61

"Yusufun kardeşleri gelip, oun huzuruna girdiler. O, onları tanıdı. Onlar ise, kendisini tanımıyorlardı. Vakta ki o onların (zahire) yüklerini hazırladı. Dedi ki: "Bana, baba bir erkek kardeşinizi de getirin. Görmüyor musunuz, tam ölçek veriyorum. Ben misafir ağırlayanların hayırlısıyım. Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size hiçbir ölçek yok. (Boşuna) bana yaklaşmayın." Onlar dediler ki: "Onu babasından istemeye çalışırız. Herhalde (bunu) yaparız".

Bil ki, kıtlık bütün beldeleri sarıp, Yâkub (aleyhisselâm)'un beldesine de ulaşıp, onlar da geçim darlığına düşünce, Hazret-i Yakûb (aleyhisselâm) oğullarına: "Mısır'da herkese yiyecek dağıtan sâlih bir zât var. Ona paralarınızı götürüp, ondan yiyecek şeyler alın" dedi. Bunun üzerine onlar, on kardeş, Yusuf'a doğru yollandılar. Mısır'a gelip onun yanına girdiler. İşte bu hadise, Hazret-i Yusuf'un, kardeşleri ile buluşmasına, onlar Yusuf'u kuyuya atarlarken, Cenâb-ı Hakk'ın ona (vahiyle) bildirdiği, "Andolsun ki sen onlara, hiç farkında değillerken (bir gün) bu işlerini haber vereceksin" (Yusuf, 15) şeklindeki haberinin doğruluğunun ortaya çıkmasına bir sebeb gibi olmuş olur.

Yusuf'un Onları Tanıması

Hak teâlâ, Yusuf'un onları tanıyacağını, onların ise kesinlikle onu tanımayacaklarını haber vermiştir. Hazret-i Yûsuf'un onları tanıyacağı hususu, ayetteki, "Bu işlerini haber vereceksin" cümlesinde, onların Hazret-i Yusuf'un yanına gelip gireceklerini haber vermesi ile tahakkuk etmiştir. Hem Yusuf (aleyhisselâm)'un rüyası da, onların, bir gün yanına geleceklerine bir işaretti. İşte bu sebebten ötürü, o bunu beklemekteydi. Binâenaleyh o uzak beldelerden, kapısına gelen herkesin, kendi kardeşleri olup olmadığını anlamak için, durumlarını araştırıyor, hallerini öğreniyordu. Kardeşleri Yûsuf'un kapısına geldiklerinde, onların durumlarını da araştırınca, onların kendi kardeşleri olduğunu anladı.

Kardeşlerinin Yusuf'u Tanımamaları

Onların Hazret-i Yusuf'u tanıyamamalarının sebebleri de şunlardır:

1) Yusuf (aleyhisselâm) kapıcısına, onları içeri sokmamasını emretmiş ve onlara bir aracı ile konuşmuştur. Durum böyle olunca, onlar onu tanıyamamışlardır. Özellikle, padişahın heybeti ve onların aşırı ihtiyaç içinde oluşları, endişe ve korkularını artırmıştı. Bütün bunlar gerçekleştiğinde, tam bir anlayışı sağlayacak olan mükemmel bir düşünceye manîdir.

2) Onlar onu kuyuya atarlarken, o küçük idi; halbuki şimdi onu sakalı gürleşmiş, şekli şemaili değişmiş olarak görmüşlerdi. Zira onlar, Hazret-i Yusuf'u tahtında, ipek elbiseler içinde, boynunda altın halka, başında altın taç olarak otururken görmüşlerdir. Yine onlar, aradan uzun zaman geçtiği için, Yusuf'un hadisesini unutmuş gitmişlerdi. İşte bu sebebten ötürü, onu kuyuya atışlarından o zamana kadar, aradan kırk senenin geçmiş olduğu söylenilmiştir. Bütün bu sebeblerin herbiri, tam bir tanımanın gerçekleşmesine mani olur. Ya sebeblerin hepsi birden bulunursa...

3) Bu bilginin ve tanımanın gerçekleşmesi, Allah'ın yaratması (bildirmesi) ile olmuştur. Binâenaleyh belki de Cenâb-ı Hak, "Andolsun ki sen onlara, hiç farkında değillerken, (bir gün) bu işlerini haber vereceksin "(Yusuf. 15) buyruğu ile, ona haber verdiği bu işi gerçekleştirmek için, kardeşlerinin kalblerinde bu tanıma ve hatırlama işini yaratmamıştır. Böylece bu, Hazret-i Yusuf (aleyhisselâm)'un mucizelerinden olmuştur.

