14

"Ben seni (peygamberliğe) seçtim. Şimdi vahyolunacak şeyi dinle: şüphe yok ki Ben Allah'ım. Benden başka hiçbir tanrı yok. Öyleyse Bana ibadet et ve Benim "Zikrim" için dosdoğru namaz kıl".

Hamza bunu, (Biz seni seçtik) şeklinde okurken, (şüphesiz Ben seni seçtim) şeklinde okumuştur. Bu ayetle ilgili birkaç mesele var:

Risalet Kesbî değildir

Birinci Mesele

Bu, "Ben seni, hem peygamberlik, hem de sana vereceğim o kelâmım için seçtim" demektir. Bu ayet, peygamberliğinçalışma ile elde edilemeyeceğine delâlet eder. Çünkü ayetteki, "Ben seni seçtim" ifadesi, bu yüce makam ve mevkiin o bunu hakettiği için değil, sırf Allahü teâlâ'nın onu bu iş için seçtiğinden dolayı meydana geldiğine delâlet eder.

İkinci Mesele

Hak teâlâ'nın "Şimdi vahyolunacak şeyi dinle "hitabında Cenâb-ı Hakk'ın sonsuz heybet ve Celâli gözükmektedir. Buna göre sanki Allah: "Yemin olsun ki sana büyük ve ağır bir iş geliyor. Öyleyse ona hazırlan, aklını ve gönlünü bütünüyle ona ver" buyurmuştur. Dolayısıyla, "Ben seni seçtim" ayeti Allahü teâlâ'nın sonsuz lütuf ve rahmetini, "Şimdi vahyolunacak şeyi dinle" buyruğu da O'nun sonsuz heybetini ifade eder. Böylece Hazret-i Musa (aleyhisselâm) için birinci ifadeden nihayetsiz ümid, ikincisinden de nihayetsiz korku doğmuş olur.

Üçüncü Mesele

Hak teâlânın, "Ben Allah'ım. Benden başka hiçbir tanrı yok. Öyleyse Bana ibadet et" ayeti akâid ilminin (inanç ilminin), furû (fıkıh) ilminden daha önce geldiğine, (daha önemli olduğuna) delâlet eder. Çünkü tevhid ilm-i usuldan (akâid ilminden), ibadet ise ilm-i furûdandır. Hem ayetteki, "Öyleyse Bana ibadet et" hitabındaki, fâ ("öyleyse" kelimesi), Allah'a ibadetin, O'nun ulûhiyyetinden dolayı gerekli oluşuna delalet eder. İşte bu, âlimlerin "Allah ibadete müstehaktır" şeklindeki sözünün özüdür.

Ona Namaz Kılma Emri Verilmesi

Dördüncü Mesele

Hak Subhânehû ve Teâlâ, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'a önce tevhidi, ikinci olarak ibadet etmesini emredince; üçüncü olarak da namazı emretmiştir. Âlimlerimiz bu ayete dayanarak, şu iki sebebten ötürü, (bir husustaki) açıklamanın, ona ihtiyaç duyulan vakitten sonra olabileceğine delil getirmişlerdir:

1) Cenâb-ı Hak, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'a ibadet etmesini emretmiş, ama o ibadetin nasıl yapılacağını belirtmemiştir. Böylece mücmel (kapalı) bir ifadenin, mübeyyeninden (onu açıklayan ifadeden) ayrı olarak gelebileceği sabit olur.

