17"Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları. Attığın zaman da sen atmadın, ancak Allah attı. Ve bunu mü'minleri kendinden güzel bir imtihan ile denemek için yaptı. Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işiten, kemâliyle bilendir". Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardı Peygamberimizin Kureyş'e Attığı Bir Avuç Toprak Mücâhid şöyle demektedir: "Bedir Günü'nde ashab ihtilâf ederek, bir kısmı "Ben öldürdüm!"; diğeri, "Hayır, ben Öldürdüm!" deyince, Allah bu ayeti inzal buyurdu. Yani, "Bu büyük bozgun ve kırma işi, bu hasar, sizin tarafınızdan olmadı.. Bu, ancak Allah'ın yardımıyla gerçekleşti "demektir. Rivayet olunduğuna göre, Kureyş ordusu gözükünce, Allah'ın Resulü, "işte, Kurevş! Bütün kibri ve fahriyle, senin Resulünü yalanlamaya geliyorlar. Allahım! Senden, bana vaadettiğini istiyorum!" dedi. Bunun üzerine Cebrail gelerek, "Bir avuç toprak al ve onu onlara at!" dedi. İki ordu karşı karşıya gelince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Ali'ye, "Bana, bu vadinin çakıl taşlarından bir avuç ver!" dedi. (Taşı aldığında), Hazret-i Peygamber bunu Kureyştilerin yüzüne atarak, "Yüzleriniz, suratlarınız değişsin, bozulsun!" dedi. Böylece, bütün müşrikler gözleriyle meşgul oldular, akabinde de bozguna uğradılar." Keşşaf sahibi, cümlesinin başındaki fâ harfinin, mahzûf bir şartın cevabı olup kelamın takdirinin de, (......) şeklinde olduğunu söylemiştir. Daha sonra Cenâb-ı Hak "Attığın zaman da sen atmadın, ancak Allah attı" buyurmuştur. Yani, "Attığın bir avuç toprağı, hakikatte sen atmadın. Çünkü, senin atmanın tesiri ancak diğer insanların atmasının tesirinin ulaşacağı yere kadar ulaşır. Ancak bil ki, onu Allah attı. Çünkü, Allah bu toprağın bütün parçalarını, o müşriklerin gözlerine kadar ulaştırıp oralara girdirendir. Binâenaleyh, şekil itibariyle atma işi, Peygamber'den sadır olmuştur. Ama, onun tesiri ise Allah'tandır" demektir. İşte bu manadan dolayı, ayetteki ifadeler nefy-isbât şeklinde getirilmiştir. Âlimlerimiz, kulların fiillerini de Allah'ın yarattığına dair, bu ayeti delil getirerek şöyle demişlerdir: "Cenâb-ı Hak, "onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları..." buyurmuştur. Halbuki ashabın, düşmanları yaraladıkları malum bir husustur. Böylece bu ifade, bu fiillerin ancak Allah tarafından meydana getirildiğine delâlet eder. Hem Cenâb-ı Hak, "Attığın zaman da sen atmadın" ifadesinde, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hem attığını belirtmiş, hem de ondan atma işini nefyetmiştir. Binâenaleyh bu ifadeyi, Hazret-i Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)'in kesb cihetinden attığına; ama, yaratma cihetinden de atmadığı manasına hamletmek gerekir. Eğer: "Hak teâlâ'nın "Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları..." buyruğu ile ilgili şu izahlar yapılmıştır: a) Kâfirleri öldürme işi, ancak Allah'ın yardımı, desteği ve nusreti ile müyesser olmuştur. Dolayısiyle, bunu Allah'a izafe etme, yerinde ve doğrudur. b) Yaralama işi, sahabeye; can alma işi ise, Allah'a ait bir iştir. Buna göre kelamın takdiri, "siz onları öldürmediniz; ancak ne var ki, Allah onları öldürdü" şeklinde olur. Cenâb-ı Hakk'ın, "Attığın zaman da, sen atmadın, ancak Allah attı." buyruğu hususunda, Kâdî de şöyle demiştir: a) Tek bir defa atma, toprağın müşriklerin tamamının gözüne girmesini gerektirmez. Binâenaleyh, toprağın parçaları, müşriklerin gözüne ancak Allah'ın ulaştırmasıyla ulaşmıştır. b) Hazret-i Peygamber'in atmış olduğu toprak az idi. Bu sebeple, bu kadarcık toprağın bütün müşriklerin gözüne ulaşıp girmesi imkânsızdır. Oolayısiyle işte bu durum, Allahü teâlâ'nın, bu bir avuç toprağa diğer bazı şeyler kattığına ve onları, o müşriklerin gözlerine ulaştıranın kendisi olduğuna delâlet eder. c) Hazret-i Peygamber bunu atarken, Allahü teâlâ, o müşriklerin kalblerine korku salmıştır. Binâenaleyh, Cenâb-ı Hakk'ın, "ancak Allah attı" ifadesi ile, Allahü Teâlâ'nın, işte o korkuyu onların kalbine salıvermesi murad edilmiştir " denilirse, buna şöyle cevap verilir: