16"Kim dünya hayatını ve onun zinetini arzu ederse, onların yaptıklarının karşılığını burada tamamen öderiz. Onlar bu hususta bir haksızlığa uğratılmazlar. Onlar öyle kimselerdir ki, âhirette kendilerine ateşten başka birşey yoktur, işledikleri şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten yaptıkları şeyler, hep boştur". Bil ki kâfirler, genel olarak Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ile münakaşa ediyor, onun haksız, kendilerinin haklı olduğunu ortaya koymaya çalışıyor ve "Biz, hakkın hak olduğunu göstermek ve bâtılın bâtıl olduğunu ortaya koymak için onunla çok münakaşa ediyoruz" diyorlardı. Halbuki onlar, yalan söylüyorlardı, Çünkü onların esas maksadları, sırf hased etmek ve Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e uymamaktı. İşte bunun üzerine Cenâb-ı Hak, bu hususu belirtmek için bu ayeti indirdi. Bunun bir benzeri de, "Kim âhiret ekini (mahsulü) dilerse, onun ekinini artırırız: kim de dünya ekinini dilerse, ona da (yalnız) bundan veririz. Ahirette ise onun hiçbir nasibi yoktur" (Şura, 20) ve "Kim bu âcil dünya zevkini dilerse, biz de burada ona, -(evet) kimi dilersek ona-, dileyeceğimiz şeyi çabucak veririz..." (isra, 18) ayetleridir. Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır: Birinci Mesele Bil ki bu ayetle ilgili iki görüş vardır: Birinci görüş: Bu ayet, kâfirler hakkındadır. Çünkü ayetteki, "Kim dünya hayatını ve onun zinetini arzu ederse..." ifâdesinin içine, mü'min, kâfir, sıddîk, zındık bütün insanlar girer. Çünkü herkes dünyanın leziz şeylerinden ve güzelliklerinden faydalanmak, menfaatlarından ve arzu duyulan şeylerinden istifâde etmek ister. Fakat ayetin sonu, bu umumî ifâdeden, hususî mananın ve kişilerin kasdedildiğini gösterir. Bu kişiler de kâfirlerdir. Çünkü ayetteki, "Onlar öyle kimselerdir ki' ahirette kendilerine ateşten başka birşey yoktur, işledikleri şeyleri, orada boşa gider. Zaten yaptıkları şeyler hep boştur" ifâdesi, ancak kâfirlere uygun düşer. Buna göre ayetin manası "Kim sadece dünya hayatını ve zinetini isterse, yani o kişinin isteği sırf dünya sevgisi ve süsü püsü olur, ahiret mutluluklarını istemez ise, onun durumu ahirette şöyle şöyle olur" şeklindedir. Bu görüşte olanlar, bu kâfirlerin hangi kâfirler olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazı âlimler, bunların, öldükten sonra dirilmeyi (ba'si) inkâr eden kâfirler olduklarını, çünkü onların ahirete inanmadıklarını, bütün arzularının dünyevi mutluluklar olduğunu söylemişlerdir. Bu görüş, Esamm'a aittir ve görüşü açıktır. Bu hususta ikinci görüşe göre, ayet âhirete ve ahiret mükâfaatına inanmadıkları halde, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte savaşıp ganimet elde etmeyi isteyen münafıklar hakkındadır. Üçüncü görüşe göre, bununla yahudî ve hristiyanlar murad edilmiştir. Bu görüş, Enes (radıyallahü anh)'den nakledilmiştir. Dördüncü görüş, ki bu Kâdî'nin tercih ettiği görüştür. Buna göre ayetin manası: "Kim yaptığı bir hayır ile dünya hayatını ve zinetini elde etmeye niyet ederse..." şeklindedir. Hayırlar iki kısımdır: a) İbadetler. b) Canlılara faydalı olma. Bu ikinci kısma, iyilikler, sıla-i rahim, sadaka, köprü yapmak, yolları düzeltmek, kötülükleri defetmeye çaba göstermek ve su getirmek, çeşme yaptırmak gibi şeyler girer. Bütün bunları kâfir, dünyada övülmek ve beğenilmek için yaptığında, hepsi sayesinde birçok hayır ve menfaat muhtaç olanlara ulaşır, böylece de hepsi hayırlı işlerden olmuş olur. Binâenaleyh bu tür işler ister kâfir, ister müslüman tarafından yapılmış olsun, bir taat olmuş olur. Fakat ibadetler, belli niyetler sayesinde taat olurlar. Bundan dolayı insan, bu belli niyet ile başlamayıp, ibadetleri sırf dünya süsünü elde etmek için veya gösteriş ve kahramanlık duygusuna kapılarak yaptığında, bunların varlıkları yoklukları bir olur, dolayısıyla da taat faslından olmazlar. Bunu iyice anladığında biz deriz ki: Ayetteki, "Kim dünya hayatını ve onun zinetini arzu ederse.." ifadesi ile, kâfirden sâdır olabilen taatlar (iyilikler) murad edilmiştir. İhlassız Amellerin Akıbeti İkinci görüş: Bu, ayetin zahirine göre olan umumî mananın tercih edilmesi görüşüdür. Buna göre, diyoruz ki: Ayetteki bu ifâdenin hükmüne gösteriş, riya, kahramanlık