| 10"Hani siz Rabbinizden yardım istiyordunuz da, O da: "Muhakkak ki ben size meleklerden birbiri ardınca bin(lercesi) ile imdad edeceğim" diyerek duanızı kabul buyurmuştu, Allah bunu ancak bir müjde, kalbleriniz o sayede tatmin olsun diye yapmıştı.. Yardım ancak Allah'ın katındandır. Şüphesiz ki Allah mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir". Bil ki Allahü teâlâ bir önceki ayette, hakkı gerçekleştireceğini, batılı iptal edeceğini beyan edince, müslümanlar yardım istediğinde, onlara yardım edeceğini de bu ayette açıklamıştır. Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır: Ayetin başındaki iz kelimesinin amilinin, önceki ayetteki yubtıl fiili olması, dolayısıyla bu ayetin, önceki ayetle irtibatlı olması mümkün olduğu gibi; "Hatırlayın o zamanı ki hani..." takdirinde olmak üzere müste'nef bir cümle olması da caizdir. Ayetteki "Hani yardım istiyordunuz" ifadesi ile ilgili iki görüş vardır: Birinci görüş: Bu yardım isteme işi, bizzat Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den sâdır olmuştur. İbn Abbas (radıyallahü anh) şöyle der: "Bana Hazret-i Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) şunu anlattı: "Bedir günü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), müşriklere bakıp onların sayısının bin; ashabına bakıp bunların sayısının da üçyüz küsur olduğunu görünce, kıbleye dönüp ellerini göğe kaldırarak, "Allahım! Bana va 'adettiğin şeyi yerine getir. Allahım! Eğer şu bir avuç insanı helak edersen, yeryüzünde sana bir daha ibadet olunmaz" Müslim, Cihad, 58 (3/1384) diye dua etti. O durmadan bu duaya devam etti. Hatta ridâsı sırtından düştü. Hazret-i Ebu Bekir onu alıp sırtına verdi ve O'na: "Ya Resulellah. Rabbine yaptığın bu dua sana yeter. Çünkü O, sana va'adettiğini mutlaka yerine getirir" dedi. İşte bunun üzerine bu ayet nazil oldu. İki ordu karşı karşıya saf bağlayınca, Ebu Cehil: "Allahım! Hangimiz hakka daha lâyık isek, ona yardım et" dedi ve Allah'ın Resulü de, elini kaldırıp o yukarıdaki duasını yaptı. İkinci görüş: Ayette bahsedilen yardım isteme mü'minler tarafından olmuştur. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i yardım istemeye sevkeden sebep, ashab için de söz konusu idi. Hatta ashabın endişe ve korkusu, Hazret-i Peygamberinkinden daha fazla idi. Bu hususta doğruya en yakın olan şöyle söylemektir: Rivayet olunduğu gibi, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) dua edip yalvardı; ashab da onun duasına "âmin" dediler. Böylece içlerinden (kalben), bu dua hususunda Hazret-i Peygamber'e tabi olmuş oldular. Binâenaleyh Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sesli olarak dua ettiği için, Hazret-i Peygamberin dua etmiş olduğu rivayet edildi, ashabın dua ettiği nakledilmedi. İşte bu hususta farklı rivayetleri bu şekilde bağdaştırmak mümkündür. Ayetteki ifadesi "Sizler, igâse(yardım) istiyordunuz" demektir. Nitekim bir belâ ve sıkıntıya düşen kimse, "Bana yardım et" yani, "Bu belayı benden gider" der. Bil ki Allahü teâlâ, ashabın yardım istediklerini bildirince, kendisinin onların bu dualarına icabet ettiğini bildirerek "Muhakkak ki ben size, meleklerden birbiri ardınca bin(lercesi) ile imdâd ederim" buyurmuştur. Bu ifade ile ilgili birkaç mesele vardır: Ayetteki ifadesinin aslı şeklindedir. Bundan harf-i cer hazfedilmiş ve bu, istecâbe fiilinin mef'ulü olarak, mahallen mansub kılınmıştır. Ebu Amr, kale (dedi) şeklinde bir fiili mahzuf sayarak veya buradaki istecâbe (duanızı kabul etti) fiilini kale manasına alarak, bu ifadeyi kesre ile innî şeklinde okumuştur. Çünkü "icabet" de "kale" türünden bir kelimedir. Nâfî ve Asımın ravisi Ebu Bekir, dal harfinin fethası ile kelimeyi, mürdefîn; diğer kıraat imamları ise dal harfinin kesresi ile mürdifîn şeklinde okumuşlardır. Ferrâ, mürdifin kıraatinin, tıpkı bir hayvanın üzerinde birbiri ardına binen kimseler gibi, "birbiri peşine gelen, birbirine tâbi olan melekler" manasında