64"(Yusuf) uşaklarına: "Sermâyelerini, yüklerinin içine koyun. Olur ki, ailelerine döndüklerinde, bunun farkına varırlar da, belki yine dönerler" dedi. Bu suretle, babalarına dönüp vardıkları zaman "Ey babamız, bizden ölçek yasaklandı. Bu sefer kardeşimizi de bizimle beraber yolla da, ölçek alalım. Biz, mutlaka onu muhafaza ederiz" dediler. (Hazret-i Yâ'kub da) dedi ki: "Ben size inanır mıyım? Ancak daha evvel onun kardeşi Yusuf'u size güvendiğim gibi olması müstesna. Allah en hayırlı koruyucudur. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir". Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır: Hamza, Kisâi ve Âsimin râvisi Hafs, elif ve nûn ile, fityanihî şeklinde; diğer kıraat imamları ise, elifsiz olarak, tâ ile, fityetihi şeklinde okumuşlardır ki, her iki şekil de uygundur. Bu tıpkı, sıbyân ile sıbye ve ihvan ile ihve kelimelerinde olduğu gibidir. Ebu Ali el-Farisî şöyle demiştir, "Fitye kelimesi, fetâ (genç, uşak) kelimesinin çoğulu olup az sayıdaki kimseler için kullanılır. Fityân ise, sayıca çok olan gençler hakkında kullanılır. Onun, az sayıdaki gençler (kuşaklar) için kullanılmak üzere türetilmiş olmasının izahı şöyledir: Hazret-i Yûsuf'un kardeşlerinin sermayelerini, onların yüklerinin içine koyanların miktarları sayıca azdırlar. Çünkü bu iş, sır kabîlindendir. Şu halde, bunun, çok sayıdaki kimseden gizli tutulması gerekirdi. "Fütyân" şeklinin, sayıca çok olan grup için kullanılmasının izahı da şöyledir: Hazret-i Yusuf (aleyhisselâm), "Sermâyelerini, yüklerinin içine koyun" demiştir. Bu ifâdedeki "yükler (rihâl)" kelimesi, fazla sayıda yükü ifâde eden bir kelimedir. Binâenaleyh bu işi yüklenenlerin de fazla sayıda kimseler olması gerekir. Alimlerin çoğu, Hazret-i Yusuf'un kardeşlerinin sermayelerinin, yüklerinin içine konulduğunu bilmedikleri hususunda ittifak etmişlerdir. Bazıları, onların bundan haberdar olduklarını söylemişler ise de, bu görüş zayıttır. Çünkü Hazret-i Yusuf'un, "Olur ki bunun farkına varırlar" sözü, bunun yanlış olduğunu gösterir. Daha sonra âlimler, Hazret-i Yusuf (aleyhisselâm)'un niçin, onların sermayelerinin yükleri içine konulmasını emrettiği hususunda, şu değişik görüşleri belirtmişlerdir: 1) Onlar, yüklerini açtıkları ve sermâyelerini onun içinde bulduktan zaman, bunun Hazret-i Yusuf'un bir ikramı ve cömertliği olduğunu anlarlar. Böylece bu, onları tekrar Hazret-i Yusuf'a gitmeye ve onunla alış-veriş yapmaya arzulu olmaya sevkeder. 2) O, babalarının yanında, tekrar Mısır'a gelmelerini sağlayacak bir paranın olmamasından korkmuştur. 3)O bununla, babasına genişlik göstermek istemiştir. Çünkü zaman, yokluk-kıtlık zamanıydı. 4) Son derece ihtiyaçları olduğu halde, babasından ve kardeşlerinden o yiyeceğin bedelini almanın bir cimrilik ve uygun olmayan bir davranış olacağına karar vermiştir. 5) Ferra şunu söylemiştir: "Onlar sermayelerini yüklerinin içinde görünce kalblerine, kendileri nebi ve de nebilerin oğulları oldukları halde, bunu sehven denklerine koymuş oldukları korkusu düştü. Bunun üzerine de, bunun sebebini anlamak için tekrar geri döndüler. Ya da, malı sahibine iade etmek için geri geldiler." 6) Yusuf onlara, kendilerine hiçbir ayıp ve de minnet altında kalma duygusu ârız olmayacak bir üslub ve yolla, ihsanda bulunmak istemiştir. 7) Onun maksadı, onların, eziyyet veya zulmetmek için, ya da malın bedelini arttırmak amacıyla bu kardeşin getirilmesini istemediğini anlamalarıdır. 8) Yusuf, babasının, onlara ikramda bulunduğunu ve daha da fazla ihsanda bulunmayı arzulamış olduğunu anlamasını, böylece kardeşini yollaması ona kendisinin gelmemesini istemiştir. 9) Bu matın, bu sıkıntı ve darlık zamanında onlara bir yardım olmasını dilemiştir. Hırsızların yol kesmesinden korktuğu için, babalarına ulaşıncaya kadar orada gizlice kalabilmeleri amacıyla, o dirhemleri denklerinin arasına koymuştu. 