103"Sonra onların ardından Musa'yı, ayetlerimizle Firavun'a ve onun ileri gelen adamlarına gönderdik, ama onlar o ayetlere zulmettiler. Bak, fesadcıların sonu nasıl oldu!". Bil ki bu, Cenâb-ı Hakk'ın bu surede bahsettiği altıncı kıssadır. Hak teâlâ.Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın mu'cizeleri, diğer peygamberlerin mu'cizelerinden daha kuvvetli ve kavminin cehaleti de, önceki kavimlerin cehaletinden daha büyük ve daha ileri olduğu için, diğer kıssalarda yapmadığı izah ve tafsilatı bu kıssada yapmıştır. Bil ki ayetteki, "onların ardından" ifadesindeki, "onlar" zamirinin, daha önce geçmiş olan "peygamberler"e ait olması mümkün olduğu gibi, "Cenâb-ı Hakk'ın imha etmiş olduğu ümmetlere ait olması da mümkündür. Her Peygamberin Mu'cizesi Bulunmalıdır Ayetteki "ayetlerimiz" kelimesi hakkında birkaç bahis vardır: Birinci bahis: Bu âyet, peygamber olan şahsın, mutlaka başkalarından ayrıldığını (farklı olduğunu) ortaya koyacak bir âyet (mu'cize) göstermesinin gerekli olduğuna delalet eder. Çünkü ona böyle bir mu'cizenin verilmemesi halinde, insanların onun sözünü kabul etmeleri, başkalarının sözlerini kabul etmelerinden daha evlâ değildir. Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'ya Verilen Mu'cizeler İkinci bahis: Bu âyet, Allahü teâlâ'nın, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'ya pek çok âyet ve mu'cize verdiğine delalet eder. Üçüncü bahis: İbn Abbas (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın mu'cizelerinin ilki, âsâsı; ikincisi de elidir. O, âsâsı ile Firavun'un kapısına vurmuş, Firavun bundan korktuğu için, saçları bembeyaz olmuştur. Binaenaleyh o böyle dışarı çıkmaktan utandığı için, saçlarını siyaha boyamış ve saçını boyayanların ilki olmuştur. Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın en son mu'cizesi de, "tams" (silme kör yapması)dır. Asasının pek çok faydaları vardır. Bunların bir kısmı Kur'ân-ı Kerim'de zikredilmiştir. Mesela, "O, benim âsamdır. Ona dayanırım, onunla davarlarıma (ağaçlardan) yaprak dökerim. Onda bana yarar başka şeyler de var" (Tâhâ, 18) ayetinde olduğu gibi... Cenâb-ı Hak, o başka yararlardan olarak, Kur'ân'da o âsâyla ilgili, "Asanı taşa vur demiştik de, (o da taşa vurmuştu) ve ondan oniki pınar fışkırmıştı" (Bakara, 60) buyurmuştur. İbn Abbas (radıyallahü anh), bununla ilgili olarak şunları da saymıştır: a) O sopası ile yere vurur ve vurduğu yerde bitki biterdi. b) Onun âsâsı (sopası), koyunlarına kasteden hırsızlarla ve yırtıcı hayvanlarla savaşırdı. c) O âsâ, tıpkı bir mumun ortalığı aydınlatması gibi, geceleyin yanardı. d) O âsâ, uzun bir ip haline gelebilirdi ve böylece Hazret-i Musa (aleyhisselâm), onunla derin kuyulardan su çekerdi. Bil ki âsânın Kur'ân'da zikredilen faydalan malumdur. Ama Kur'ân'da zikredilmeyenlerden, hakkında sahih haber (hadis) olanlar makbuldür, kabul edilir; ama hakkında sahih haber olmayanlar böyle değildir (onlara inanılmaz). İbn Abbas (radıyallahü anh)'dan rivayet edilen: "O, asası ile yere vurur ve vurduğu yerden bitki biterdi" şeklindeki söz, zayıftır. Çünkü Kur'ân, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın, kayadan su çıkarmak için asayı kullandığını, bir yemek elde etmek için ise bunu kullanmadığını gösterir. Ayetteki "ama onlar o ayetlere zulmettiler" buyruğuna gelince; yani, "onlara gelen ayetlere zulmettiler" demektir. Çünkü zulüm, bir şeyi, ait olduğu yere koymamaktır. Binaenaleyh, o ayetler apaçık ve kesin mu'cizeler olup, sonra da onlar, o mu'cizeleri inkâr edince, böylece onlar inkârı ikrar yerine; küfrü de iman yerine koyunca, bu onlar tarafından o ayetlere karşı işlenmiş bir zulüm sayılmıştır. Daha sonra Cenâb-ı Hak, "O halde, akıl gözüyle bir bak! Fesatçıların akıbeti nice oldu ve biz onlara neler yaptık..." buyurmuştur. |
﴾ 103 ﴿