8

"Dedi: "Rabbim, benim nasıl evladım olur kî? Karım kısır... Ben ise ihtiyarlığın son haddine varmışımdır".

Bu ayetle ilgili birkaç mesele vardır:

"Kadının Çocuğu Olmaz" Demesi

Hamza ile el-Kisaî, buradaki (......) kelimesini ayn'ın esresiyle itiyyâ okurlar. Keza buna benzer kelimelerini sılıyyâ, cisiyyâ ve bikiyyâ diye okurlar. Âsım'ın ravisi Hafs bükiyyâ'yı ötreli, öbür kelimeleri ise geçtikleri yerlerde esreli okur. Fakat diğer kıraat imamları bütün bu kelimeleri ilk harflerinin ötresiyle okurlar. İbn Mesûd, aynın ve sâdın fethasıyla 'atiyyâm ve saliyyâ' şeklinde okurken, Ubeyy İbn Ka'b ve İbn Abbas ise, sin-i mühmele ile (ısıyyâ) şeklinde okumuşlardır. Allah, en iyisini bilendir.

İkinci Mesele

Bu mesele, ayetteki lafızlarla ilgilidir. Bu lafızlar da üç tanedir.

a) Gulam kelimesi. Bu kelime, cimâya arzu duymaya başlamış olan erkek çocuk anlamına gelir. "Aşırı cima etme arzusu duyma" anlamına gelen, iğtilâm kelimesi de bu köktendir. Daha sonra bu kelime, "talebe" manasında kullanılmış ve meselâ "Sa'leb'in gulâm" yani onun talebesi denilmiştir.

b) İtiyyu kelimesi ile isiyyu kelimeleri aynı manaya gelir. Nitekim sen, (......) âsî serkeş olmak dediğin gibi, aynı anlamda olmak üzere (......) de diyebilirsin. Âsî (......) üzerinde geçen uzun zamanın kendisini yoksulluk ve muhtaç haline düşürdüğü kimseye denilir. Yine Arabça'da uzun gece" şeklinde manasında (......) denilir, bunun manasının "çok Karanlık gece" şeklinde olduğu da söylenmiştir.

c) Âkır kelimesi: Hazret-i Zekeriyya bu kelimeyi, tâ ile olmak üzere âkıre şeklinde söylememiştir. Çünkü, müzekkerlerde bulunmayan ve sadece müenneslerde oulunan "fail" veznindeki kelimelere, vakfedildiğinde hâ olabilen tâ getirilmez. Nitekim "Kısır kadın ve hayızlı kadın" denilir. Halil ibn Ahmed ise: "Bu, kendisiyle müennesin de vasfedildiği müzekker bir sıfattır. Nitekim Araplar nüzekkeri de müennes bir kelimeyle vasfederek, (güzel yüzlü adam), (orta boylu adam) ve (faydalı adam) derler.

Bu ayetle ilgili şu iki soru sorulabilir:

"Nasıl Çocuğun Olur?" Demek Mümine Yakışır mı?

Hazret-i Zekeriyya, bir çocuk talebinde bulunduğu halde, daha niçin, "Benim nasıl oğlum olur ki?" diyerek teaccüb etmiştir.

2) "Benim nasıl evladım olur ki?" şeklindeki sözünü, ümmeti içinde açıkça söylemiyordu, Çünkü o, bu tür şeyleri ımetinden saklıyordu. Böylece bu, onun bu sözü kendi kendine söylediğini gösterir.

O halde bu teaccüb, Hazret-i Zekeriyya'nın, Allah'ın bu işe kadir olması hususunda şüphesi bulunduğuna delâlet eder ki, bu bir tür küfürdür. Küfür ise, peygamberle hakkında caiz değildir.

Cevap: Birincisine şu şekilde cevap verebiliriz: Hazret-i Zekeriyya'nın çocuk istemediğini ileri sürenlerin görüşüne göre, böyle bir soru yersizdir. Ama onun çocuk talebinde bulunduğunu söyleyenlerin görüşüne göre bu soruya şu şekilde cevap verilir; Hak teâlâ'nın, "Benim nasıl evladım olur ki?" ifadesinden kastedilen, Allahü teâlâ'nın, o ikisini, yani Zekeriyya ile hanımını gençleştirip, sonra mı onlara çocuk vereceği; yoksa her ikisini de aynı hal üzerinde tutarak yaşlı olmalarına rağmen mi onlara o çocuğu vereceği hususunda teaccüb yoluyla değil, bilgi talebiyle sorma kabilinden bir teaccübtür. Bunun böyle oluşunun delili; Cenâb-ı Hakk'ın, "Zekeriyya'yı da (an). Hani o, Rabbine: "Rabbim, beni yalnız başıma bırakma. Sa varislerin en hayırlısısın " diye niyaz etmişti. Biz onu da kabul ve kendisine Yahya'yı ihsan ettik. Eşini de salih kıldık" (Enbiya. 89-90) ayetleridir. Bu ayette geçen, "islâh" ona yeniden çocuk yapma kuvveti verme, anlamındadır. Bu sözün izahı geçmiştir.

