12

"Onu işittiğiniz vakit erkek mü'minlerle kadın mü'minlerin kendi vicdanları (önünde) iyi bir zanda bulunup da, "Bu, apaçık bir iftiradır" demeleri (lâzım) değil miydi?".

Ayetinin ifade ettiği husustur. Bu, onların yapmaları gereken davranışlar cümlesinden birisidir. Ayetin başındaki burada anlamında olup kendisinden sonra bir fiil geldiğinde bu manada kullanılması çoktur. Bu mesela, "Bize yakın zamana kadar geciktirmeli değil miydin?"(Nisa, 77) ve "iman edip de bu imanı kendisine fayda vermiş bir memleket bulunsaydı ya!" (Yunus, 98) ayetlerinde olduğu gibi. Ama bunun peşinden isim geldiğinde, bu manaya gelmez. Bu da mesela Cenâb-ı Hakk'ın "Siz olmasaydınız muhakkak ki, biz müminler olmuştuk" derler' (Sebe, 31) ve "Ya üzerinizde Allah'ın fazl u rahmeti olmasaydı" (Nûr, 10) ayetlerinde olduğu gibidir. Binâenaleyh, ayetten kastedilen mana "iftira edenlerin sözlerini duyduklarında mü'minlere yakışan, onu yalanlamaları, hüsn-i zanda bulunmaları ve tertemiz olduğunu bildikleri kimse hakkında, hemen itham etmeye kapılmamalarıdır" şeklinde olur. Burada şu şekilde birkaç soru sorulabilir:

Hitaptan Gıyaba Geçilme Sebebi

Birinci soru: Ayet-i kerimenin lafızları muhatap sîğasıyla şeklinde olmalı değil miydi? Binâenaleyh niçin, muhatap siğasından gaibe; zamirden de ism-i zahire geçilmiştir? Cevap: Kınama ve azarlamada iltifat üslubuyla, muhatap üzerinde daha etkili olsun diye böyle gelmiştir. Ayette "iman" vasimin açıkça belirtilmesinde de, bu konuda müşterek olmanın, müslümanlar hakkında sadece iyi şeylerin düşünülmesini gerektirdiğine bir delalet bulunmaktadır, Çünkü kişinin dini, günahın, masiyetin, zararın kaynağı olduğuna hükmeder; aklı ise, kişiyi bu zararlı şeylerden sakınmanın gerekli olduğu neticesine ulaştırır ki bu da o kimsenin günahlardan sakınması gerektiğine dair bir zannın bulunmasını iktiza eder. Binâenaleyh, böyle bir sakınmayı gerektiren mevcut olup, mukabilinde kuvvet itibariyle ona denk üstün bir sebep (râcih) bulunmayınca, hüsn-i zan vâcib, ta'nda bulunmak ise haram olur.

En Füsihim'den Burada, Maksad

İkinci soru: Cenâb-ı Hakk'ın, (......) ifadesiyle ne murad edilmiştir?

Cevap: Bu hususta şu iki izah yapılmıştır:

a) Bununla "onların birbirleri hakkında hayır zanda bulunmaları" kastedilmiştir ki, bunun bir benzeri de "(Kendi) kendinizi ayıplamayın" (Hucurât, 11) "Birbirinizi öldürün" (Bakara, 54) "Evlere girdiğiniz zaman, birbirinize selâm veriniz" (Nûr. 61) ayetleri olup, bunun manası

Ebû Eyyûb el-Ensari İle Hanımı

Rivayet olunduğuna göre Ebu Eyyûb el-Ensarî (radıyallahü anh), hanımına: "Söyle bakalım, söylenenler hakkında ne dersin?" dedi. Bunun üzerine o: "Şayet sen, Safvan'ın yerinde olsaydın, Resulullah'ın haremine, hanımına kötülük yapmayı aklından geçirir miydin?" deyince Ebu Eyyûb: "Hayır!" cevabını verdi. Yine: "Şayet ben, Âişe'nin yerinde olsaydım, hiç Allah'ın Resulüne hıyanet eder miydim? Hâlbuki Âişe, benden Satvân da senden daha üstündür" dedi.

