9

'Kendilerine o Rahmân'dan yeni bir öğüt geldiğinde, mutlaka bundan yüz çeviridirler onlar. Şimdi tekzib ettiler. (Fakat) istihza edegeldikleri haberler yakında onlara gelecektir. Yeryüzüne bir bakmadılar mı ki, biz orada her güzel eşten nice nebatlar bitirdik. Şüphesiz ki bunlarda elbet birer ders vardır. Fakat) onların çoğu iman edici değildirler. Şüphesiz ki senin rabbin elbette azız ve rahîmdir".

Bu ayetlerle ilgili birkaç mesele vardır:

Birinci Mesele

"Kendilerine o Rahmân'dan yeni bir öğüt geldiğinde mutlaka bundan yüzçeviricidirler onlar" ayeti, "Eğer dilersek biz onların tepesine gökten bir ayet indiririz" ayetinin tamamlayıcısıdır. Böylece Hak teâlâ, onları zorla mü'min etmeye kadir olduğu halde, zaman zaman onlara bir zikir (öğüt) olan Kur'ân'ı getirmesi ve onlara, yüzçevirme, yalanlama ve istihza etmede hep aynı noktada durmalarına rağmen "Kur'ân'ı onlara tekrar tekrar (ayet ayet) indirmesinin, onlara rahmetinden dolayı olduğuna dikkat çekmiştir. Sonra bu ifade, bir tehdid ve caydırma özelliği taşır. Çünkü insan küfrünü sürdürdüğü zaman, ona ancak böylesi tehditler fayda verir. İşte bundan ötürü Hak teâlâ, "Şimdi tekzib ettiler" yani, "Onlar Allah'ın ayetlerini alabildiğine addettiler. Ama, "İstihza edegeldikleri haberler yakında onlara gelecektir" buyurmuştur. Bu haberlerin gelmesi de, ya dünyada başlarına azab inmesi, yahut : azabı tam müşahede etmeleri esnasında olur, yahut da ahirette olur. Binâenaleyh bu ifade tıpkı, "Onun haberini (gerçek olduğunu) bir müddet sonra öğreneceksiniz" (Sad, 88) ayeti gibidir. Kötülük eden kimselere bir tehdid olmak üzere, "Artık sen gününü görürsün" demek adettir.

Kerîm Ne Demektir?

Allahü teâlâ sonra Kur'ân'ı zaman zaman indirmesine rağmen, zaman zaman deliller de ortaya koyduğunu beyan ederek, "Yeryüzüne bir bakmadılar mı ki biz orada her güzel eşten nice nebatlar bitirdik" buyurmuştur. "Zevç" çeşit, sınıf demektir. "Kerîm" de, kendi türünde ve konusunda beğenilen ve öğülen herşey için kutlanılır. Nitekim güzelliği ve yakışıklığı açısından beğenilen yüze "vech-i kerim" ve faydaları ve ihtiva ettiği manalar açısından beğenilen kitaba da, "Kitâb-ı Kerim" denilir. "Nebat-ı Kerim" ise, kendisinde bulunan faydalardan ötürü beğenilen bitki demektir.

Ayette, "zevc"in (eş)in "kerîm" diye nitelenmesinin şu iki manası vardır:

a) Bitkiler, faydalı ve zararlı olmak üzere ikiye ayrılırlar. Buna göre Hak teâlâ, yeryüzündeki çeşitti faydalı bitkilerin çokluğundan bahsetmiş, zararlı olanları ise bahse konu etmemiştir.

b) Bu ifade, faydalı ve zararlı bütün bitkileri içine alır. Cenâb-ı Hakk, her iki çeşit bitkiyi de, "kerîm" olarak nitelemiş, her ne kadar insanlar hepsini bilemese de, bitirdiği her bitkide bir hikmet ve fayda bulunduğuna dikkat çekmiştir.

Hak teâlâ'nın "Şüphesiz ki bunlarda elbet birer ders vardır. (Fakat) onların çoğu iman edici değillerdir" ifadesi de tıpkı, "Bu Kur'ân muttakiler için bir hidayettir" (Bakara. 2) ayeti gibidir. Buna göre mana, "Bütün bunlarda düşünüp taşınan kimseler için bir delil vardır. Ama onların çoğu yine de iman etmezler, yani bütün bunlara rağmen, onların ekserisi küfrünü sürdürür" şeklindedir.