10) Yusuf (aleyhisselâm). onların şiddetli kötülüklerine aynı yoğunlukta ihsan ve ikramla mukabelede bulunmak istemiştir. Daha sonra Cenâb-ı Hak, babalarının yanına vardıkları zaman onların, "Bu suretle babalarına dönüp vardıkları zaman "Ey babamız bizden ölçek yasaklandı" dediklerini hikaye etmiştir. Bu hususta iki görüş bulunmaktadır: a) "Onlar babalan ve onun yanındaki diğer kardeşleri için yiyecek istedikleri zaman bundan men olundular. İşte onların, "bizden ölçek yasaklandı" ifadesiyle buna işaret edilmiştir." b) Bu, "Gelecekte onlardan ölçek men edildi, edilecek" anlamındadır. Bu da Yusuf (aleyhisselâm)'un; "Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size hiçbir ölçek yok" (Yusuf, 60) sözüne işaret etmektedir. Bundan muradın bu olduğuna delil de, onların (Bu sefer) kardeşimizi de bizimle beraber yolla da, ölçek alalım" şeklindeki sözleridir. Hamza ve Kisaî, nektel kelimesini yâ ile yektel; diğer kıraat imamları da nun ile nektel şeklinde okumuşlardır. Birinci kıraat, ilk görüşü kuvvetlendirirken, ikinci kıraat ise ikinci görüşü kuvvetlendirmektedir. Daha sonra onlar, "Biz, mutlaka onu muhafaza ederiz" dediler. Böylece de, onu koruyacaklarına dair ona teminat verdiler. Onlar bunu söyleyince Ya'kûb (aleyhisselâm) şöyle dedi: "Ben size inanır mıyım? Ancak daha evvel onun kardeşi Yusuf'u size güvendiğim gibi olması müstesna." Bunun manası şudur: "Siz bu sözü daha önce Yusuf için de demiştiniz ve bana: "Biz onu mutlaka muhafaza ederiz" (Yusuf, 12) diyerek, onu Koruyacağınıza dair bana teminat vermiştiniz. Sonra burada aynı şeyi söylüyorsunuz. Orda güvendiğim gibi, burada da mı size güveneyim?" Yani, "Nasıl o zaman güvenceniz boşa çıkmışsa, aynı şekilde burada da boşa çıkacaktır " demektir. Daha sonra şöyle buyurdu: "Allah en hayırlı koruyucudur. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir." Hamza ve Kisaî, "O, koruyucu olarak sizin için daha hayırlıdır" manasında olmak üzere, temyiz ve tefsir sadedinde olarak elif ile hâfizen şeklinde okumuşlardır. Bu Arapların tıpkı, "O, adam olarak, onların en hayırlısıdır" ve "Allah için; o, binici olarak çok iyidir" demeleri gibidir. Yine bu kelimenin hâl olmak üzere hafızan şeklinde okunduğu da söylenmiştir. Diğer kıraat imamları ise, masdar olarak elifsiz hıfzan şeklinde okumuşlardır. Yani, "Allah, korumak bakımından sizden daha hayırlıdır"; başka bir ihtimal ile "Bünyamin'i Allah'ın Koruması, sizin korumanızdan daha hayırlıdır" demektir. Bu ifâdeyi A'meş "Allah en hayırlısıdır; korur gözetir, muhafaza eder" şeklinde okurken, Ebu Hureyre (radıyallahü anh) de, bunu "Koruyucuların en hayırlısı, merhamet edenlerin en merhametlisi" şeklinde okumuştur. Bunun manasının, "Ben, Yusuf (aleyhisselâm)'u korumanız hususunda size güvenmiştim, ama ne olduğunu biliyorsunuz. Şimdiyse, Bünyamîn'in korunması hususunda Allah'a tevekkül ediyorum" şeklinde olduğu da söylenmiştir. Buna göre eğer, "Daha önceki olayları müşahede etmiş olduğu halde, daha niye Bünyamin'i onlarla yolladı?" denilirse deriz ki: Bunun birkaç sebebi vardır: 1) Onlar büyümüşler hayra ve salaha yönelmişlerdi. 2) O, onlarla Bünyamin arasındaki kıskançlık ve kinin, Yusuf'la aralarındaki olmadığını görüyordu. 3) Yokluk ve kıtlık, onu buna mecbur bırakmıştı, 4) Belki de Cenâb-ı Hak ona vahyetmiş ve onu koruyacağı ve kendisine geri döndüreceği hususunda teminat vermişti. Buna göre eğer: "Allah en hayırlı koruyucudur" ifadesi, onun o zaman, Bünyamin'in onlarla beraber gitmesine izin verdiğine delâlet eder mi?" denilirse, deriz ki: Ekser ulemâ şöyle demiştir: "Bu, buna delâlet eder. Diğerleriyse, delâlet etmez demişlerdir. Bu hususta iki izah şekli bulunmaktadır: 1) İfâdenin takdiri şu şekildedir: "Eğer Allah, Bünyamin'in onlarla beraber çıkmasına izin vermişse, Bünyamin onların değil, Allah'ın koruması altındadır" 2) O, Yusuf'u anınca "Allah en hayırlı koruyucudur" dedi. Yani, Yusuf'u Çünkü o, Yusuf'un yaşadığını biliyordu. |
﴾ 64 ﴿