60"De ki: "Hamdolsun Allah'a, selam olsun O'nun seçtiği kullarına. Allah m; hayırlı, yoksa onların Allah'a ortak koştukları şeyler mi?" (O şeyler mi), yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten sizin için su indiren mi? Biz o su ile, sizin bir ağacını bile bitiremeyeceğiniz nice güzel bahçelerin bitkilerini bitiririz. Allah ile beraber bir tanrı öyle mi? Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir güruhtur". Hak teâlâ'nın, "De ki "Hamdolsun Allah'a, selâm olsun onun seçtiği kullarına. Allah mı hayırlı, yoksa onların Allah'a ortak koştukları şeyler mi?" buyruğu ile ilgili ;.j iki izah yapılır: 1) Bu, sürede geçen önceki kıssalarla alâkalı olup, "Peygamberlerini yalanlayan I kavimleri helak ettiği için, Allah'a hamdolsun ve kendilerini peygamber olarak göndermek ve helakten kurtarmak suretiyle seçtiği o kullarına sefam olsun" manasındadır, 2) Bu, yeni bir cümle ve yeni bir konudur. Çünkü Allahü teâlâ, peygamberlerin hallerinden bahsedip, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'in durumu da, o azab hususunda, geçmiş peygamberlere benzer olmayınca, yani kökü kazıma azabı onun ümmetinden kaldırılmış olduğu için, O'na, bu nimeti kendisine veren Rabbine şükretmesini ve peygamberlik görevindeki zorluk ve sıkıntılara göğüs gerip sabreden o peygamberlere selam etmesini emretmiştir. Şerikler Lehine Hiçbir Sebep Yoktur Ayetteki, "Allah mı hayırlı, yoksa onların Allah'a ortak koştukları şeyler mi?" ifadesi, müşrikleri susturmak, susmaya mecbur bırakmak ve üzerinde oldukları hali küçümseyip, onunla alay etmektir. Çünkü onlar putlara ibadeti, Allah'a ibadete tercih etmişlerdir. Halbuki bir kimse, bir şeyi bir şeye, ancak onda daha fazla hayır ve fayda olursa tercih eder. İşte bu sebeple, onların sapıklıkta ve cehalette zirvede olduklarına dikkat çekmek için böyle denmiştir. fiili, yâ veya tâ ile olmak üzere iki şekilde okunmuştur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in, bu ayeti okuduğunda, "Hayır, hayır, Allah daha hayırlıdır, daha bakîdir, daha yüce ve daha kerimdir" dediği rivayet edilmiştir. Sonra bil ki Hak teâlâ, bunun peşisıra sözünü bir fasıl halinde getirmiştir. Birinci Fasıl; Bu, putperestlere red hususundadır. Bu faslın merkezi, Hak teâlâ'nın nimetlerin asıllarını ve fer'lerini yaratıcı olmasının İzahıdır. Dolayısıyla, hiçbir faydası bulunmayan şeylere ibadet etmek daha nasıl güzel olur? Hak teâlâ bu noktada şu hususları zikretmiştir: Birinci husus, göklerle ilgilidir. Bu, "(O şeyler mi), yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten sizin için su indiren mi? Biz, o su ile, sizin bir ağacını bile bitiremeyeceğiniz nice güzel bahçelerin bitkilerini bitiririz. Allah ile beraber bir tanrı öyle mi? Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir güruhtur..." ayetinin ifade ettiği husustur. Bu ifadeyle ilgili birkaç mesele vardır: Keşşaf sahibi şöyle der: "Buradaki em edatı ile ve deki arasındaki fark şudur: Birincisi, em-i muttasıladır. Çünkü manası, "Bu ikisinden hangisi daha hayırlı" şeklindedir. Berikiler ise, em-i munkatıadır ve bel (daha doğrusu, hayır; aksine) manasınadır." Hadfka, etrafı duvarlar ve engellerle çevrili bağ-bahçe demektir ve kuşatmak manasına gelen "ihdâk" masdarındandır. Ayette (......) kelimesi kullanılmıştır, çünkü bu "güzel olan bahçeler" demektir. Nitekim Arapça'da "Kadınlar gitti" denilir (fiil müfred müennes olarak getirilebilir). Bahçe, güzel ve hoş demektir. Çünkü o bahçelere bakanın içi açılır, ferahlar, ondan hoşlanır. "Allah ile beraber bir tanrı öyle mi?" ifadesi, "Allah'dan başkası ona yakın görülür ve ortak koşulur öyle mi?" demektir. Bu, şeklinde de okunmuştur ve "sizler, demek Allah'dan başkasına ibadet ediyor ve O'na onları ortak koşuyorsunuz öyle mi?" manasına gelir. Allahü teâlâ, gökleri ve yeri, ancak kendisinin yarattığını, gökleri yağmur için, yeri de bitki için bir mahal kıldığını beyan etmiş, en büyük nimetlerinden olan güzel bahçelerden bahsetmiş ve o güzel bahçelerde bitki bitirmeye Kendisinden başka hiç kimsenin kadir olamayacağına dikkat çekmiştir. Çünkü eğer bizden biri buna kadir olsaydı, ağaç dikmeye ve onun meyvesini beklemeye ihtiyaç duymazdı. Bu nimetleri veren sadece Allahü teâlâ olduğuna göre, ibadetin de sadece O'na yapılması gerekir. Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir güruhturlar" buyurmuştur. Alimler bunun manası hakkında değişik görüşler belirtmişlerdir: "Bu, "Onlar, apaçık olan bu haktan sapıyorlar" manasındadır" denildiği gibi, "Onlar başka varlıkları, Allah'a denk tutuyorlar" manası da verilmiştir. Bunun benzeri bir ayet En'âm Sûresi'nin başında geçmişti. "Ayetteki, "Biz ... bitkilerini bitiririz" ifadesindeki "iltifat"ın (gaibten, böyle mütekellim sîgasına geçişin) hikmeti nedir?" denilirse, buna şöyle cevap verebiliriz. İnsanın, göklerin ve yerin yaratıcısının, gökten yağmur indirenin ancak Allahü teâlâ olduğunda şüphesi yoktur. Fakat insanın kalbine, zaman zaman, o ağacı bitirip yerleştirenin kendisi olduğu şüphesi arız olur. Çünkü o şöyle düşünür: "Sıcak yere tohumu atan benim. Onu sulayan benim. Onun güneş almasına gayret eden benim. Sebebi yapan, müsebbebin (neticenin) de faili sayılır. O halde, o ağacı bitiren benim." Binâenaleyh işte böyle bir şüphe ihtimali söz konusu olunca, Cenâb-ı Hak bu ihtimali ortadan kaldırmak için, gaib sîgasından mütekellim (konuşan) sîgası olan, "Biz .... bitirdik" sîgasına geçmiş ve "Siz onun bir ağacını bile bitiremezsiniz" buyurmuştur. Çünkü insan, bazan tohum atar, suyunu verir, bu hususta her türlü sıkıntı ve meşakkate katlanır, güneş almasını sağlar, ama yine de istediği gibi bir mahsul elde edemez. İstediği gibi olanlarda ise, o şeyin sebebini, yapısını, ölçüsünü ve nasıl olduğunu anlayamaz. Öyle ise, o insan nasıl bu işin gerçek faili olabilir? İşte bu İncelikten ötürü, buradaki "iltifat" pek yerinde ve güzel olmuştur. |
﴾ 60 ﴿