş vardır: 1) Âyetteki, "yemeyin" emri "yeme" işine delâlet eder. Çünkü fiil, masdarına delâlet eder. Binaenaleyh bu zamir, bu "yeme" masdarına racîdir. 2) Üzerine Allah'ın ismi anılmadan kesilen şey sanki, mübalağa yolu ile, fıskın bizzat kendisi kabul edilmiştir. (Binaenaleyh zamir, bu kesilen hayvanı göstermektedir.) Allahü teâlâ'nın "hakikatte şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına mutlaka telkinde bulunurlar" ifadesi hususunda iki izah vardır: 1) Burada zikredilen" şeytanlar" ile, iblis ve onun ordusu kastedilmiştir. Bunlar, meyte eti yeme hususunda Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ile mücadele ve münakaşa etsinler diye, müşrik dostlarına vesvese veriyorlardı. 2) İkrime şöyle demiştir: "Bu âyette bahsedilen "şeytanlardan murad, mecusilerin ileri derecede azgınları ve sapkınlarıdır. Bunlar, Kureyşli müşrik dostlarına telkinlerde bulunuyorlardı. Çünkü meyte (leş) etini haram kılan âyet inip de, Farslı mecûsîler bundan haberdar olunca, Kureyşlilere, Hazret-i Muhammed ile ashabının, Allah'ın emrine uyduklarını iddia ettiklerini, sonra da kalkıp kendi kestiklerinin helâi, Allah'ın kestiği (öldürdüğü) hayvanların ise haram olduğunu iddia ettiklerini yazdılar. Çünkü mecûsîler ile Kureyşliler arasında yazışma (haberleşme) var idi. Bu sebeple, bazı müslümanların kalbine şüphe düştü. İşte bunun üzerine, Allah bu âyeti indirdi. Daha sonra Cenâb-ı Allah, "(Meyteyi helal sayma hususunda) onlara itaat ederseniz, siz de müşrik olur çıkarsınız" buyurmuştur. Zeccâc: "Bu ifadede, Allah'ın haram kıldıklarından birini helâl veya helât kıldıklarından birini haram kabul eden her insanın, müşrik olduğuna bir delil vardır. Çünkü Allahü teâlâ, kendisi dışında başka bir hâkim (hüküm koyan) kabul edeni müşrik saymıştır. İşte şirk budur" demiştir. Ka'bî şöyle der: "Âyet, her nekadar Arapça'da "tasdik etme" manasına gelse de, "iman" kelimesinin, bütün taat ve ibadetlerin ismi olduğuna bir delildir. Bu, her nekadar Arapça'da, "Allah'ın bir ortağı olduğuna inanan kimse" manasına has kılınmış ise de, Allahü teâlâ'nın, kendisine muhalif olan her türlü duruma şirk demesi gibidir. Bunun delili, Allahü teâlâ'nın, mü'minlerin meyteyi helâl sayma hususunda müşriklere uymalarını bir şirk kabul etmesidir." Birisi şöyle diyebilir: "Bu âyetteki "şirk"ten maksadın, "Hükmetme ve mükellef tutmada Allah'ın bir ortağı olduğuna inanma" manası olması niçin caiz olmasın?" Böyle olunca da "şirk", sadece inançla ilgili olur. |
﴾ 121 ﴿