Ayetteki "Şüphesiz ki senin Rabbin aziz ve rahimdir" ifadesine gelince, Cenâb-ı Hakk burada azîz oluşunu rahim oluşundan önce zikretmiştir. Çünkü eğer bunu önce zikretmemiş olsaydı, çoğu kez, "Allah, onlara azâb etmekten âciz olduğu için rahmet etmiştir" denilebilirdi. Böyle bir vehmi silmek için, "galib, üstün, kahir" demek olan izzetinden bahsetmiş ve bu İzzetine rağmen kullarına rahmetli olduğunu bildirmiştir. Çünkü rahmet, ne kadar tam ve mükemmel bir kudret sahibinden kaynaklanırsa, konum bakımından o nisbette değerli olur. O halde Cenâb-ı Hakk'ın bundan muradı şudur: Onlar kâfir oldukları ve ben de onların cezalarını hemen verecek kudrette olduğum halde, daha önce zikredildiği gibi, her kerîm bitkiyi yaratıp insanların herbirine sıhhat, akıl ve hidayet kabiliyeti vermem açısından onlara hep merhamet ettim.

İkinci Mesele

Allahü teâlâ kâfirleri önce yüz çevirme, ikinci olarak tekzib (yalanlama) ile, üçüncü olarak da, istihza etme ile nitelemiştir ki, bunlar, şakâvette yol alanların mertebeleridir. Çünkü böylesi kimseler önce yüz çevirir, sonra açıkça tekzibe başlar, üçüncü olarak da onunla istihza edecek dereceye varır.

Üçüncü Mesele

Eğer, "Cenâb-ı Hakk, niçin "kem" (nice-kaç) ve "küll" (her-bütün) kelimelerini birlikte zikretmiş ve niçin sadece dememiştir?" dersen, derim ki, Ayetteki "kült" kelimesi, bütün bitki çeşitlerini etraflıca içine aldığına delâlet eder, "kem" (kaç) lafzı ise, bu kuşatanların son derece çok olduğuna delâlet eder. İşte Cenâb-ı Hakk'ın bu iki kelimeyi birlikte kullanmasının hikmeti budur. O bunları kudretinin mükemmelliğini göstermek için peş peşe kullanmıştır.

İmdi eğer: "Cenâb-ı Hakk, çeşitli çiftlerden, cinslerden bahsedip, bunlara çokluk ve herşeyi içine almayı ifade eden kelimelerle işaret edip, bitkilerin sayısı da ancak gaybı bilen tarafından bilinebilecek kadar çok olduğuna göre, niçin "Bunda bir ayet var" demiştir? Halbuki, "bunda pek çok ayetler vardır" demeli değil miydi?" denilirse, ben derim ki: Bu hususta şu iki izah yapılabilir:

a) Zalike (bu) ifadesi ile "bitirdik" ifadesinin masdarı olan, "bitirme" işine işaret edilmiştir. Buna göre Cenâb-ı Hakk, "Bunda, yani bu bitirme işinde, ne enteresan bir ayet (ders, nişane) var" demektedir.

b) Bu ifade ile, "Bu eşlerin ve cinslerin herbirinde bir ayet vardır" manası Kastedilmiştir.

Halku'l-Kur'ân İddiasına Red

Mu'tezile, Kur'ân'ın mahlûk (yaratılmış) olduğuna, ayetteki “muhdes bir zikir” (yeni bir öğüt) ifadesini delil getirerek şöyle demişlerdir: “Zikir, “Bu, mübarek bir zikirdir” (Enbiya, 50) ayetinden ötürü, Kur'ân'dır. Cenâb-ı Hakk bu ayetinde de bu zikrin muhdes (yeni-sonradan) olduğundan bahsetmiştir, öyle ise, iki ayetin toplamından Kur'ân'ın “muhdes” olduğu neticesi çıkar. Bu istidlal, “Allah, en güzel sözü kitab olarak indirdi” (Zümer, 23) ayeti ve “Artık bundan sonra o kâfirler, hangi hadîse (söze) inanacaklar?” (A'raf, 185) ayetleriyle de yapılabilir. Bunun muhdes olduğu sabit olunca, bu demektir ki, onun bir yaratıcısı var. Böylece de hiç şüphesiz ki o, mahluk olmuş olur.”

Cevap: Bütün bunlar, bu lafızlarla ilgili izahlardır. Biz de, bu lafızların muhdes olduğunu kabul ediyoruz. Biz, bu harflerin ötesinde başka bir şeyin kadîm olduğunu iddia ediyoruz ki, işte ayette buna delâlet bulunmamaktadır.

Hazret-i Musa (aleyhisselâm)'ın Risaleti

9 ﴿