34

"O kâfirler "Ona Kur'ân bir defada toptan indirilmeli değil miydi" dediler. (Ama) biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık, onu ayet ayet indirdik. Onlar sana her bir misal getirdiklerinde, biz de sana hakkı ve tefsirin en güzelini getiririz. O, yüzleri üstü cehenneme sürülüp (orada) toplanacaklar yok mu, onların yeri çok kötü, yolu çok sapıktır".

Bil ki bu, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın peygamberliğini inkâr edenlerin beşinci şüpheleridir. Bir de Mekkeliler: "Sen, Allah katından gönderilmiş bir peygamber olduğunu iddia ediyorsun. Tevrat'ın Hazret-i Musa'ya, İncilin Hazret-i İsa'ya ve Zebur'un da Hazret-i Davud'a toptan indirilmesi gibi, Kur'ân'ı bize toptan getirmeli değil miydin?" demişlerdi. Ibn Cüreyc, Kur'ân'ın ilk nazil olan ayeti ile, son nazil olan ayeti arasındaki sûrenin yirmiki veya yirmiüç sene olduğunu söylemiştir.

Hak teâlâ onların bu şüphelerine "Biz onu senin kalbine yerleştirmek için böyle yaptık" diyerek cevap vermiştir. Bu cevabı şu şekillerde izah ederiz:

1) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) okuma-yazma bilmiyordu. Binâenaleyh eğer Kur'ân ona bir defada indirilmiş olsaydı, o onu zaptedemez (aklında tutamaz), belki de yanılırdı, "evrat, toptan indirilmiştir. Çünkü o, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'ın okuyabileceği bir biçimde :levhalara) yazılmış olarak gelmişti.

2) Yanında kitap bulunan, çoğu kez kitapta yazılı olana güvendiği için, onu ezberlemek istemez. İşte bu sebeple Allahü teâlâ Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kitabı, Kur'ân'ı bir defada değil, onu daha iyi ezberleyebilsin ve yanılmaktan, az okumaktan uzak olsun diye parça parça indirdi.

3) Allahü teâlâ, eğer Kur'ân'ı tek bir defada indirmiş olsaydı, onun bütün hükümleri, -sanlara toptan inmiş olurdu ve bu, insanlara çok ağır getirdi. Ama Cenâb-ı Hak onu parça parça muayyen zamanlarda İndirince, dinin emir ve yasakları da azar azar nmiş olur. Onları yerine getirmek de o nisbette (daha) kolay olur.

4) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cebrail (aleyhisselâm)'i zaman zaman gördüğünde, kalbi onu görmesinden dolayı güc-kuvvet kazanıyordu. Böylece de, üstlendiği (peygamberlik) vazifesini yerine getirme ve ondan dolayı gelen ezâ-cefalara sabretme, kavminin eziyyetine tahammül gösterip cihad etme hususunda kendisini daha güçlü hissediyordu.

5) Parça parça inmesine rağmen Kur'ân'ın mucize oluş şartı tamamlanınca, onun mucize olduğu sabit olmuş olur. Çünkü bu, insanların gücü dahilinde olsaydı, onların Kur'ân'ın bir mislini (benzerini) böyle parça parça meydana getirmeleri gerekirdi.

6) Kur'ân onların sorularına, isteklerine cevap vermek için ve başlarına gelen hâdiselere göre iniyordu. Böylece de onlar daha fazla basiret sahibi oluyorlardı. Çünkü bu sebeple, Kur'ân'ın fesahatine, gaybtan haber verme işi de ekleniyordu.

7) Kur'ân, parça parça ve aralıklarla inince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara, tâa işin başında meydan okudu ve sanki Kur'ân'ın her bir parçası ile onlara meydan okumuş oldu. Binâenaleyh onlar Kur'ân'ın parçalarının benzerini yapamadıklarına göre, bütününün benzerini hiç yapamazlar. İşte bu yolla, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gönlünde, müşriklerin artık hiç bir zaman Kur'ân'ın benzerini yapamayacakları hususu iyice yer etmiş oldu.

8) Allah ile peygamberleri arasında, elçilik (habercilik) görevini üstlenmek ve ilâhî kelâmı (mesajı) insanlara ulaştırmak büyük bir makamdır. Binâenaleyh şöyle denilebilir: "Allahü teâlâ eğer Kur'ân'ı Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'e tek bir defada İndirmiş olsaydı, Cebrail (aleyhisselâm) işte böylesi bir makamı (bu vahyi defalarca taşıma şerefini) elde edemezdi. Ama Cenâb-ı Hak Kur'ân'ı parça parça, belli zamanlarda indirince, bu büyük şeref Cebrail (aleyhisselâm)'de sürüp gitti. İşte bundan ötürü Hak teâlâ, Kur'ân'ı parça parça, belirli aralıklarla indirdi.