2) Hak teâlâ, "Benim zikrim için dosdoğru namaz kıl" buyurmuş, ama bu namazın nasıl kılınacağını açıklamamıştır. Kâdi şeyle der: "Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın, Allah'a ibadet olarak kıldığı o namazı, Şuayb (aleyhisselâm), ve diğer peygamberlerden öğrenmiş olması, böylece de ayetteki bu hitabın bizzat Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'a yönelik olması 'mkansız değildir. Her ne kadar Kur'ân'da nakledilen ifade bu kadarcık kısa olsa da, Allahü teâlâ'nın namazı ona, bu esnada açıklamış olması da muhtemeldir." Kâdı'ye şu şekilde cevap verilir: Birinci delil olarak ileri sürdüğünüz husus, ayetteki "Öyleyse Bana ibadet et" hitabından çıkarılamaz. Hem sonra bu yüce hitabı, yeni bir manaya hamletmek, daha evvel bilinen bir manaya (bilinen bir namaz manasına) hamletmekten daha evlâdır. Çünkü Musa (aleyhisselâm), Hazret-i Şuayb (aleyhisselâm)'ın kıldığı namdın farziyyeti hususunda şüphe etmiyordu. Binâenaleyh biz ayetteki, "Dosdoğru namaz kıl" emrini, "Hazret-i Şuayb'ın kıldığı namaz" manasına alırsak, bu yüce hitabtan yeni bir mana çıkmamış olur. Ama bunu, başka bir namaz manasına alırsak, yeni bir mana çıkmış olur. Kâdinin, "Belki da Allahü teâlâ Kur'ân'da bahsetmemiş olsa da, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'a o namazı o esnada açıklamıştır" şeklindeki deliline karşı deriz ki: Açıklamanın, mücmel (kapalı) bırakmaktan daha faydalı olduğunda şüphe yoktur.

Binâenaleyh eğer bu husus o anda zikredilmiş olsaydı, ayette açıkça bahsedilmeye daha lâyık olurdu.

En Büyük Zikir Namazdır

Beşinci Mesele

"Ayetteki Benim zikrim için..." ifadesi ile ilgili olarak şu izahlar yapılmıştır:

a) Bu, "beni hatırlaman için... Çünkü Benim hatırlanmam, bana ibadet olunması ve namaz kılınması ile olur" demektir.

b) "Beni, o namazda hatırlaman için...." demektir. Çünkü namaz çeşitli zikirleri ihtiva etmektedir. Bu görüş Mücâhid'dendir.

c) "Ben o namazı, kitablarda zikrettiğim ve emrettiğin için, onu kıl."

d) Benim seni medh-ü sena ile zikretmem (anmam) ve senin için bir yâd-ı cemii (güzel nâm) kılmam için..."

e) "İçine başka kimsenin zikrini (adını) karıştırmadığın bir zikirle, beni zikretmek için..."

f) "Zikri Bana has kılman (yani sadece Beni zikretmen) ve Benim rızamı taleb edip kazanmak için... Öyle ki bu namazınla gösterişe kalkışmaz ve bununla başka birşeyi gaye edinmezsin."

g) "Tıpkı ihlaslı kimselerin, Rab'erinin zikrini en başta gelen şey yapmaları gibi, sen de Beni zikredip hatırlayasın ve unutmayasın diye..." Nitekim Cenâb-ı Hak bu hususu, "Onları ne bir ticaret, ne bir alış-veriş Allah'ı zikretmekten alıkoymaz..." (Nûr, 37) diye beyan buyurmuştur.

Vakti Geçen Namazın Kazası

h) "Benim zikir vakitlerinde..." demektir. Bunlar da namaz vakitleridir Çünkü Allahü teâlâ' "Namaz mü'minler üzerine vakiileri belli bir farz olmuştur" (Nisa, 103) buyurmuştur.

i) "Zikrettiğinde (hatırladığında) namazını kıl. Yani "Bir namazı unutursan, onu hatırladığında kaza et" demektir. Katâde, Enes (radıyallahü anh)'den, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in "Kim bir namazı unutursa, onu hatırladığında kılsın. Çünkü o namazın bundan başka kefareti yoktur" dediğini, peşisıra da, "Benim zikrim için dosdoğru namaz kıl" ayetini okuduğunu rivayet etmiştir.

Hattabi şöyle der: "Bu hadis şu iki manaya gelebilir:

a) Namazın keffâreti, ancak kaza edilmesidir.

b) Ramazan orucunun (özürsüz olarak) terkedilmesi hâlinde keffâretin gerekmesi; yine ihramlı kimsenin haccın emirlerinden birini terketmesi halinde, ceza olarak fakirleri doyurması ve kurban kesmesi gerektiği gibi, namazın unutulması halinde bir zarar ödeme mecburiyetinin ve keffâretinin olmayışıdır. Bunda sadece terkedilen namaz kaza edilir."

