103"Onlar, kendilerinden evvel geçmiş kavimlerin o acıklı günleri gibi bir günden başkasını mı bekliyorlar? De ki: "Haydi bekleyin. Şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim " Nihayet biz resullerimizi ve iman edenleri selâmete erdiririz. Böylece mü'minleri kurtarmak, üzerimizde bir haktır". Bil ki bu, "Onlar, ancak geçmiş ümmetlerin başına gelen günler (azablar) gibi günlerin başlarına gelmesini beklerler" demek olup, bununla geçmiş peygamberlerin, zamanlarındaki kâfirleri, çeşit çeşit azabların bulunacağı günlerin gelmesi ile tehdid ettikleri ve o ümmetlerin, onları yalanlayıp alay ederek, o azabların hemen gelmesini isteyişleri kastedilmiştir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanındaki kâfirler de böyle yapıyorlardı. Hak teâlâ daha sonra, Peygamberine, "Haydi bekleyin. Şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim" demesini emretmiştir. Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Nihayet biz resullerimizi ve iman edenleri selâmete erdiririz" buyurmuştur. Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır: Nusayr'ın rivayetine göre Kisâî, fiili şeddesiz olarak nünci şeklinde okurken, diğer kıraat imamları şeddeli olarak nünecci şeklinde okumuşlardır ki her iki şekilde, fiilin kullanılan şekilleridir. Durum, ayetteki (nünci) kelimesi için de aynıdır. Bu ayet-i kerimenin başındaki (......) atıf harfidir. Buna göre takdir şöyledir: "Bizim geçmiş ümmetler hususundaki sünnetimiz, onları çabucak helak etmek, sonra peygamberlerimizi kurtarmak şeklindedir." Önceki ayette, Cenâb-ı Allah, Peygamberine kâfirlerle birlikte azabı beklemesini emredince, tafsilâta girerek, "Azab sadece kâfirlerin başına gelir Arha Resul ve ona tâbi olanlar kurtulacaklardır" buyurur. Daha sonra Allahü teâlâ, "Böylece mü'minleri kurtarmak üzerimizde bir haktır" buyurur, Bu ifade ile ilgili iki mesele vardır: Keşşaf sahibi şöyle der: "Bu, "Böylesi bir kurtarma ile, biz mü'minlere yardım eder ve müşrikleri yok ederiz" demektir. Ayetteki "üzerimizde bir hak olarak" cümlesi, bir cümle-i mu'tanzadır, yani "Bu, bizim üzerimize vacib oldu" demektir." Kâdî: "Hak teâlâ'nın ifâdesi ile, "vücûb" kastedilmiştir. Çünkü Peygamberi ve inananları azabtan kurtarıp mükâfaata erdirmek Allah'a vâcibtir. Eğer bu böyle olmasaydı, Allahü teâlâ'nın onlara zor ve güç işleri yüklemesi güzel ve yerinde olmazdı. Binâenaleyh bu sebebten ötürü bunun Allah'a vâcib olduğu sabit olunca, bu, daha önceki bir sebebten ötürü gerekli olan bir borcun ifâsı gibi olmuş olur" demiştir, Buna şöyle cevap verilir: "Biz (ehl-i sünnet), bunun Allahü teâlâ'nın vaadi ve hükmü sebebi ile, Allah üzerine bir hak olduğunu söylüyoruz. Yoksa bunun, kulun haketmesi ile meydana gelen bir hak ve vâcib olduğunu söylemiyoruz. Çünkü kulun, yaratıcısı üzerinde hiçbir hak sahibi olmadığı sabittir. |
﴾ 103 ﴿