Onlara Zahire Yükletip Göndermesi

Cenab-ı Hak daha sonra "Vaktakio, onların (zahire) yüklerini hazırladı" buyurmuştur. Leys şöyle der: "Arapça'da, bir kimse bir topluluğun, yolculukta onlara lâzım olacak şeyleri karşılamayı üzerine alıp, yüklendiğinde, denilir. gelinin çehizi ve ölünün teçhizatı ifâdeleri de bu köktendir. Bu, bu kimselerin ihtiyaç duydukları şeyler demektir. Basralıların bunu cîm'in kesresi ile, şeklinde kullandıklarını da duydum." el-Ezheri şöyle demiştir.- "Bütün kurrâ, bunu cim'in fethası ile okumuşlardır. Kesreli okunuşu güzel bir lehçe eleğidir." Müfessirler şöyle demişlerdir: "Yusuf (aleyhisselâm) onlardan herbiri için bir deve yükledi, onları misafir ederek ikram etti ve yolculuk esnasında ihtiyaç duyacakları herşeyi verdi, İşte ayetteki "Onların teçhizatını düzdü" cümlesi bu manayadır.

Ana bir Kardeşi Bünyamin'i İstemesi

Daha sonra Cenâb-ı Hak, Hazret-i Yusuf (aleyhisselâm)'un onların her türlü ihtiyaçlarını karşılayınca, onlara, "Bana, baba bir erkek kardeşinizi de getirin" dediğini haber verir.Bil ki, bu sözün, Yusuf (aleyhisselâm)'un o kardeşinin durumunu sorabilmek için, mutlaka daha önce aralarında ondan bahsedilmiş olması gerekir. Alimler bu hususta çeşitli izahlar yapmışlardır:

Birinci İzah: Yapılan izahların en güzeli olan bu izaha göre, Hazret-i Yusuf'un herkese karşı tutum ve âdeti, her bir insana, ne fazfa ne eksik olmaksızın bir deve yükü yiyecek vermekti. Yusuf'un yanına gelen kardeşleri, on kişi idiler. Yusuf (aleyhisselâm), onlara da on deve yükü yiyecek verdi. Onlar, "Bizim ihtiyar babamız ve onunla beraber kalmış bir kardeşimiz daha var" dediler. Babalarının çok yaşlı ve kederli olduğu için gelemediğini, o kardeşlerinin ise babalarına bakmak için orada kaldığını, dolayısı ile o ikisi için de, yiyecek vermesi gerektiğini söylediler. Bunun üzerine Yusuf (aleyhisselâm) o ikisi için, iki deve yükü daha yiyecek verdi. Onlar, bu şekilde bahsedince, Yusuf (aleyhisselâm) "Bu, babanızın, onu sizden daha fazla sevdiğini gösterir. Hayret! Güzel, akıllı ve edebli olmanıza rağmen, babanızın o kardeşinizi sevmesi, size olan sevgisinden daha çok olduğuna göre; bu, o kardeşinizin sizden hayret uyandıracak kadar daha akıllı, daha edebli, daha faziletli olduğunu gösterir. Onu görüp tanımam için, bana getiriniz" dedi. İşte bu sebeb, uygun ve muhtemel bir sebebtir.

İkinci İzah: Onlar, Hazret-i Yûsuf (aleyhisselâm)'un yanına gelip, o da onlara yiyecek verince: "siz kimsiniz?" diye sordu. Onlar: "Biz, Şamlılardan, çobanlık yapan bir topluluğuz. Bize de kıtlık geldi. Bundan dolayı yiyecek almak için geldik" dediler. Bunun üzerine, Yusuf (aleyhisselâm) "Belki de siz casus olarak geldiniz?" deyince: "'Allah'a sığınırız. Biz Ya'kûb ismindeki, doğru, yaşlı ve peygamber olan bir babanın oğullarıyız ve hepimiz kardeşiz" dediler. Hazret-i Yûsuf (aleyhisselâm) "Kaç kardeşsiniz?" dediğinde, onlar: "Oniki kardeştik. Birisi öldü; diğeri de, ölen kardeşinden ötürü babasına teselli sebebi olsun diye, babası ile birlikte kaidı. Biz, on kardeş olarak sana geldik" dediler. Hazret-i Yusuf (aleyhisselâm) "Birinizi yanımda rehin bırakın. Babanızın peygamberliğini, bana anlatması için, mutlaka o baba bir kardeşinizi bana getirin" dedi. Bunun üzerine onlar, aralarında kura çektiler. Şem'ûn'a isabet etti. Şem'ûn, Hazret-i Yûsuf (aleyhisselâm) için, onların (o zaman) en iyi düşüneni idi. Böylece Şem'un'u Hazret-i Yûsuf'un yanına bıraktılar.