Söylemiş olduğunuz bu şeylerin tamamı, ayetin zahirî manasından ayrılmaktır. Halbuki, sözde ve kelâmda aslolan hakiki manadır. Şayet onlar, "Aklî deliller, kulun fiilini Allah'ın yarattığını söylemeye mânidir" derlerse, biz deriz ki: Heyhat! bu çok uzak bir ihtimâl. Çünkü, aklî deliller bizden yana naklî deliller de, bizim görüşümüzün doğruluğu sadedinde varittir. Binâenaleyh, sizin zahirî manayı bırakıp mecazî manaya geçmeniz mümkün değildir. Allah en iyi bilendir. Bu ifade, "lâkin" lafzının şeddesiz okunması ve ondan sonraki gelen kelimenin merfû kılınması ile (......) şeklinde okunmuştur. Bu ayetin nüzul sebebi hakkında üç görüş vardır: 1) Müfessirlerin ekserisinin görüşüne göre, bu ayet-i kerime Bedir Günü nazil olmuştur. Bununla kastedilen şudur: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir avuç toprak aldı ve onu müşriklerin yüzüne doğru serperek "yüzleriniz, suratlarınız değişsin, bozulsun " dedi. Bu toprak, istisnasız olarak her bir müşriğin gözüne ve burnuna dolmuştu. Dolayısı ile bu, müşriklerin bozulmasına sebep oldu. İşte ayet-i kerime, bu hususta nazil olmuştur. 2) Bu ayet-i kerime Hayber Günü nazil olmuştur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Hayber Kalesi'nin kapısının önünde, eline yayı alıp bir ok attı. Hazret-i Peygamber'in bu oku, hedefini buldu ve atı üzerinde duran (kâfir) İbn Ebi'l-Hakîk'i öldürdü. İşte bunun üzerine bu ayet nazil oldu. 3) Bu ayet, Uhud Günü, Übeyy b. Halefin öldürülmesi hakkında nazil olmuştur. Çünkü Übeyy, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e çürümüş bir kemik getirerek: "Ey Muhammed, şu çürüyüp un ufak olmuş kemiği kim diriltebilir?" demişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de, "Allah diriltir! Nitekim seni de öldürecek, sonra seni yeniden diriltip cehennemine sokacaktır!" buyurdu. Übeyy b. Halef, Bedir Günü esir alındı. Fidye verip kurtulunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e "Bir atım var. Onun üzerinde birgün seni öldürebilmek için, hergün onu biraz mısır ile besliyeceğim" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "Hayır, inşaallah ben seni öldüreceğim" dedi. Uhud Günü, Übeyy, işte o atı üzerinde koşuşturuyordu. Derken Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e yakın bir yere geldi. Bazı müslümanlar, onu öldürmek için önüne dikiliverdiler. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Geri durun" dedi ve ona doğru kargısını atarak onun bir kaburgasını kırdı. Onu müşrikler atına yükleyip götürürlerken yolda öldü. İşte bu ayet bu hususta nazil olmuştur. Bu rivayetlerin en doğrusu ayetin Bedir Günü nazil olduğunu bildiren rivayettir. Aksi halde, kıssanın içine, kıssa ile ilgisi olmayan şeyler girmiş olur ki bu uygun değildir. Diğer rivayetlerde bahsedilen hadiselerin de ayetin hükmüne dâhil olması uzak bir ihtimal değildir. Çünkü sebeb-i nüzulün hususî oluşuna değil, ayetin lafzının umumîliğine bakılır, "Ve bunu Allah, müminleri, kendinden güzel bir imtihan ile denemek için yaptı" buyruğu, ayetteki "Ancak Allah attı" ifadesi üzerine atfedilmiştir. Buradaki "belâ" (imtihan) ile Allah'ın in'âmı kastedilmiştir. Yani, "Allah onlara yardım etmek, ganîmet nasîb etmek, ecir ve mükâfaat vermek sureti ile büyük bir nimet vermiştir" Kâdî şöyle demiştir: "Eğer müfessirler, burada geçen "belâ" (imtihan) kelimesini "nimet" manasına hamletmede ittifak etmemiş olsalardı, bu kelimenin müteakiben bahsedilen "cihad" mükellefiyeti ile alakalı sayılabilir ve şöyle denilebilirdi: "Cenab-ı Allah'ın Bedir Günü yaptığı şey, bundan sonraki savaşlarda o müslümanlara çok güç mükellefiyetlerin verilmesinin sebebi olmuştur." Allahü teâlâ bu ayeti sonra, "Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitici, kemâliyle bilicidir" diye sona erdirmiştir. Bu, "Allah, sizin sözlerinizi bihakkın duyan ve kalblerinizin hallerini bihakkın bilendir" demektir. Bu tabir, kulun, işlerin zahirine aldanmayıp. Halik Teâlâ'nın kalblerde ve gönüllerde saklı olan herşeye muttali olduğunu anlaması için, bir sakındırma ve bir korkutma yerine geçer. |
﴾ 17 ﴿