12"Onlar dediler ki: "Ey babamız, sen bize Yûsuf'u niye güvenmiyorsun? Halbuki biz onun elbet iyiliğini isteyenleriz. Yarın onu bizimle beraber gönder def bol bol yesin oynasın. Şüphesiz biz onun koruyucularıyız". Bil ki bu söz, Ya'kûb (aleyhisselâm)'un, Yûsuf hususunda onlardan endişe duyduğuna delâlet eder. Eğer böyle olmasaydı, onlar bu sözü söylemezlerdi. Bil ki onlar, kararı verince, bunu söylemişler ve babalarının yanında da Yûsuf'u çok sevdiklerini, ona son derece şefkat duyduklarını göstermişlerdir. Yûsuf'u bir müddet kıra götürerek, Yâkub (aleyhisselâm)'un gözünden uzak tutmak, onların âdetleri idi., Binaenaleyh babaları Yâkub (aleyhisselâm)'dan, Yûsuf'u kendileri ile birlikte göndermesini istediler. Yâkub (aleyhisselâm) Yûsuf'un gönlünü hoş etmeyi istiyordu. İşte böylece, onun kardeşlerinin sözüne aldanarak, onu, onlarla saldı. Ayetle ilgili birkaç mesele vardır: Birinci Mesele Keşşaf sahibi şöyle demektedir: (......) kelimesi, her iki nûnun açıktan, işmâmlı idğamı ile ve işmamsız olarak okunur. Bunun manası, "Biz onu sevip, onun iyiliğini istediğimiz halde, niçin ondan ötürü bizden korkuyorsun" demektir. İkinci Mesele Ayetteki (......) kelimesi beş şekilde okunmuştur: Birinci Kıraat: İbn Kesir, ilk fiili nûn ile ve ayn'ın kesresi ile, (......) masdarından, (otlatalım) şeklinde, diğer fiil ya ile (oynasın) şeklinde okumuştur. (......) masdarı (......) fiilinin, iftiâl babıdır. Nitekim Arapça'da, hayvan otladığı zaman, (......) denilir. (......) ise, develeri ve hayvanları otlatmaktır. Onlar, otlatma işini kendilerine izafe etmişlerdir. Bu, aslında "Develerimizi otlatalım" demektir. Keza, otlatma işini kendilerine nisbet etmişlerdir. Çünkü bu otlatmanın sebep ve vesilesi kendileridir. Netice olarak otlatmayı ve mallarını muhafaza etme işini kendilerine izafe etmişlerdir. Çünkü onlar bulûğa ermiş delikanlılardı. "Oynama" işini de, küçük olduğu için Yûsuf'a nisbet etmişlerdir. İkinci Kıraat: Nâfî, her iki fiili de yâ ile ve ayn'ın kesresi ile okumuştur. Böylece otlatma işi. buna alışsın ve denesin diye, develeri otlatma işini yapanın bizzat Yûsuf olması manasında, Yûsuf'a nisbet edilmiştir. Binâenaleyh bu, Yûsuf, diğer çocuklar gibi kah deve otlatmış kâh oyun oynamış demektir. Üçüncü Kıraat: Ebu Amr ve İbn Âmir, nûn ile ve ayn ile ba harfinin cezmi (sükunu) ile (......) şeklinde okumuşlardır. İbnü'l-A'rabî (......) masdarının manasının, yeryüzünün otunu yemek (otlamak)'tır. Bunun, otun bollaşması manasına olduğu da söylenmiştir. (......) fiilinden maksad, mubah olan oyun ve eğlencelere yönelmek manasıdır. Bu, insana âit bir fiildir. Bunun nel'ab (oynayalım) şeklinde okunmasına gelince: Rivayet olunduğuna Ebû Amr'e denilmiştir: "Onlar, peygamber oldukları halde nasıl, "Oynayalım" diyebilirler?" denildi. O da buna karşı, "Onlar, o zaman henüz peygamber değillerdi " cevabını verdi. Yine bununla gönlün rahatlaması için, mubah olan eğlence ve oyunları zamanının kastedilmiş olması da caizdir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cabir (radıyallahü anh)'e "Evlendiğinde; kendisi ile oynaşacağın ve seninle oynaşacak bir bakire bulamadın mı?" buyurmuştur. Bir de, onların oyunları yarış yapmaktı. Bundan gaye de, kâfirlere karşı savaşmayı öğrenmekti. Bunun delili onların, "Biz yarışmak üzere gitmiştik" (Yûsuf. 17) şeklindeki sözleridir. Bu yarış, adetâ bir oyun olduğu için, onu "oynamak" kelimesi ile ifâde etmişlerdir. Dördüncü Kıraat: Kûfeliler, her iki fiili de yâ ile, ayn'ın ve bâ'nın sükûnu ile, yertâ' ve yel'ab şeklinde okumuşlardır. Buna göre, otlama (yani yiyip-içme) ve oynama işi Yûsuf'a izafe edilmiştir. Beşinci Kıraat: İlk fiil yâ (......) ile (yerta') (otlasın), ikincisi nûn ile, nel'ab (oynayalım) şeklinde okunmuştur ki, bu uzak bir ihtimaldir. Çünkü onlar, ferahlasın diye, Yûsuf'u, babalarının, kendileri ile birlikte salmasını istemişlerdi, yoksa kendileri oynayıp eğlensinler diye değil. Allah en iyi bilendir. Hazret-i Yâkub'un Yusuf'u Göndermek İstememesi |
﴾ 12 ﴿