107"Bir de müslümanlara zarar vermek için, küfr için, mü'minlerin arasına ayrılık sokmak için ve daha evvel Allah ve Resulüne harb edeni gözlemek için bir mescid edinenler ve "bununla iyilikten başka bir şey kasdetmedik" diye muhakkak yemin edecek olanlar vardır. Allah şahidlik eder ki, onlar seksiz şüphesiz yalancıdırlar". Bil ki Allahü teâlâ, münafıkların çeşitlerinden.ve muhtelif yol ve metodlarından bahsedince buyurmuştur. Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır: Nafi ve İbn Amr, vavsız olarak ellezine diye okumuşlardır ki bu, Medinelilerin mushafında da böyledir. Diğer kıraat imamları ise vav ile vellezine diye okumuşlardır ki bu, Mekke ve Iraklıların mushaflarında böyledir. Birinci kıraat ifadesinden bedel olarak böyle okunmuş; ikincisi de, kelamın takdirinin şeklinde olması sebebiyle böyle okunmuştur. Vahidî şöyle demektedir: "İbn Abbas, Mücahid, Katâde ve bütün müfessirler (radıyallahü anh), Dırâr Mescidi'ni yapanların oniki münafık olduğunu; bunların kendisiyle Küba Mescidi'ne bir zarar verecekleri bir mescid yaptıklarını söylemişlerdir." Ben de diyorum ki, Cenab-ı Hak bunları şu dört sıfatla nitelemiştir: Birinci sıfat: Dırâren lafzının ifade ettiği manadır. Darar (zarar) kelimesi, tıpkı şikak kelimesinin, güç ve zor gelen şeyi yapmaya gayret etmek anlamına gelmesi gibi, "zarar vermeye gayret sarfetmek" anlamına gelmektedir. Zeccâc şöyle demektedir: "Mefûlün leh olduğu için, dırâren kelimesi mansubtur. Buna göre mana, "O mescidi, zarar vermek ve (ayette bahsedilen) diğer hususlar için edindiler" şeklinde olur. Binâenaleyh lâm hazfedilince, fiil doğrudan doğruya bu kelimeyi kendisine mefûl aldı da, böylece de bu kelime mansub oldu. Bu kelimenin mana itibariyle bir mefûl-ü mutfak olması da caizdir. Buna göre kelamın takdiri, "Onlar adamakıllı zarar verecekleri bir mescid edindiler" şeklinde olur, İkinci sıfat: Ve kufren kelimesinin delâlet ettiği husustur. İbn Abbas (radıyallahü anh), "Cenab-ı Hakk'ın bu iki kelime ile, "Mü'minlere zarar vermek, peygamberi ve onun getirdiğini inkâr etmek için" manasını kastettiğini söylerken, başkaları da, bu ifadeye, "onlar, o mescidi Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i ta'n ederek, içinde küfre dalmak için edindiler" manasını vermişlerdir. Üçüncü sıfat: Mü'minlerin arasına ayrılık sokmak için.." buyruğunun ifade ettiği husustur. Yani, "Onlar, o mescid vesilesiyle mü'minlerin cemaatini parçalamak için... edindiler" demektir. Bu böyledir; zira münafıklar: "Biz, bir mescid yaptık. Onun içinde namaz kılacağız. Biz, Hazret-i Muhammed'in arkasında namaz kılmayız. Eğer o, mescidimize gelirse beraberce namaz kılarız. Böylece de, Peygamberle O'nun mescidinde namaz kılanların arasını açmış oluruz. Bu durum da, onların birlik ve beraberliklerinin bozulmasına ve aralarındaki sevginin sona ermesine yol açar" diyorlardı. İslam'a Harb Açan Ebu Amir'i Gözleyenler Dördüncü sıfat: "Ve daha evvel Allah ve Resulü ile harbedenigözlemek için..." ayetinin ifade ettiği husustur. Alimler, bu hususta da şöyle demişlerdir: "Bu ifadeyle, gasîlu'l-melâike(meleklerce yıkanan) Hanzala'nın babası rahib Ebu Amir murad edilmiştir ki, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), onu fasık olarak adlandırmıştı. Cahiliyyede hristiyan olmuş, ibadet etmek için manastıra çekilerek, ilim talebinde bulunmuştu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamberliğini ilan edince O'na düşman oldu. Çünkü böylece, onun liderliği sona erecekti. Ve o: "Seninle savaşan bir topluluk bulduğumda, mutlaka onlarla birlik olur, sana karşı savaşırım" demişti. Huneyn Gününe kadar, bu savaştan ve mücadelesinden geri durmadı. Hevazin Kabilesi hezimete uğrayınca, Şam'a gitti. Ve münafıklara: "Gücünüzün yettiğince kuvvet ve siiah hazırlayın, benim için bir mescid yapın; zira ben, şimdi Kayser'e gidiyorum. Kayser'in yanında bulunan orduları alıp geleceğim. Böylece de, Muhammed ve yanındakilere karşı kıyam edeceğim" diye haber yolladı. Bunun üzerine de onlar bu mescidi yaptılar ve o mescidde kendilerine namaz kıldırması için, Ebu Amir'in gelmesini gözleyip durdular." Zeccac, irsâd kelimesi beklemek manasına gelir" derken, İbn Kuteybe, "bunun (normal bir bekleyiş) olmayıp, düşmanlık duygusuyla bekleme" manasına geldiğini söylemiştir. Ekseri ulemâ ise, irsad kelimesinin "hazırlık yaparak beklemek" manasına geldiğini söylemişlerdir. Nitekim Cenab-ı Hak da "Çünkü Rabbin, şüphesiz ki rasad yerindedir" (Fecr, 14) buyurmaktadır. "daha evvel" buyruğundan maksad "Dırar Mescidi"nin yapımından önce" demektir. Cenab-ı Hak, bu mescidi bu dört vasıfla niteleyince, "Bununla iyilikten başka bir şey kastetmedik" diye yemin edeceklerdir" buyurdu. Bu, "Onlar, bu mescidi yapmakla, güzel bir iş yaptıklarına yemin ederler" demektir. Bu güzel iş de, zayıflarının, hastalarının ve Allah Resulünün mescidine gidemeyen acizlerin işlerini kolaylaştırmak amacıyla, müslümanlara duydukları şefkattir! Bu böyledir, zira onlar Allah'ın Resulüne, "Biz, hastalıklı ve muhtaç olanlar ile; yağmurlu ve soğuk gecelerden dolayı bir mescid yaptık " diyorlardı. Daha sonra, Cenab-ı Hak, "Allah şahidlik eder ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar" buyurmuştur. Bu, "'Allah, Resulünü onların yalan yere yemin ettikleri yemine muttali kıldı" demektir. Bil ki, bu ayetin başındaki vellezine kelimesi, mübteda olmak üzere mahallen merfû olup, haberi hazfedilmiştir. Kelamın takdiriyse, "Mescid yapanlar da bahsettiklerimizdendir" şeklindedir. |
﴾ 107 ﴿