11

"insan tıpkı, hayrı istediği gibi, şerri de dua edip ister. Doğrusu, insan pek acelecidir".

Bu ayetle ilgili birkaç bahis vardır:

Birinci Bahis: Bil ki ayetin, daha önceki ayetlerle münasebeti şudur: Allah insana bu Kur'ân'ı indirip, bu büyük nimeti ve ikramı vermesinden sonra, insan yine de bazan onun hükümlerine tutunmaktan ve onun beyanlarına başvurmaktan yan çizer ve hiçbir faydası olmayan şeylere yönelir. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak "İnsan tıpkı hayrı istediği gibi, şerri de dua edip ister" buyurmuştur.

Kâfirlerin Şer İstemelerinin İzahı

İkinci Bahis: Alimler, insanın şerri istemesi ile ne kastedildiği hususunda şu değişik görüşleri ileri sürmüşlerdir:

Birinci Görüş: Buradaki insan ile, Nadr b. Haris kastedilmiştir. Çünkü o, "Ey Allah, eğer bu, senin katından (gelmiş) bir hak ise, durma bizim üstümüze gökten taş yağdır!" (Enfal, 32) demiştir. Allahü teâlâ da onun bu duasını kabul etmiş ve onun boynu vurulmuştu. Yine o kâfirlerden bir kısmı da, "Yahut bize acıklı bir azab getir" (Enfal, 32); diğer bazıları da, "Eğer doğru iseniz, vaadolunan bu (azab) ne zaman?" (Yasin, 48) demişlerdi. Onlar bunu, cahilliklerinden ve Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in söylediği şeylerde yalancı olduğuna inanmalarından ötürü söylemişlerdi.

İkinci Görüş: Bununla şu kastedilmiştir: İnsan, canı sıkıldığında ve kızdığında, çotuğuna çocuğuna, malına mülküne lanet okur. Binâenaleyh eğer hayır dualarına icabet edildiği gibi, şer dualarına da icabet olunsaydı, o kimse helak olurdu. Rivayet olunduğuna göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Sevde Binti Zema'a (radıyallahü anhnhâ)'ya bir köte hediye etmişti. Bu köle geceleyin inleyerek, Sevde'nin yanına geldi. Sevde ona, "Neyin var, niçin inliyorsun?" diye sordu. O, (kendini bağlayan) bağın acı verdiğinden şikâyetlendi. Sevde de, onun bağını gevşetti. Uyuyunca da, köle elinin bağını çözüp kaçtı. Sabah olunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), o köleyi getirmelerini istedi. Kendisine durum haber verilince de, "Allah'ım, o Sevde'nin elini kes" diye beddua etti. Bunun üzerine Sevde, Allahü teâlâ'nın elini keseceğini bekleyerek, ellerini kaldırdı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Ben Allah'tan, ailemden bir azaba müstehak olmayan kimse aleyhine yaptığım dualan, rahmete çevirmesini istedim. Çünkü ben de insanım, sizin öfkelendiğiniz gibi öfkelenirim. Dolayısıyla Sevde ellerini geri çeksin (indirsin)" buyurdu.

Resm-i Mushaf Kur'ân'ın önemli Bir Belgesidir

Üçüncü Görüş: Ben derim ki: Bununla şu mananın kastedilmiş olması da muhtemeldir: İnsan bazan bir şeyin şer ve zarar kaynağı olmasına rağmen, kendisi hakkında hayır ve iyilik olduğuna inanarak, onu alabildiğine içten ister. Bu kimse, o şeyin asıl durumunu bilemediği için, bunu böyle içten ister. Bu, onun işinde çok aceleci olmasından ve işlerin gerçek yüzünü araştırmadan, zahirine aldanmasından ileri gelir.

Üçüncü Bahis: Normal kaideye göre, ayetteki (çağırır) fiilinin sonuna vâv getirilmesi gerekirdi. Fakat bu kelime Kur'ân yazısında vâv'sız gelmiştir. Çünkü bu vâv lafızda (telaffuzda) gözükmemiştir. Ama bu, mana bakımından hazfedilmemiştir.

Çünkü bu fiil, ref mahallindedir. Bunun bir benzeri de, (Nisa, 146); (Kaf, 41) ve (Kamer, 5) ayetleridir. Eğer bu fiiller vâv ve yâ'lı olarak yazılmış olsalardı, yine doğru olurdu. Bu izah Ferrâ'ya aittir. Ben derim ki: Bunlar, Allahü teâlâ'nın, Kur'ân-ı Mecid'i tahriften ve tağyirden koruduğuna delâlet eder. Çünkü Kur'ân lafızlarının çoğunda, vâv ve yâ'nın getirilmesi, sayılı bazı yerlerinde ise getirilmemesi, bu Kur'ân'ın, duyulduğu gibi, aynen nakledildiğine ve hiç kimsenin aklına ve anlayışına göre, onun üzerinde tasarrufta bulunamadığına delalet eder.

İnsan Acelecidir

Cenâb-ı Allah, "Doğrusu insan, pek acelecidir!" buyurmuştur. Ayette bahsedilen bu "insan"ın kim olduğu hususunda iki görüş vardır:

Birinci Görüş: Bu insan, Hazret-i Adem (aleyhisselâm)'dir. Çünkü o, canı (ruhu) göbeğine kadar ulaştığında, kendisine baktı ve durumu hoşuna gitti. Kalkmaya yeltendi, fakat buna gücü yetmedi. İşte, "Doğrusu insan, pek acelecidir!" cümlesi ile anlatılan budur.

İkinci Görüş: Buradaki "insan", bütün insan cinsi manasınadır. Çünkü her insan, aşağı-yukarı aceleci olmaktan uzak değildir. Binâenaleyh insan aceleciliği bıraktığında, bu, hem dinî, hem de dünyevî hususlarda kendi faydasına olur.

Ben diyorum ki: Bu ifâde ile, birinci görüşün (yani Hazret-i Âdem'in) kastedilmiş olması durumunda da, bununla yine ikinci görüş kastedilmiş olur. Çünkü bu ayetteki "insan"ı, Hazret-i Âdem manasına aldığımızda, bu, "İnsanların atası olan Âdem aceleci oluş sıfatına sahip olduğuna göre, bunun her insanda mutlaka bulunan bir sıfat olması gerekir" demek olur. Binâenaleyh birinci görüşle, ikinci görüş de kastedilmiş olur. Allah en iyi bilendir.

Güneş ve Ayın Faydaları

11 ﴿