Ayetteki (......) kelimesi ile ilgili olarak şu iki izah yapılmıştır:

a) Bu, müşriklerin sözünün devamıdır, yani "Böyle tek bir defada, Tevrat ve İncil gibi:: demektir. Buna göre, ayette bir takdir yapmaya ihtiyaç kalmaz. Bu da, "Biz onu, senin kalbine iyice yerleştirmek için parça parça indirdik" şeklinde yapılacak bir takdirdir.

b) Bu, Allahü teâlâ'nın onlara cevap olarak söylediği sözüne dahildir ve manası, "Böylece o Kur'ân'ı parça parça indirdik" şeklindedir. Buna göre eğer, "Bu (......) kelimesindeki daha önce geçen bir şeye işaret bulunmasını gerektirir. Daha önce geçen şey ise, toptan indirme meselesidir. Öyle ise bu nasıl, "Biz onu böylece parça parça indirdik" şeklinde tefsir edilebilir?" denilirse, deriz ki: O müşriklerin,

"Muhammed'e bu Kur'ân tek bir defada indirilmeli değil miydi?" şeklindeki iddiaları, mana olarak, "Bu niçin parça parça indirildi" demektir. Binâenaleyh bu "mezkûr" kelime bu manaya işarettir.

Tertil

Ayetteki "Onu ayet ayet indirdik" ifadesine gelince, sözdeki "tertil", sözün kelimelerinin birbiri ardınca, tek tek, yavaş yavaş söylenmesi demektir. Dişlerin "tertil"i ise, dişlerin seyrek bir şekilde düzene konulmuş, dizilmiş olması demektir. Nitekim Arapça'da "güzel dizilmiş dişler" manasında denilir ki bu, muhkem, kuvvetli, sımsıkı olmanın zıddıdır.

Allahü teâlâ, müşriklerin görüşlerinin bozukluğunu çok net bir cevabla ortaya koyunca, yani "Daha önceki şüpheleri cinsinden, her şüphe ortaya atışlarında, Biz, sana müşriklerin görüşlerini berhava edecek hakkı getiririz" buyurmuştur. Bu tıpkı, "Aksine biz hakkı batılın üzerine atarız. Böylece hak o bâtılı paramparça eder. Bir de bakarsın ki bâtıl yok olmuş" (Enbiya, 18) ayeti gibidir ve "en güzel tefsir" olarak getirdiği o şeyin, açık ve açıklayıcı olma hususunda, kendisinde bulunan üstün meziyetten ötürü olduğunu beyan buyurmuştur. "Tefsir" sözün delâlet ettiği, anlatmak istediği şeyi açıklamak olduğuna göre, bu ayette kendi manası yerinde kullanılmıştır. İşte bu sebeble Araplar, tıpkı, "Bunun manası şöyle şöyledir" denildiği gibi, "Bunun tefsiri şöyle şöyledir" de derler.

Haşirde Kâfirlerin Durumu

Hak teâlâ'nın "O, yüzleri üstü cehenneme sürülüp (orada) toplanacaklar yok mu" ifadesi ile ilgili birkaç mesefe vardır:

Birinci Mesele

Ebu Hureyre (radıyallahü anh) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: 'insanlar, üç gurub olarak haşrolunacaklardır. Bir gurub hayvanlar üzerinde, bir gurub ayakları üzere (dimdik), bir gurub da yüzleri üzere (sürünerek)" Yine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in "Onlan ayakları üzere yürüten, yüzleri üstü yürütmeye (süründürmeye) de kadirdir" Müslim, Münafikun, 54 (4/2161).buyurduğu rivayet edilmiştir.

İkinci Mesele

Doğruya en yakın olan, her ayetin ifade ettiği hususun her ne kadar diğer cehennemler de onlarla birlikte cehennemlikler girseler bile, bu soruları sırf işi sarpa sardırmak ve yokuşa sürmek için soranların sıfatı olmasıdır.

Üçüncü Mesele

Bazı alimler bunu, onların âhirette tepetaklak yani yüzleri aşağı, ayakları yukarı doğru çevrilmiş olarak yürüyecekleri manasına tefsir etmişlerdir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den bu da rivayet edilmiştir. Diğer bazıları ise, bununla kastedilenin, onların öldükten sonra diriltilecekleri ve yüzleri üstü sürünerek gidecekleri manası olduğunu söylemişlerdir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den böyle olacağı da rivayet edilmiştir. En doğru olanı da budur.

Sûfîler ise şöyle demişlerdir: "Kalbleri, Allah'dan başka şeylere bağlananlar, öldüklerinde işte bu hal üzere kalırlar. Cenâb-ı Hakk, onların bu halini "Onlar, yüzleri üstü cehenneme sürülüp (orada) toplanacaklar" diye anlatmıştır."

Daha sonra Allahü teâlâ, bunların makam-mevki bakımından, cennetliklerden daha kötü durumda olduklarını, yol ve gidişatı bakımından çok sapık olduklarını beyân buyurmuştur. Ayetin bu ifadesinin gayesi, onları bu gidişatlarından caydırmaktır. Bu ayet hakkında sorulabilecek soru, "Cennet ashabı o gün, duracakları yer bakımından daha hayırlıdırlar" (Furkan, 24) ayeti hakkında sorulan soru gibi olup, cevabı orada geçmişti.

Bil ki Allahü teâlâ tevhid, şerikleri red, nübüvveti isbat, inkarcıların peygambertikle ilgili şüphelerine cevap ve Kıyametin halleri gibi bazı hususlarda konuştuktan sonra, bilinen metod üzere kıssalar zikretmeye başlamıştır:

1- Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'nın Kıssası

34 ﴿