15

"Göklerde ve yerde kim varsa onlar da, gölgeleri de sabah akşam, ister istemez Allah'a secde eder".

Bil ki burada bahsedilen "secde'nin manası hususunda iki görüş vardır:

Birinci Görüş: Bu "secde"den murad, atnı yere koyma manasındaki secdedir. Bu manaya göre, ayetin iki izahı vardır:

a) Bu, her ne kadar umûmî bir ifâde ise de, bundan murad hususî (belli) varlıklardır. Onlar da mü'minlerdir. Çünkü bazı mü'minler, Allah'a kolaylıkla ve arzu ile secde ederler. Bazı müslümanlar ise, bu kendilerine ağır geldiği için, Allah'a kerhen (zorlanarak) secde ederler. Onlar kendilerini, nefisleri istese de istemese de, bu ibadetleri yerine getirmeye zorlarlar.

b) Bu ifâde umûmîdir ve bundan kastedilen mana da umûmîdir. Buna göre, ayette bir müşkil söz konusudur. Çünkügöklerde ve yerde olan herşey, Allah'a secde etmez. Aksine melekler ile cin ve insanlardan mü'min olanlar Allah'a secde ederler. Kâfirler ise secde etmezler.

Buna iki şekilde cevap verilebilir:

1) "Göklerde ve yerde kim varsa onlar da Allah'a secde ederler"; yani, "Göklerde ve yerde olan her canlının Allah'a secde etmesi gerekir" demektir. Böylece gereklilik (vücûb) olma ve meydana gelme ile ifâde edilmiştir.

2) Secdeden murad, ta'zîm ve kulluğu itiraftır. Allah'ın da, "Andolsun ki onlara, gökleri ve yeri kimin yarattığını sorarsan, muhakkak "Allah" derler" (Lokman, 25) buyurduğu gibi, göklerde ve yerde bulunan her canlı, Allah'a kulluğu itiraf eder.

İkinci Görüş: Secde, inkıyâd etmek, boyun eğmek ve başkaldırmam ak anlamındadır. Bu manaya göre, göklerde ve yerde olan her canlı, Allah'a secde ediyor, demektir. Çünkü O'nun, kudret ve meşieti, herkes hakkında geçerlidir. Bu hususta sözün özü şudur: Allah dışında kalan her şey, zâtı gereği mümkindir. Zâtı gereği mümkin olan varlığın mahiyeti, var olmayı veya var olmamayı aynı derecede kabul eder. Böyle olan her varlığın, varlığının yokluğuna; veya yokluğunun varlığına üstün gelmesi, ancak bir mucidin ve bir müessirin tesiriyle olur. Böylece, Cenâb-ı Hakk'ın dışında kalan her şeyin varlığı, O'nun var etmesiyle; yokluğu da, O'nun yok etmesiyle olmuş olur. Binâenaleyh O'nun tesiri, var etme ve yok etme hususunda, bütün mümkin varlıklar hakkında geçerlidir ki, işte bu da secde etmektir, tevazu, huzû ve inkıyâd demektir. Bunun bir benzeri ifâde de, Cenâb-ı Hakk'ın "Bilakis göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur.Hepsi de O'nun emrine ramdırlar" (Bakara, 116) ve "Halbuki göklerde ve yerde ne varsa (hepsi) ister istemez O'na boyun eğmiştir" (al-i imrân, 83) ayetleridir.

Cenâb-ı Hakk'ın "ister istemez" ifâdelerine gelince, bununla şu murad edilmiştir: "Mesela hayat ve zenginlik gibi bazı hadiselere, insanın yaratılışı temayül eder, onu arzular. Ölüm, fakirlik, körlük hüzün, kötürüm olma ve her türlü kötülüklerden de, insanın yaratılışı nefret eder, uzaklaşır. Halbuki bütün bunlar, Allah'ın kazası, kaderi, tekvîni ve icadıyla meydana gelirler. Hiç kimsenin, bunlara karşı koyma ve bunları savuşturma gücü yoktur."

Daha sonra Cenâb-ı Hak, "gölgelerinde sabah akşam" buyurmuştur. Bu hususta iki görüş bulunmaktadır;

Birinci Görüş: Müfessirler şöyle demişlerdir: İster mümin isterse kâfir olsun, her şah'ın gölgesi, Allah'a secde eder. Mücâhid şöyle demiştir: Mü'minin gölgesi, Allah'a isteyerek; kâfirin gölgesi de istemeyerek secde eder. Zeccâc da şöyle demektedir: Tefsirde varid olduğuna göre kâfir, Allah'dan başkasına; gölgesi ise Allah'a secde eder. İşte bu noktada, İbnu'l-Enbari de şunu ilâve etmektedir: "Allahü teâlâ'nın tıpkı dağlara anlayış verip, böylece de o dağların Allah'ı tesbih etmekle meşgul olmaları ve Allah'ın da "Derken Rabbi o dağa tecelli edince, onu paramparça ediverdi" (A'raf, 143) buyurduğu gibi; tecellisinin o dağda zuhur etmesi gibi, Allahü teâlâ'nın dağlara, sayesinde secde edebilecekleri akıl ve anlayış vermesi ve yaratması da uzak bir anlayış değildir.

İkinci Görüş: Gölgelerin secde etmesinden murad, onların bir taraftan diğer tarafa meyletmeleri, güneşin alçalmasıyla uzayıp, yükselmesiyle de kısalmalarıdır. O halde o gölgeler, uzamalarında, kısalmalarında ve bir taraftan diğer bir tarafa meyletmelerinde, Allah'a inkıyâd etmiş ve teslim olmuşlar demektir. Burada, hassaten akşamdan ve sabahtan bahsedilmiştir; çünkü gölgeler, ancak bu iki vakitte büyür ve o çoğalırlar.

Sahte Tanrıların Aczi

15 ﴿