ve şöhret için taat yapan mü'minler ile bu durumda olan kâfirler girer. Bu görüşte bir problem vardır. Çünkü, "Onlar öyle kimselerdir ki âhirette kendilerine ateşten başka birşey yoktur" ifâdesi mü'minlere uygun düşmez. Fakat biz, bu ayetle kastedilenin, bu fasit ameller ve riya ile yapılan batıl fiiller olduğunu söylediğimizde, müşkil ortadan kalkar. Sonra bu görüşü benimseyenler, bu konuda pek çok haberler zikretmişlerdir: Rivayet edildiğine göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Hüzün kuyusuna (düşmekten) Allah'a sığının" buyurdu. Bunun üzerine, "Ey Allah'ın Resulü, "Hüzün" kuyusu nedir?" diye soruldu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "O, cehennemde, içine mürâî (gösterişçi) kurrâların atıldığı bir vâdidir" Tirmizi, Zühd, 48 (4/593).buyurdu.Yine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kıyamet günü insanların azabı en şiddetli olacak olanı, kendisinde bir hayır olmadığı' halde insanların kendisini hayırlı zannettiği kimsedir" Kenzu'l-Ummal, 3. cilt, 7485. hadis.buyurmuştur. Ebû Hureyre (radıyallahü anh), Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kıyamet günü olduğunda. Kur'ân'ı (hafızasında) toplayan bir adam huzura çağrılır ve ona, "Bu hususta ne yaptın?" denilir. O, "Ya Rabbi, ben o Kuran) gece gündüz yerine getirdim" der. Bunun üzerine, Allahü teâlâ "Yalan söylüyorsun. Sen! "Falanca ne güzel okuyor" denilmesini istedin. Nitekim, senin hakkında bu da söylendi" buyurur. Yine zengin birisi huzura getirilir ve Allah ona: "Sana bol rızık (mal) vermedim mi, sana verdiğim şey hususunda ne yaptın?" der. O zengin: "Sıla-i rahimde bulundum (akrabalarıma yardım ettim) ve tasaddukta bulundum " der. Bunun üzerine, Hak teâlâ; "Yalan söylüyorsun, aksine sen "Falanca cömerttir" denilmesini istedin. Nitekim, bu da denildi" buyurur. Yine Allah yolunda cihâd edip öldürülen birisi getirilir ve o: "Ben cihâd için savaştım ve öldürüldüm" der. Allahü teâlâ: "Yalan söylüyorsun, aksine sen. "Falanca ne kadar cesur" denilsin istedin, bu da denildi" buyurur." Ebu Hureyre (radıyallahü anh) sözüne şöyle devam eder: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) daha sonra, benim dizlerime vurarak, "Ey Ebu Hureyre, işte bu üç (çeşit) kimse Kıyamet günü, cehennemin tutuşturulup cayır cayır yandığı mahlukatın ilkidir" buyurdu. Rivayet olunduğuna göre. Ebu Hureyre (radıyallahü anh) bu hadisi Muâviye (radıyallahü anh)'nin yanında nakletti. Râvî şöyle der: ' Muaviye öyle ağladı ki, onun helak olacağını sandık. Sonra kendine gelince, "Allah ve Resulü doğru söyledi" deyip, "Kim dünya hayatını ve onun zinetini arzu ederse, onların yaptıklarının karşılığını burada tamamen öderiz " ayetini okudu. Tirmizi, Zühd, 48 (4/592-593). İkinci Mesele O amellerin ücretlerinin tastamam ödenmesinden murad, onların. müstehak oldukları mükâfatın tamamının, onlar dünyada iken kendilerine verilmesidir. Binâenaleyh, onlar bu dünyadan göçünce, kendileriyle beraber o amellerden, o hayır işlerinden de bir eser kalmaz, Aksine, onlar için ahirette, artık sadece ateş vardır. Bil ki, akıl da, kesinlikle bunun böyle olduğuna delâlet eder. Bu böyledir, zira amelleri, dünyada medhedilmek ve riya olsun diye yapan herkesin kalbine, dünya sevgisi galip gelmiş ve onun kalbinde, böylece ahiret sevgisi yer etmemiştir. Çünkü o, âhireti ve o ahiretteki mutlulukları tanısaydı, o hayırları sırf dünyada yapmaktan ve âhiret işini unutmaktan kaçınırdı. Böylece, o iyi işleri, sırf dünya için yapanın, dünyaya olan arzusunun mutlaka büyük ve çok, ahirete olan arzusunun da bulunmaması gerekir. Böyle olan herkes öldüğü zaman, bütün dünya menfaatlerini geride bırakmış, onları artık bulamaz olmuş ve onları, artık elde tutamaz ve elde edemez olmuştur. Binâenaleyh, bir şeyi sevip de, sonra da kendisiyle o sevdiği şey arasına bir engel giren kimsenin kalbinde, mutlaka hasret ateşlerinin tutuşup yanması gerekir. Böylece, bu aklî delil ile, sırf dünya hallerini taleb etmek amacıyla iş yapan herkesin, o ameline uygun olan dünyevî o menfaati elde edeceği; öldüğü zaman ise, onun için o dünya menfaatinde sadece ateş bulunacağı ve o amelin ahirette boşa çıkıp hiçbir fayda veremeyeceği, tesirinin de olmayacağı kesinlik kazanmış olur.  | 
	
﴾ 16 ﴿