İmdi eğer, "Tıpkı Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, "Onu hatırladığında kılsın" buyurması gibi, ayetteki ifadenin de (müennes zamirle) şeklinde olması gerekmez miydi?" denilirse, biz deriz ki: "Buradaki Benim zikrim için ifadesi. "Benim yaratmamla olan zikirden dolayı..." demektir. Yahut da bu ifadede mahzûf bir muzâf vardır ve takdiri, "Benim namazımı hatırladığın için (zaman)" şeklindedir.

Namazların Kazasında Tertip Durumu

Altıncı Mesele

Bir kimse, birkaç vakit namazını geçirdiğinde, bu namazları tertib (sırası) üzere kaza etmesi müstehabtır. Binâenaleyh insan o namazları kaza ederken, tertibe (sıraya) riâyet etmezse, imâm-ı Şafii (r.h)'ye göre, caizdir. Üzerinde geçirmiş olduğu namaz borcu bulunan kimseye, yeni bir farz namaz vakti girse, bakılır, eğer o anda, bir genişlik, yani her iki namazı da kılacak kadar geniş zaman varsa, önce geçirdiği (borcu olan) namazı kılması müstehabtır. Ama işe, önce yeni girmiş olan namazı kılmakla başlarsa bu da caizdir. Eğer önce geçmiş namazını kaza etmesi halinde, vaktin çıkacağı kadar vakit dar ise, o zaman bu kimsenin, o vakit namazını da kazaya bırakmamak için, önce bunu kılması gerekir. Eğer o, vakit namazına başladıktan sonra, kazaya bıraktığı (unuttuğu) namazı hatırlarsa, başlamış olduğu namazı tamamlar, sonra kazaya bıraktığı namazı ifâ eder Onun kazaya bıraktığı "amazı kıldıktan sonra, daha önce kılmış olduğu o vaktin namazını yeniden kılması müstehabtır, vâcib değildir.

Ebu Hanife (r.h) ise, "Kişinin kazaya bıraktığı namazların sayısı, bir günlük namazdan (beş vakitten) fazla olmadığı müddetçe, onun geçen (kaza kalan) namazlarını tertib üzere kılması vâcibtir. Öyleki bir vakit namazı esnasında, insan o gün kazaya bıraktığı bir namazı hatırladığında, kılmakta olduğu o vakit namazı batıl olur. O önce geçmiş namazlarını kaza eder, sonra o namazı yeniden kılar, Fakat o vakit dâr ise, bu müstesna. Bu durumda kişinin kıldığı o vakit namazı bâtıl olmaz" demiştir.

Ebu Hanife (r.h)'nın ayet, hadis, eser ve kıyasdan delili vardır. Onun ayetten delili, buradaki, "Benim zikrim için dosdoğru namaz kıl" ifadesidir. Bu, "O namazı hatırladığında, onu kıl" demektir. Buradaki, lâm. "inde" (esnasında, o zaman) manasınadır. Bu tıpkı, "Güneşin batması için namaz kıl" (İsra, 78) ayetinde olduğu gibidir. Bu, "Güneş battığı zaman, o esnada..." demektir. Buna göre ayetin manası, "Hatırlanan o namazı, hatırladığın esnada kıl" şeklinde olur. Bu, namazlarda tertibe riayet edilmesini gerektirir.

Ebû Hanife'nin hadisden delili, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, "Kim bir namazı unutursa, onu hatırladığında kılsın" Buhâri, Mevâkif, 37.hadis-i şerifidir. Buradaki 'Onu kılsın" ifadesindeki fâ edatı, fâ-i tâkibiyyedir (hemen peşisıra yapılmayı ifâde eder.).

Câbir b. Abdullah'ı şöyle dediği rivayet edilmiştir: Hendek savaşı günü Ömer b. Hattâb, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına geldi. Kureyş kâfirlerine sövüp saymaya başlayarak, "Ey Allah'ın Resulü, ikindi namazını kılamadım ve derken (harble uğraşırken) güneş battı" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de: "Vallahi henüz ben de kılamadım" buyurdu ve Bathâya inerek ikindi namazını orada güneş battıktan sonra kıldı. Akşam namazını da onun peşisıra kıldı. Bu hadis Sahiheyn'de yer almaktadır.