Üçüncü İzah: Belki de, onlar babalarından bahsedince, Hazret-i Yûsuf (aleyhisselâm): "öyle ise onu niçin yapayalnız bıraktınız?" dedi. Onlar "Hayır onu yalnız bırakmadık. Aksine onun yanında birisi kaldı" dediler. Bunun üzerine Hazret-i Yusuf (aleyhisselâm): "Babanız, niçin onu seçti. Bir sakatlığından dolayı mı bu işi ona verdi?" dedi. Onlar: "Hayır, aksine babamız onu, diğer evladlarından daha çok sevdiği için seçti" dediler. Bundan dolayı Yûsuf (aleyhisselâm): "Siz, babanızın âlim, hakim, rastgele hareket etmeyen birisi olduğunu söylediniz. Sonra da, o kardeşinizi daha çok sevdiğini söylediğinize göre, gördüğüm kadarı ile hepiniz de âlim, faziletli ve hakim kimseler olduğunuza göre, o kardeşinizin fazilet ve olgunluk bakımından sizden daha üstün olması gerekir. O kardeşinizi görmek istiyorum. Onu bana getirin" dedi.

İkinci izahı, müfessirler yapmıştır. Birinci ve üçüncü izah'da muhtemeldir. En iyisini Allah bitir.

Daha sonra Cenâb-ı Hak, Hazret-i Yusuf (aleyhisselâm)'un: "Görmüyor musunuz, tam ölçek veriyorum" dediğini bildirmiştir. Bu, "Ben, tam ölçüp veriyorum, cimrilik etmiyorum. O kardeşiniz için de size bir deve yükü fazla veriyorum "Ben, misafir ağırlayanların en hayırlısıyım" demektir. Çünkü o, onları ağırlarken, çok ikramlarda bulundu. Ben derim ki: Ayetteki bu ifade, müfessirlerin yaptığı ikinci izahın zayıf olduğunu gösterir. Çünkü o izahın temeli, Hazret-i Yûsuf'un onları itham etmesine ve onlara casustuk isnad etmesine dayanır. Eğer o bu sözü onlara açıkça söylemiş olsaydı, onlara, "Görmüyor musunuz, tam ölçek veriyorum. Ben, misafir ağırlayanların en hayırlısıyım" demesi uygun düşmezdi. Hem sonra, Hazret-i Yusuf (aleyhisselâm)'un kendisi sıddîk (dosdoğru) olduğu halde ve onların böylesi bir suçtan uzak olduklarını bile bife: "Sizler casussunuz" demesi, uzak bir İhtimaldir. Çünkü sıddîk olana, iftira etmek uygun düşmez.

Daha sonra O, "Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size hiçbir ölçek yok. (Boşuna) bana yaklaşmayın" demiştir. Bil ki Yûsuf (aleyhisselâm), onlardan o kardeşini getirmelerini isteyince, hem teşvik, hem he tehdid üslubunu birlikte kullandı. Teşvik onun: "Görmüyor musunuz, tam ölçek veriyorum. Ben, misafir ağırlayanların en hayırlısıyım" sözüdür. Tehdid ve korkutma ise, "Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size hiçbir ölçek yok, bana yaklaşmayın!" sözüdür. Bu ifade, bir tehdiddir. Çünkü onlar yiyecek elde etmeye mecbur idiler. Onu elde edebilmek de, ancak elinde yiyecek bulunan bu kimse vasıtasıyla mümkündü. Binâenaleyh o onlara, yanına gelmeyi yasak edince, bu son derece ileri bir tehdid ve korkutma olmuş olur.

Onlar, Hazret-i Yûsuf (aleyhisselâm)'un bu sözüne karşı, "Onu babasından istemeye çalışırız. Herhalde (bunu) yapabiliriz" dediler. Bu, "Biz, onu onun elinden almaya çalışırız ve bunun yolunu ararız. Herhalde bunu becerebiliriz" demektir. Bu ikinci cümlenin gayesi, te'kiddir. Bu cümlenin, "Biz, onu sana getirebiliriz" manasına gelebileceği gibi, "Bu konuda elimizden geleni yaparız" mânasında olması da muhtemeldir.

61 ﴿