İbn Zeyd de: "Bu, müminler için bir itâb ve azarlamadır. Çünkü mümin, annesine zina isnad etmez, anne de oğlunu böyle bir şeye nisbet etmez. Çünkü Hazret-i Âişe (radıyallahü anhnhâ) müminlerin anasıdır" dedi.

b) Cenâb-ı Hak mü'minleri, Hazret-i Âişe'nin başına gelen o şeyler hususunda tek bir can gibi kabul etmiştir. Binâenaleyh, müminlerden birinin başına bir kötülük geldiğinde, bu tıpkı sanki hepsinin başına gelmiş gibidir. Nitekim Numan İbn Beşir'den, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir. "Müslümanların, birbirleriyle ilgilenmeleri ve birbirlerine merhamet etmelerinin misâli, tıpkı bir bedenin hali gibidir. Çünkü bedenin bir kısmî uykusuzluk ve ateş ile bir ağrı içine düştüğünde, bedenin tamamı da sızlar, ağrır" Buhari, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66 (4/1999).Ebû Bekir'den de, Hazret-i Peygamber'in "Müminlerin birbirlerine karşı durumları, tıpkı birbirine kenetlenmiş binalar " Buhari, Salat 86; Müslim, Birr 65 (4/1999). buyurduğu rivayet edilmiştir. Buhari, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66 (4/1999).

İftira Olduğunu Söylemek

Üçüncü soru: Ayette geçen "Bu apaçık bir iftiradır" ifadesi ne demektir? Bilmediğini duyan bir kimsenin bunu demesi helâl midir?

Cevap: Buna da iki yönden cevap verilir:

a) Onun da, böyle demesi gerekir, ancak ne var ki, o bunu,bu hususu bir emareye dayandırmaksızin ve işin gerçeğini bilmeksizin zina isnad edenin sözünü reddetmek için söyler.

b) Bu, Hazret-i Aişe hakkında, yapılması vacib olandır. Çünkü Hazret-i Âişe'ninn efret ettirici bütün şeylerden masum olan Peygamber'in hanımı olması, bunun bir yalan olması hususunda kesin bir delil gibidir. Ebû Bekr er-Razî (el-Cessas) şöyle der: "Bu zahirinden âdil olduğu zannedilen kimseler hakkında, gerekli olan tavrın, onun hakkında iyi zanda bulunulması olduğuna delâlet eder. Yine bu, müslümanların akit ve tasarruflarının sahih ve caiz olmaya hamledilmesin) gerektirir. İşte bundan dolayı âlimlerimiz, yabancı bir kadınla bulunup da evlendiklerini itiraf eden bir erkek hakkında, onların yalanlanmasının caiz olmayacağını, tam aksine, tasdik edilmeleri gerektiğini söylemişlerdir." İmam Mâlik ise, evlendiklerini isbat edemezlerse, bunlara haddin gerekeceğini iddia etmiştir.

Âlimlerimiz (radıyallahü anha)'ın bir dirhem ve bir dinar, iki dirhem ve iki dinar mukabilinde satan kimse hakkında, "O bunları çaprazlama olarak değiştiriyordu. Çünkü biz, müminler hakkında hüsn-i zanda bulunmakla emrolunduk. Binâenaleyh, bu hadisenin, dinen caiz olabilecek bir duruma hamledilmesi gerekir ki, bu da her iki şey arasındaki çaprazlama değiş tokuş (satış)tır" demeleri de böyledir. Bir kimsenin üzerinde yüz dirhem değerinde gümüş bulunan süslü bir kılıcı, iki yüz dirhem mukabilinde satması halinde de durum aynıdır. Çünkü biz, yüz dirhemi, yüz dirheme mukabil, geriye kalan yüz dirhemi de kılıca bedel sayarız, addederiz. Bu da, Ebû Hanife (r.h)'nin, "Müslümanlar, kendilerinden bir şüphe gözükmediği müddetçe, âdildirler. Çünkü biz, hüsn-i zanla emrolunmuşuzdur" şeklindeki sözüne delâlet eder ki, bu da kişiden tavakkufu (beklemeyi) veya reddetmeyi gerektiren bir şüphe zuhur etmediği müddetçe, şehâdetinin kabul edilmesini gerektirir. Çünkü Cenâb-ı Hak "Zan, gerçek karşısında hiçbir şey ifade etmez" (Yunus. 36) buyurmuştur.

İkinci Nevi Talep Dört Şahid

İkinci Çeşit, Cenâb-ı Hakk'ın

12 ﴿