Hanefiler şöyle derler: "Bu hadis ile şu iki bakımdan istidlal edilir:

a) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), "Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız, tıpkı o şekilde namaz kılın Buhari, ezan, 18. buyurmuştur. Binâenaleyh o geçen namazını tertib üzere (giren vaktin namazından önce) kıldığına göre, bizim de böyle yapmamız gerekir.

b) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in fiilleri, mücmel (ayetleri) beyân (açıklama) sadedinde olunca, hüccet olur. Onun bu fiili de, Cenâb-ı Hakk'ın mücmel olan, "Namazı dosdoğru kılın" (Bakara, 43) ayetini açıklama sadedindedir. İşte bundan ötürü, kazaya bırakılmış olan namazların sayısı az olduğunda, tertibin gözetilmesi gerektiğini, çok olduğunda ise tertibi gözetmenin düşebileceğini söylüyoruz."

Ebu Hanife'nin eserden delili, İbn Ömer (radıyallahü anh)'den rivayet edilen şu haberdir: "Kim bir namazı kazaya bırakır (unutur) ve onu imamın arkasında (bir sonraki) namazı kılarken hatırlarsa, kılmakta olduğu namazı sürdürsün. O namazı bitirince de, kazaya bırakmış olduğu namazı kılsın. Daha sonra da imamla kıldığı o namazı iade etsin, tekrar kılsın." Bu rivayetmerfû olarak, yani Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sözü olarak nakledilir.

Ebu Hanife'nin kıyasdan delili ise şudur: Bu iki namaz, bir gün ve gece esnasında, bir vaktin biraraya getirdiği iki farz namazdır. Binâenaleyh bu iki namaz, tıpkı Arafat ve Müzdelifede birlikte kılınan (öğle-ikindi, akşam-yatsı) namazları gibi olmuş olur. Binâenaleyh nasıl bu namazlar kılınırken tertibe (sıraya) riayet ediliyorsa, bir günlük namaz sayısından daha az olan kazaya kalmış namazlarda da tertibin gözetilmesi gerekir."

İmâm-ı Şafii'nin delili ise şudur: Ebu Katâde'nin hadisinde şu rivayet edilmiştir. "Ashâb sabah namazını, uyuyup kalarak (vaktide kılamayıp), güneş doğduktan sonra uyanınca Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara, önce hayvanlarını gütmelerini (otlatmalarını), sonra o namazı kılmalarını emretmiştir." Binâenaleyh (kazaya kalan) namazın hatırlandığı (uyanıklığı) o an, o namazın vakti olsaydı, Peygamberimizin böyle emretmesi mümkün olmazdı. Böylece o vaktin, sıkıştırılmış bir şekilde değil, aksine geniş bir zamanda, o kimseye farz olan şeyin yapılabileceği bir vakit olduğunu anlıyoruz. Bunun böyle olduğu sabit olunca diyoruz ki: Geçmiş namazların kaza edilmesinin farz oluşu ile, vakti girmekte olan namazın farziyyetinin yerine getirilmesinin gerekli oluşu, iki farz arasında muhayyer kalma gibi birşey olur. Böylece de mükellefin, bunlardan istediğini önce kılmada muhayyer (serbest) olması gerekir. Bir de geçmiş (kazaya kalmış) namazlarda tertibe riayet şart olsaydı, unutma sebebi ile bu şart oluş düşmezdi. Baksana eğer bir kimse bulutlu bir günde Arafat'da öğle ve ikindi namazlarını kılıp, sonra da öğle namazını zevalden (öğle namazı vaktinden) önce, ikindi namazını da zevalden sonra kıldığı anlaşılınca, onun bu iki namazı da tekrar kılması gerekir. Unutma (ve yanılma) sebebiyle, tertib şartı düşmez. Çünkü bu iki namaz arasında şart olan şey, diğerinde de (yani kazaya kalan namazlar için de) şart olmuş olsaydı, bunlar arasındaki tertib şartı, unutma ile düşmezdi."

Kıyamet Ansızın Gelebilir

14 ﴿