Sûddî bu soruya bir başka cevap olarak şunu zikretmiştir. Hazret-i Zekeriya, çocuğun müjdelenmesi nidasını duyunca, şeytan kendisine gelerek, "Bu ses Allah'dan değildir. Tam aksine bu, sana musallat kılınan bir şeytandandır" dedi. Hazret-i Zekeriyya şüphelenince, bu sözü yani, "Benim nasıl oğlum olur ki?" dedi. Bil ki Sûddî'nin bu sözünden maksadı şudur. Zekeriyya (aleyhisselâm), bu müjdeyi verenin, Allahü teâlâ olduğunu kesin olarak bilmiş olsaydı, onun böyle demesi caiz olmazdı. Binâenaleyh o bu sözü, işte bundan dolayı söylemiştir.

Vahyin Kesinliği

Bazı kelamcılar şöyle demektedirler: Bu görüş, kesinlikle batıldır. Çünkü Peygamberler, Allahü teâlâ'dan gelen, şeylerin bir kısmı hakkında, onların şeytandan gelebileceğini tecviz etmiş olsalardı, aynı şeyi başka şeyler için de caiz ve mümkün görmüş olurlardı. Bu durumda, da, bize kadar getirip ulaştırdıkları şeyler hususunda vahye olan güvenimiz yok olurdu.

Buna şu şekilde cevap verilebilir: Böyle bir ihtimal işin başında olabilir ama, bu ihtimal, o peygamberin mucizeleriyle zail olur. Binâenaleyh belkide bu mucize, bu şekilde meydana gelmiş bir mucize olmamıştır. Bu sebeple bunu dışındakilerde değil de, bu hususta bir şüphe meydana gelmiş olabilir. Allah en iyi bilendir.

İkinci soruya da birkaç açıdan cevap verilebilir:

1) Cenâb-ı Hakk'ın, "hakikaten biz sana, Yahya adında bir oğul müjdeleriz" (Meryem, 7) ifadesi, o çocuğun, Hazret-i Zekeriyyâ'nın çocuğu olması hususunda bir nas değildir. Tam aksine Zekeriyya (aleyhisselâm)'ın, edebe riayet ederek, kendisinin bir çocuğu olup olmayacağını sorması gibi bir söz söylemediği, tam aksine, onun normal durumda, çocuğun olmasını imkansız kılan sebeplerden bahsetmiş olması da muhtemeldir. Öyle ki bu müjde, şayet çocukla ilgili bir müjde olmuş olsaydı, Allahü teâlâ kapalılığı kaldırır, bu sözü sarîh bir biçimde beyan ederdi. O bunu bu şekilde zikredince, Allahü teâlâ, o çocuğun ondan meydana gelmesi hususunu açıkça ifade etmiştir. Binâenaleyh, Zekeriyyâ (aleyhisselâm)'ın bu sözünden kastı, onun, Allah'ın buna kadir olduğu hususunda şüphe etmemek olmuş olur.

2) Hazret-i Zekeriyyâ bu sözü şüphe etmek için söylememiştir. Ancak o bunu, O'nun kudretini tebcil eder ve ulular bir tarzda söylemiştir. Bu tıpkı, arkadaşının büyük miktarda bağışta bulunduğunu gören ve onu övüp tazîm için, "Nasıl olurda gönlün bu kadar çok mal bağışlamana razı olur?" demesi gibidir.

3) Çoktan beri temenni ettiği şeyin gerçekleştiğine dair müjde alan kimse bunu ilk duyduğunda fazlasıyla sevinir, ve derhal bu sözün doğruluğundan emin olmak ister ("sahi mi, doğru mu söylüyorsun!" der). Bu, ya fazla sevinmesinin onun aklını başından alması sebebiyle olur, nasıl ki Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'ı, zevcesi, İshak'ı doğuracağı müjdelenince: "Yapmayın, ben koca karının biri, kocam da pîri faninin biri ken ben mi doğuracakmışım! Doğrusu bu çok tuhaf bir şey!" (Hûd, 72) demiş ve onun şaşkınlığı: "Ne o! Allah'ın işinden mi şaşmaya kalkıyorsun!" diye giderilmişti. Yahud da bu sözü tekrar tekrar dinlemekten hoşlandığı için, böyle söylemiştir. Veyahutda, iyice açıklanmasını istediği için böyle söylemiş olabilir.

8 ﴿