olduğunu; mürdefîn kıraatinin ise, "Allah'ın kendilerini bu şekilde peşpeşe kılmış olduğu melekler" manasında olduğunu söylemiştir. Dolayısıyle ayet; "Allah, melekleri ashabın peşinden gönderdi ve onları meleklerle takviye etti" demektir. Meleklerin Savaşıp Savaşmadığı Alimler, meleklerin Bedir Günü bizzat savaşıp savaşmadıkları hususunda ihtilaf etmişlerdir: Bir kısım alimler şöyle demişlerdir: "Cebrail (aleyhisselâm), beşyüz meleği Hazret-i Peygamberin ordusunun sağına indirmişti. Ordunun bu cenahında Hazret-i Ebu Bekir vardı. Mikâil (aleyhisselâm) de beşyüz melek ile birlikte, ordunun sol cenahına indi. Burada da Hazret-i Ali b. Ebu Talib (radıyallahü anh) bulunuyordu. Melekler insan şeklinde idiler ve üzerlerinde beyaz elbiseler vardı. Bu (bin) melek, Bedir'de bizzat savaştı." Meleklerin Bedir'de savaşıp, Hendek (Ahzâb) ve Huneyn savaşlarında savaşmadıkları söylenmiştir. Ebu Cehil'in, İbn Mes'ud (radıyallahü anh)'a: "Sesini duyup da kendini göremediğimiz bu şeyler nedir?" dediği, Abdullah b. Mes'ud (radıyallahü anh)'in da: "Bu, meleklerin sesidir" cevabını verdiği, bunun üzerine Ebu Cehil'in "Bizi yenen siz değilsiniz, onlar!.." dediği rivayet edilmiştir. Yine rivayet edildiğine göre bir müslüman, bir müşriğin peşine düştüğünde, başının üstünde bir şakırtı duyuyordu ve birden önündeki müşriğin yuvarlanıp düştüğünü ve yüzünün paramparça olduğunu görüyordu. İşte böyle bir hadiseyi ensardan biri, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e anlatınca, O: "Doğrusun. Bu, gökten gelen yardımdandır" buyurdu. Diğer bazı alimler ise, meleklerin Bedir'de bizzat savaşmadıklarını, ancak müslümanların (yanında durarak) sayılarını çoğalttıklarını ve müslümanlara sebat verdiklerini; aksi halde tek bir meleğin gücünün, bütün dünyayı yok etmede yeterli olacağını; çünkü (meselâ) Cebrail (aleyhisselâm)'in kanadının bir teleği ile, Lût (aleyhisselâm) Kavmi'nin şehirlerini ve Semûd Kavminin diyarlarını alt üst ettiğini, tek bir nâra ile Salih (aleyhisselâm)'in kavmini yok etmiş olduğunu söylemişlerdir. Bu yardımın nasıl olduğu hususunda gerekli açıklama, Âl-i İmrân sûresinde ayrıntılı olarak yapılmıştı. Meleklerin bizzat savaşmak için inmemiş olduklarının doğruluğuna, ayetteki, "Allah, bunu ancak bir müjde... yapmıştı" ifadesi de delâlet eder. Ferra'ya göre, buradaki "bunu" zamiri, mürdifîn kelimesinin delâlet ettiği, "arda arda getirme" masdarına râci olup, bu ifâdenin takdiri, "Allah, bu ard arda getirişi-gönderişi, ancak bir müjde kılmıştır" şeklindedir. Zeccâc da, "Bu, "Allah bu ard arda gelişi, mü'minler için ancak bir müjde kıldı" manasındadır" demiştir. Bu görüş daha uygundur. Çünkü meleklerle yardım işi, müjde şeklinde tahakkuk etmiştir. İbn Abbas (radıyallahü anh) şöyle demiştir: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Bedir Günü çadırında oturmuş dua ediyordu. Hazret-i Ebu Bekir (radıyallahü anh) de sağında oturuyordu. Yanında Hazret-i Ebu Bekir'den başka kimse yoktu. Derken Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) biraz uyuklayıp uyandı. Sonra sağ eliyle Hazret-i Ebu Bekir'in dizine dokunarak: "Allah'ın yardım edeceğini müjdelerim. Yemin olsun ki rüyamda Cibril'i, atlıları yönlendirirken gördüm" dedi." Bu rivayet de, meleklerin indirilmesindeki maksadın, sadece mü'minler için bir müjdeleme olduğunu gösterir ki, bu onların savaşmak için gelmiş olmalarına ters düşer. Allahü teâlâ daha sonra "Yardım ancak Allah'ın katındandır" buyurmuştur. Bu ifadenin maksadı, her nekadar melekler mü'minlere destek olmak için indirilmiş ise de, mü'mine gerekenin, işini sadece buna bağlamayıp, Allah'ın mağlub olmayacak bir gâlib ve âzîz, yine yenilmeyen, ezilmeyen bir kahir olmasından ötürü, Allah'ın yardımına, desteğine, muzafferiyetine, hidayetine ve kifayetine güvenip dayanması olduğuna dikkat çekmektir. Allah yardım indirme hususunda da hakimdir, (hikmet sahibidir), onu yerli yerince indirir. | 
﴾ 10 ﴿