4Arzda birbirine komşu kıtalar vardır, üzüm bağlan, ekinler, çatallı ve çatalsiz hurmalıklar vardır ki hepsi bir su ile sulanıyor. Biz onların bazısını, melerinde, bazısından üstün kılıyoruz. İşte bunlarda da aklını kullanacak zümreler için elbette ayetler bulunmaktadır". Ayetle ilgili birkaç mesele vardır: Farklı Özellikteki Topraklar Bil ki bu ayetten maksat ve gaye, bu âlemdeki hadiselerin, yıldızların birbirleriyle olan münasebetleri ve yıldızların hareketleri sebebiyle meydana gelmesinin caiz olamıyacağına dair delil ikâme etmektir. Bu, iki yönden izah edilebilir: a) Yeryüzünde, karakter ve mahiyet bakımından farklı farklı olan kara parçalan bulunmaktadır. Bununla beraber bunlar, birbirine komşudurlar. Bunların bir kısmı tuzlu, bir kısmı gevşek, birkısmı sert ve kayalık, birkısmı bitek, bir kısmı taşlı veya kumlu, bir kısmı da çamurlu ve bataklıktır. Üstelik birbirine bitişiktir. Güneşin ve diğer yıldızların bu toprak parçaları üzerindeki tesiri de aynı seviyededir. Bu da, onların farklı farklı sıfatlara sahip olmalarının, alîm ve kadîr olan Allah'ın takdiri ile olduğuna delâlet eder. Aynı Şartlarda Yetişen Bitkilerdeki Farklılık b) Tek bir toprak parçası, aynı suyla sulanır. Sonra güneşin ona tesiri de aynı seviyede olur. Sonraysa o yerde biten meyvelerin tadları, renkleri, karakter ve özellikleri farklı farklı olur. Hatta, bazan sen, bir üzüm salkımı alırsın, tek birisi hariç, onun bütün taneleri tatlı ve olgun olur. Zira o tek tane, ekşi ve kuru kalmıştır!. Sonra biz kesin olarak biliyoruz ki, feleklerin ve tabiatların, hepsine nisbeti aynı seviyededir. Daha doğrusu şöyle diyebiliriz: Burada, bundan daha da acayip olan bir şey bulunmaktadır. Bu da şudur: Bazı gül çeşitleri içinde öyleleri vardır ki, iki yüzünden birisi son derece kırmızı, ikinci yüzü ise, aynı şekilde o da son derece narin ve yumuşak olduğu halde, son derece siyahtır. Burada, "Güneşin tesiri, diğerlerine değil de bu birinci yüze ulaşmıştır" denilmesi imkânsızdır. Bu da kesin olarak delâlet eder ki, bütün bunlar bir Fâil-i Muhtar'ın yönetmesiyle olmaktadır; yoksa yıldızların birbirleriyle olan münasebetleri sebebiyle değil!. İşte, Cenâb-ı Hakk "..ki hepsi bir su ile sulanıyor. Biz onların bazısını, yenilmelerinde, bazısından üstün kılıyoruz" buyruğundan kasdettiği şey budur. İşte bu delillerin takdir edilip, tefsir ve beyân edilmesine dair söyleyeceğimiz sözün tamamı budur. Bil ki bu cevabı zikretmekle, delil de tamamlanmıştır. Çünkü, bu süfli alemdeki hâdiselerin bir müessiri olması lâzım gelir. Biz, bu müessirin, yıldızlar, felekler ve tabiat olmadığını da beyân ettik. İşte o zamanda, bu varlıklardan başka olan bir diğer iâilin bulunduğuna katî olarak hükmetmek gerekecektir. O vakit de delil tamamlanır ve bundan sonra da, muhakkak ki düşünmeye sebep kalmaz. İşte bu sebepten dolayıdır ki Cenâb-ı Hak burada, "işte bunlarda da, aklını kullanacak zümreler için elbette ayetler bulunmaktadır" buyurmuştur. Çünkü bu delili reddedebilecek hiç bir şey yoktur; ancak belki, "süfli alemdeki bu hadiseler, muhakkak ki, herhangi müessire bağlı olmaksızın meydana gelmişlerdir" denilebilir. Bu ise, aklın olgunluğuyla uyuşmayan bir şeydir. Çünkü, hadis olan varlığın bir "muhdis"e muhtaç olduğunun bilinmesi zarurî bir ilim olunca, böyle bir ilmin olmaması da, aklın kemâl ve olgunluğunu zedeleyici olur, ona yakışmaz. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hak, "İşte bunlarda da, aklını kullanacak zümreler için elbette ayetler bulunmaktadır" buyurmuştur. Daha önceki ayette ise, "Bütün bunlarda iyi düşünecekler için elbette deliller vardır" buyurmuştu. İşte bütün bu incelikler, Kur'an ilminin sırlarından olan nefis izahlardır. Yüce Allah'dan, bu sırlara vakıf olmayı, O'nun rahmet ve mağfiretine nail olmaya bir vesile kılmasını dileriz. İkinci Mesele Cenâb-ı Hakk'ın "Arzda birbirine komşu kıtalar vardır" buyruğu hakkında Ebu Bekr el-Esamm: "Bunlar, birbirine yakın olan toprak parçalarıdır; biri iyi, elverişli iken, diğeri tuzludur; birisi bitek iken, diğeri kumludur; Dirisi taşlıdır, çakıllıdır; birisi kızıl iken diğer karadır" der. Kısaca, toprak parçalarının yüksektik ve alçaklık, karakter ve özellik bakımından farklı farklı oldukları malûm olan bir durumdur. Bazı özel mushaf nüshalarında, bu ifâde uy şeklinde yazılmıştır ki, buna göre de ifâdenin takdiri, "Allah yeryüzünde, kazıklar durumunda dağlar yarattı ve yeryüzünde birbirine komşu olan kıtalar var etti" şeklinde olur. Ayetteki "Üzüm bağlan, ekinler, hurmalıklar" buyruğu hakkında şunu deriz: "Cennet", içerisinde hurmalıklar, bağlar, ekinler bulunan ve bunları da ağaçların çevrelemiş olduğu bahçe, bostan anlamına gelir." Bunun delili ise, Cenâb-ı Hakk'ın, "biz onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, ikisinin de etrafını hurmalıklarla donatmış, aralarında da bir ekinlik yapmıştık" (Kehf, 32) Ibn Kesir, Ebu Amr ve Asım'ın ravisi Hafs, şeklinde cennât kelimesine atfedilmek üzere merfû okurlarken, diğer kıraat âlimleri ise, cennât kelimesine atfedilmek üzere, mecrûr olarak okumuşlardır. Kavvâs'ın rivayetine göre Asımın ravisi Hafs, şadın dammesiyle sunvân; diğer kıraat imamları ise sâdın kesresiyle sınvân şeklinde okumuşlardır, bu, iki kullanış şeklidir. Sınvân tıp ki kınvân kelimesinin, kınv kelimesinin çoğulu olması gibi, sınv kelimesinin çoğuludur. Bu kelime tıpki ism kelimesinin esma şeklinde çoğul yapılması gibi, esna şeklinde de çoğul yapılır. Hurmalar çoğalıp çatallandığında, o zaman onlara (......) ismi verilir. Sâdın kesresi ve fethasıyla olmak üzere kelimelerinin aslı birdir." Bu kökten iki, üç veya daha çok hurma ağacı çıkar ki, bunlardan her birine sınv ismi verilir. Sa'leb, İbnu'l-A'râbî'nin şöyle dediğini nakleder: "Sınv kelimesi misi (benzer) manasındadır. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in "Dikkat, bir kimsenin amcası, babasının "smvı", yani, babası gibidir "t33) sözü de bu manadadır. Bunu iyice kavradığın zaman şimdi biz diyoruz ki, sınv kelimesini birinci tefsire göre ele alırsak, o zaman ayetin manası: "Hurmalardan öyleleri vardır ki, tek bir kökten iki veya daha fazla gövde çıkar; böyle olmayanları da vardır" şeklinde olur. Ama bu kelimeyi ikinci tefsire göre ele aldığımızda manası: "Hurmaların ağaçları bazan birbirine benzer olur; bazan da böyle olmaz" şeklinde olur. Daha sonra Cenâb-ı Hak, "hepsi bir su ile sulanıyor" buyurmuştur. Âsim ve İbn Âmir, takdirinde olmak üzere yüskâ-,veyahut da, müzekkeri müennese tağlib etmeden dolayı böyle okumuşlardır. Diğer kıraat imamları ise, cennât ifadesinden dolayı tüska şeklinde okumuşlardır. Ebû Amr şöyle der: "Onun müennes olduğuna Cenâb-ı Hakk'ın, onların bazısını, yenilmelerinde, bazısından üstün kılıyoruz" ifâdesi de şehâdet eder. Hamza ve Kisaî, önce geçen yüdebbiru, yufassilu ve yuğşî ifadelerine atfederek, yâ ile.yufâddilu; diğer kıraat imamları ise, takdirinde olmak üzere nun ile nufaddilu şeklinde okunmuşlardır." "yenilmelerinde" ifadesiyle ilgili. olarak şu iki açıklama yapılmıştır ki, bunların ikisini de Vahidî yapmıştır: a) Vahidi Zeccâc'dan, ükül kelimesinin, yenilen meyve manasına geldiğini; b) Başkalarından da, bu kelimenin, yemek için hazırlanan şey manasına geldiğini nakletmiştir. Ben derim ki, Cenâb-ı Hakk'ın, cennetin sıfatlarıyla ilgili olarak ifade buyurduğu "yemişleri... daimdir" (Rad, 35) ayetinden dolayı, bu ikinci mana daha evlâdır. Zira bu mana, bütün yiyecekleri içine alan bir manadır. İbn Kesir ve Nâfî, bu kelimeyi Kur'an'ın her yerinde kafin sükunuyla olarak ükl şeklinde okurlarken, diğer kıraat imamları da kâfin dammesiyle ükül şeklinde okumuşlardır ki, bunlar iki kullanıştır. Ahireti İnkâr Edenlere Şaşılır |
﴾ 4 ﴿